15 maddede Kadızadeliler Hareketi'nin bilinmeyenleri
Osmanlı Devleti'nde 1582-1685 yılları arasında yaşamış olan Kadızadeliler ve Sivasiler, devletin sosyal ve siyasal hayatında kalıcı izler bıraktılar. Bu iki taraf arasındaki mücadeleler, her iki ekolün de dinamizmine katkı sağladı ve toplumla devletin ilgi odağı oldu. Kadızadeliler ve Sivasiler arasında gerçekleşen bu tartışmalar, yüzyıla yakın bir süre boyunca devleti ve toplumu meşgul etse de, neticede çoğunluğu Hanefi olan toplumun yerleşmiş örf ve adetlerini hedef aldığı için uzun süreli tutunamadı. Sizler için, Kadızadeliler hakkında bilinmeyenleri derledik.
Giriş Tarihi: 23.03.2019
13:36
Güncelleme Tarihi: 23.03.2019
15:41
İMAM BİRGİVİ ÖLDÜKTEN SONRA NASIL ANILDI?
İmam Birgivi'nin fikirleri, 17. yüzyılda Kadızadeliler hareketi ile en parlak günlerini yaşadı. Ancak 17. yüzyılın sonlarında Kadızadeliler hareketinin etkisini kaybetmesinden sonra da Birgivi'nin fikirleri çeşitli çevrelerde kabul gördü. Özellikle Vasiyetname isimli ilmihal kitabı en çok okunan eserlerden biri oldu.
Birgi, günümüzde çok ziyaret edilen İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı bir kasabadır. Sebebi de 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan en büyük âlimlerden birisi olan İmam Birgivi'nin bu kasabada bulunan türbesidir. Ancak ortada trajikomik bir durum vardır. Bir zamanlar türbe ziyaretine gidilmeme için mücadele veren İmam Birgivi'nin mezarı günümüzde en büyük evliya türbelerinden biridir.
KADIZADELİLER NE İSTİYORLARDI?
Birgivi'nin kendi döneminde devlet ve halk katında fazla itibar bulmayan fikirleri, 17. yüzyılda oldukça popüler oldu. Türk tarihinin en tutucu düşünürlerinden birisi olan Kadızadeliler hareketinin öncüsü Kadızade Mehmed Efendi, fikirlerini, 17. yüzyılın önemli isimlerinden Birgivi Mehmed Efendi'nin, eserlerine dayandırıyordu. Birgivi'nin eserlerindeki Hz. Peygamber'den oldukça sıkıntılı geçen bu yıllarda hatipliğini de kullanarak, verdiği vaazlarla yıllarca halkı ve devlet kademelerini etkiledi.
Bu dönem devletin bunalımda olduğu, halkın sıkıntı çektiği yıllardı. Zenginlerin sefaya daldığı, taşranın yanıp yıkıldığını, halkın dağlara çıktığını, çiftçinin perişan hale geldiğini, rüşvetin alıp yürüdüğünü, şarabın ve afyonun salgın haline geldiğini ve tek çarenin şeriatta olduğunu söylemeye başladı. Dönemin önemli tarikatları olan, Halveti ve Mevleviler'i ''tahta tepenler, düdük çalanlar'' diye aşağılayıp, semanın haram olduğunu söyledi.
Kaadızadeliler'e göre, dertlerin sona ermesi için yapılması gerekene iş, dine sonradan sokulan bu uygulamaların ortadan kaldırılmasıydı. Bu yapıldığında tüm dertlerin devası bulunacak ve İslamiyet'in en iyi şekilde yaşandığı Asr-ı Saadet, yani Peygamberimiz'in dönemi tekrar yaşanabilir hale gelecekti. Kadızadeliler, dine sonradan sokulan uygulamaların yaygınlaşmasındaki en büyük sorumluluğun tarikatlarda olduğunu iddia ediyorlardı.
DÖRDÜNCÜ MURAT VE DENGE POLİTİKASI
Kadızâde Mehmed Efendi ile Sivâsi Efendi arasında vuku bulan tartışmaları yakından takip eden IV. Murad, zaman zaman onları huzurunda dinlese ve birisinin haklılığına hükmetse de genelde iki tarafı da memnun etmeye ve küstürmemeye gayret etti. O, bir yandan devletin içinde bulunduğu karmaşık ve sıkıntılı durumu idare edebilmek için Kadızade'nin fetvaları ardına sığınarak dilediği tedbirleri almakta, bir yandan da Sivasî Efendi'ye iltifatlar edip yumuşaklık göstererek tasavvuf çevrelerini kontrolü altında tutmaktaydı. Onun bu tavrı devletin halk üzerinde etkinliği olan liderler arasında dengeyi gözeten bir politika izlediğini gösterir.
KADIZADELİLER DEVLETE NASIL HAKİM OLDULAR?
Kadızadeliler, özellikle IV. Murad devrinde ön plana çıktılar. Sultan Murad, tütününün haram sayılarak yasaklanmasından ve kahvehanelerin kapatılmasında Kadızade Mehmed Efendi'nin desteğini gördüğü için bu gruba mensup imamları desteklemişti.
Kadızade Mehmed Efendi, hatipliği sayesinde etrafına bir hayli taraftar topladı ama ömrü fikirlerinin iktidar olduğunu görmeye yetmedi. Kadızade Mehmed Efendi'nin taraftarları, onun ölümünden sonra Kadızadeliler veya Fakılar olarak ayrıldılar. Kadızadeliler, hareketlerinin kurucusu Mehmed Efendi'nin ölümünden sonra daha da etkin oldular. İstanbul camilerinin çoğunu kontrolünü ele geçirdiler. Osmanlı yöneticileri, Kadızadeliler'in dini telkinlerini, halka sıkıntılarını unutturacak geçici bir vasıta gibi görmüştü. Özellikle IV. Mehmed katında itibar sahibi oldular. Kadızadeliler, Anadolu'da bir hayli tekke şeyhini idam ettirdiler. Mevlevihanelerde sema edilmesi bile yasaklandı daha sonra siyaset meydanında at oynatmaya başladılar. Başkalarına haram olan her şey kendilerine helaldi ve kendilerinden olanlar devletin tepesine çıkarken muhalifler celladın satırına veriliyordu.
İstanbul halkı Kadızadeli ve tarikat mensupları diye iki bölünmüş, kimse diğerinin imamlık ettiği camiye gitmemeye hatta birbirlerine selam bile vermemeye başlamıştı. Kadızade ve taraftarları belirli bir üstünlük sağladılarsa da karşılarında diğer tarikatların kuvvetli bir direnişini de buldular.
KADIZADELİLER İLE SİVASİLER ARASINDA AYRILIK NOKTALARI NELERDİ?
Dönemin kaynakları iki grup arasında fen bilimlerin tahsilinden, tütünün içilmesinin haram olup olmadığına kadar on altı maddede toplanan tartışmaların yaşandığını yazarlar. Bunlardan bazıları, kahve tütün gibi maddelerin kullanımının haram olup, olmadığını; firavunun imanla ölüp ölmediği, tasavvufun önemli isimlerinden Muhyiddin Arabi'nin durumudur.