Osmanlı'da ticaretin belkemiği Balkapanı Hanı'nın ismi nereden geliyor?
İstanbul'un değişmeyen en önemli özelliği ticari ve sosyal hayatın her dönemde hareketli olmasıydı. Bu hareketli hayatın en büyük tanığı da İstanbul'un mucizelerinden biri olan Eminönü'ndeki Balkapanı Hanı olmuştur. Han, yapıldığı dönemlerde İstanbul'a deniz yoluyla gelen ticaret eşyalarının depolandığı yer olarak kullanılmaktaydı. Evliya Çelebi Seyahatname adlı kitabında da bu tarihi yapıdan bahsetti. Osmanlı'da ticaretin belkemiği olan Han, Fatih Sultan Mehmet devrinde tadilat gördü ve binaya eklemeler yapıldı. Sizler için Balkapanı Hanı'nın tarihini ve isminin nereden geldiğini araştırdık.
Giriş Tarihi: 01.03.2019
12:59
Güncelleme Tarihi: 01.03.2019
13:02
EVLİYA ÇELEBİ: “KALE GİBİ BÜYÜK BİR HAN”
Fetihten bir süre sonra Balkapanı Hanı Türk mimari üslûbuna göre tamamlanarak önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Ancak bu değişiklik ve inşaatın ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Fâtih Sultan Mehmed'in vakfiyelerinde, Balkapanı Hanı'nın onun Ayasofya evkafından olduğuna dair bir kayıt bulunmayışına karşılık, Osman Nuri Ergin tarafından ileri sürüldüğüne göre İstanbul kadısına yazılan 1007 (1598-99) tarihli Sultan III. Mehmed'in bir fermanında bazı malların, "...Fâtih Sultan Mehmed'in Ayasofya Cami-i Şerifi'ne vakfeylediği Balkapanı denmekle mâruf handa hıfzolunduğu..." bildirilmektedir.
Evliya Çelebi 17. yüzyılda Balkapanı Hanı'nı "kale gibi büyük bir han" olarak tarif ederek Mısır tüccarlarının burada "eğleştiklerini" bildirir. Böylece handa baldan başka malların da depolandığı anlaşılmaktadır.
BALKAPANI HANI’NDA BULUNANLAR
Balkapanı Hanı'nda baldan başka yağ, donyağı, zeytinyağı, pamuk, keten, şeker, kahve, sabun, pastırma, peynir, tuz vb. malların depolandığı, bunlar dışarıdan geldikçe bir kısmının Sarây-ı Âmire ihtiyacı için alındığı, geri kalanının handa perakendeci esnafa dağıtıldığı bazı fermanlardan anlaşılmaktadır. 1138 (1725-26) tarihli bir fermanda, o vakte kadar Balkapanı Hanı'nda toplanarak buradan satıldığı öğrenilen pamuğun başka yerlerde de satılması üzerine fiyatların kontrolden çıktığı bildirilerek bundan böyle yine bu handan dağıtılması emredilmiştir.
Bu fermanlardan, handa toplanan mallardan Ayasofya vakfına pay düştüğü de öğrenilmektedir. 1200 (1786) tarihli bir ferman da Balkapanı Hanı'nda toplanan malların esnafa eşit şartlarla dağıtılmasını öngörür.
BAKIMSIZLIKTAN MİMARİSİ DE DEĞİŞİR
Balkapanı Hanı 1180 (1766) zelzelesinde zarar gördüğünden derhal tamir edilmiştir. Daha sonraları hanın büyük bir tamir görerek girişin karşısındaki üst kat odalarının yenilendiği, üzerlerinde yazılı 1278 (1861-62) tarihinden anlaşılmaktadır. Ancak han sonraları çok bakımsız kalmış ve mimarisini değiştiren inşaatlarla görünümü bozulmuştur. Bu arada kemerlerin araları kapatılmış, hatta ortadaki avlunun etrafı kiremit kaplı ahşap çatılı sundurmalarla örtülmüştür. 23 Temmuz 1952'de çıkan bir yangında on dokuz oda ile birlikte bu sundurmalar da yanmış ve avlunun etrafı tekrar açılmıştır.
1986'da Balkapanı Hanı'ndaki tüccar ve esnaf burayı tamir ettirmek üzere teşebbüse geçmişler ve odalardan birinin de evvelce mescid olduğunu ileri sürerek burayı yine ibadet yeri olarak ihya etmeyi teklif etmişlerdir. Fakat 1989 başlarındaki ziyarette handa hiçbir tamir veya ihya çalışması izine rastlanmamıştır. Her tarafı perişan bir bakımsızlık içinde bulunuyordu. Ayrıca avlunun bir kısmını esas bünyeye aykırı olarak yapılmış yeni bir bina kaplıyordu.
BALKAPANI’NIN ALTINDAKİ MAHZENLER
Hanın altındaki mahzenler (L) biçiminde olup dört köşe altışar pâyenin ortada sıralandığı dikdörtgen uzun mekânlar halindedir. Bunların üstleri tuğladan tonozlarla örtülüdür. İki uzun mekânın birleştiği yerde bir koridor ile iki küçük mekân daha vardır. Duvar tekniği bu mahzenin Türk devrinden önceye ait olduğunu gösterir.
Bu alt yapının üstünde yükselen hanın duvar tekniği ve malzemesi de farklılıklara sahiptir. Alt kattaki hücrelerin üstündeki dükkânların avluya bakan taraflarında pâyelere oturan kemerli bir revak dolaşır. Fakat bu da birçok yerlerde yıkılmıştır. Duvar örgüleri taş ve üç sıra tuğladan olmakla beraber bazı yerlerde yalnız tuğla kullanılmış olması geç devirlerde yapılan yamalara işaret sayılabilir.
Üst kattaki odaların kubbeleri evvelce kurşun kaplı olduğu 1935'te çekilen bir fotoğrafta görülmektedir. Balkapanı Hanı'nın Tahtakale caddesi tarafındaki cephesi sokak çizgisine uyularak yamuk yapılmıştır. T. Bertele'nin eserindeki krokide bu yamuk kısmın içinde çok dar, kapalı bir avlu bulunduğu işaretlenmiştir.