Osmanlı'dan günümüze gelen kültür mirasları
Bir toplumun tarihi belleği olan kültür, o toplumun gelecekteki yaşamını da şekillendirir. Hayatının her alanı inceliklerle örülü olan Osmanlı'da toplum hayatı, her bir ferdine verdiği anlam-değer ilişkisi üzerinden inşa edilmiş huzur temelli bir yapıydı. Osmanlı ekonomisinin can damarı olan Ahilik'ten tüccarların vazgeçilmez güzergahları olan kervansaraylara Osmanlı'daki yardımlaşmanın en zarif örneklerinden sadaka taşından 'alan el' ile 'veren el'i buluşturan vakıflara o zamanlardan günümüze kalan pek çok miras bugünkü hayatımızı bu inceliklerle bezedi. Peki, Osmanlı'dan günümüze gelen kültür mirasları nelerdi? Sizler için Osmanlı'dan günümüze gelen kültür miraslarını derledik.
Giriş Tarihi: 19.02.2019
18:47
Güncelleme Tarihi: 27.02.2019
10:38
KADIN SIĞINMA EVİ VAKFI
"... ve mezkûr odalarda meydân-ı harb ve ğâzada fedâ-yı can etmiş şühedâ-yı müsliminin afife olan dul hatunları... Sakine olalar ve mezkûr ebniyenin (binaların) çatı altı salonu sükkânın (oturanların) ictima ve ibâdetine ve bağçesi teneffüsülerine ve dükkân ittisalindeki (bitişiğindeki) salonu icrâ-yı san'atlarına mahsûs ola... (Mehmet Bey oğlu Safvet Bey, Bursa 1916)
YETİM ÖĞRENCİLERİ GİYDİREN VAKIF
"...Ve dahî... Zikrolunan mektebde yirmi nefer yetimlere yirmi kapama ve yirmi pabuc alına ve Kurban bayramında dahî yirmi adet kumaş kavuk ve muallimlerine ve halifelerine birer mücter kaftan ve düğme bahâ onar akçe ve nalça bahâ beşer akçe it'a oluna..." (Canfeda Hatun, İstanbul, 1773)
MÜSLÜMAN ESİRLERİ KURTARAN VAKIF
"Merkûm vâkıfe, üserâ-i müslimînin mahzûl frenklerin ellerinden kurtarılmasına... ve kurtardığı kimseler bilâd-ı müslimîne vâsıl oluncaya kadar onların nafaka ve kisvelerini de i'tâ edilecek." (Saliha Hatun Vakfı, Şam, 1308)
SAVAŞA GİDEN GAZİLERE AT VEREN VAKIF
"Fî sebîlillah vakf olunan yundlardan hâsıl olan atları, ... guzâtı müslimîn ve kihat-ı alâ simat-ı mücâhidînden herhangi gazinin atı olmayub küffar-ı bed-tebâra gaza etmek için at isteye, ... ol gaziye bir yarar at verile..." (Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, İstanbul, 1574)
LEYLEK VAKFI
Bu vakıf İzmir Yeni Cami civarındaki leyleklerin beslenmesi için kurulan bir vakıftır. Leyleklerin beslenmesi için senelik yüz kuruş ödenek ayrılması amaçlanmıştır.
BOĞAZDA TEMİZ HAVA ALDIRAN VAKIF
"Çeşme kurbunda bina eylediğim köşk ve liman dahi vakıf olub ümmet-i Muhammed teneffüs eyleye..." (Peksimetçibaşı Ramazan Efendi Vakfı, İstanbul, 1730)
EĞİTİMDE KALİTELİ PERSONEL İSTİHDAM EDEN VAKIF
"Vâkıfenin inşa etmiş olduğu mektebe gelince: Kıraat ve tecvid ehlinden Kur'an-ı Mecid'i bilmekte mahareti olan, güzel vasıflarla muttasıf, iyi ahlakla mütehallik bir kimse oraya muallim tayin olunup Müslüman çocuklarına öğretir... Onlara şefkat kanatlarını indirir, onlar arasında hiçbir fark yapmaksızın cümlesine kendi evladına baktığı gözle bakar, talim ve terbiye kanunlarına riayet eder. Onlara karşı samimi bir dost hatta müşfik bir baba gibi davranır... Vazifesi altı dirhemdir.." (Haseki Hürrem Sultan, İstanbul, 1551)
GÜZEL YAZI ÖĞRETEN VAKIF
Mustafa Efendi ibni Feyzullah Efendi tarafından İstanbul'da kurulan vakıf hicri 1155'de kuruldu. Vakfın şartı ise: "Talim-i fenn-i hatta mahir ve nikat ve mezaya-yı kitabette mahir bir kimesne mualimhane-i merkumede hâce-i meşk olub haftada iki gün talimi mukabelesinde kendüye yevmi on akçe vazife i'ta oluna…"
BULAŞICI HASTALIKLARI TEDAVİ VAKFI
Miladi 1321 yılında Sivas'ta kuruldu. Vâkıfın şartı "Varidatın üçüncü humusundan vakfın muhtaç akrabasına ve ihtiyarlarla kocakarılara ve yetimlere ve dullara; kötürüm ve gözsüz ve cüzzamlılarla mahbus olanlarla ve fukara ve miskinlerin teçhiz ve tekfinlerine sarf olunmasını şart eyledi."
13'üncü yüzyılda Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli'nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma teşkilatıydı. Bu teşkilat, Osmanlı Devleti'nin kurulmasında önemli rol oynadı. Bu teşkilat, Horasan'dan Anadolu'ya göçen Müslüman Türkmenlerin ticaret, sanat ve ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmeydi. Ahi teşkilatı, ilk Kayseri'de kuruldu. Esas amaçları, sosyal hayatta ve ticarette ilişkilerin Kur'an ve sünnet esasına dayanmasıydı.
Ahi Evran ile başlayıp Selçuklulardan bu yana süre gelen, usta, kalfa ve çırağın sadece birer sanatkâr olarak değil, aynı zamanda insan olarak belli değerlere bağlı bir şekilde yetiştirilmelerini sağlayan çok kültür hayatımızın vazgeçilmez parçalarından biriydi.
İBN BATUTA’NIN DİLİNDEN AHİLER
14. yüzyıl ortalarında Orhan Gazi döneminde Anadolu'yu gezen ünlü seyyah İbn Battûta, ahî birliklerinin şehir ve köylerde teşkilatlanan zanaat ve ziraat ehli zümreler olduğunu belirtir ve tasavvufî hayatla olan yakınlıklarına temas edip misafir olduğu ahî zaviyelerinin isimlerini verir.
Ahiler hakkında önemli bilgiler veren İbn Batuta "Ahiler, Anadolu'ya yerleşmiş Türkmenlerin yaşadıkları her şehir ve köylerde bulunmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde bunların eş ve örneklerine raslamak mümkün değildir."diyerek Ahilerin yüksek ahlak özelliklerini belirtir.
Osman Bey vefat ettiğinde devletin başına geçen Orhan Bey, göreve Ahilerin onayıyla başladı. Aynı zamanda Orhan Bey, Bursa'nın fethinde önemli hizmetler eden Ahi liderlerine vakıflarla desteklenen zaviyeler inşa ettirdi. Orhan Bey'in oğlu I. Murat'ın Ahi Musa'ya kendi eliyle kuşak kuşattığı ve Malkara'ya ahi olarak atadığı bilinir. Âlim Şeyh Edebali'nin ve Çandarlı Kara Halil Paşa'nın ahi olduğu bilinir.