Osmanlı'dan günümüze ulaşan vesikalar
Altı yüz yıl dünyanın üç kıtasına hükmetmiş bir imparatorluk… Bu imparatorluktan günümüze kalan milyonlarca belge… Bu belgelerin büyük çoğunluğu devlete ait arşivlerde bulunmakla beraber özel kurumlarda ve şahısların ellerinde olanlar da mevcut. Harf İnkılabı ile ecdadın kültüründen uzaklaşmaya başlayan milletimizin elinde, yüklü miktarda Osmanlı Türkçesi ile ilgili yazılı evrak bulunuyor. Ancak metinlerin değeri hakkında tam bilgi elde edemedikleri için kişiler, önemli bir belgeyi yok edebilirken önemsiz bir belgesi yıllarca göz nuru gibi saklayabiliyor. İşte Osmanlı'dan günümüze kadar gelebilmiş vesika örnekleri…
Giriş Tarihi: 11.02.2019
13:00
Güncelleme Tarihi: 11.02.2019
13:02
Osmanlı belge çeşitlerini padişaha ait belgeler (ferman, berat vs.), devlet erkânının emirleri veya üst yönetime sundukları belgeler (telhis, takrir vs.), merkez ile taşra arasındaki yazışmalar (mektup, telgraf vs.), daireler arası yazışmaları muhtevi belgeler (tezkire, tapu senetleri vs.), dilekçe ve rapor şeklindeki belgeler (arzuhal, layiha vs.) ile iftâ ve kaza organlarınca hazırlanan belgeler (fetva, vakfiye vs.) şeklinde ana sınıflara ayırabiliriz.
Padişahların, divanlarda alınan kararlara uygun olarak, herhangi bir konuya ait resmi ve yazılı emri, iradesi, buyruğu demek olan fermanlar, Osmanlı devlet bürokrasisinde yüzyıllar boyunca kullanılmış belgelerden biridir. Birçok temel yazım kuralı ve şartını barındıran bu belgeler, içerdiği meseleye göre Divan-ı Hümayun kalemlerinden birinde görevli kâtiplerce yazılır ve özeti sicil defterlerine kaydedildikten sonra "Nişancı" tarafından tuğralanıp, sahibine verilmek üzere gönderilirdi.
Fermanların geçerli sayılabilmesi için "rükün" ve "şart" denilen özellikleri taşımaları gerekirdi. Buna göre bir fermanın üzerinde ilk olarak "hüve" veya "hu" şeklinde Allah'ın adı zikredilir, altına padişahın imzası demek olan tuğra çekilirdi. Bundan sonra yazılan şeyin ferman, berat olduğu, ardından gönderilen kişinin resmi elkabı, unvanı ve ismi, fermanın gönderiliş sebebi, padişahın arzu ve emri, istenilen şeyin açıkça ifadesi, emrin yerine getirilmesinde muvaffakiyet hasıl olması hakkında dua, tarih ve en sonunda da yazıldığı yer belirtilirdi.
Bunların yanı sıra bazı fermanlarda emrin ardından "şöyle bilesiz, alamet-i şerife itimad kılasız" şeklindeki "te'kid" denilen ifadeyle emrin yerine getirilmemesi durumunda nasıl cezaya çarptırılacağına dair "tehdid" ifadeleri bulunurdu.
Re'sen veya müracaat üzerine "Divan"dan veya "Maliye"den yazılan fermanlar, ulaştıkları noktalarda Kadılar tarafından sahte olup olmadığı onaylanıp şer'i mahkeme siciline kaydedildikten sonra yürürlüğe girerdi. "Divani" denilen hat türü ile özenle yazılan ve bazıları tezhiple süslenen fermanlar, kimi zaman padişahların el yazılarını da içerirdi.
Berat, Arapça asıllı olup "yazılı kâğıt" demektir. Osmanlı diplomatiğinde padişah tarafından bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verildiğini gösteren ve veren padişahın tuğrasını taşıyan belgedir. Bu manası dolayısıyla de beratlı kelimesi, müsaadeli veya imtiyazlı; eli beratlı tabiri ise salâhiyet sahibi olma manasını taşır.
AHİDNAME-İ HÜMÂYUN / MUÂHEDE
Klasik devirlerde yabancı devletlerle yapılan anlaşmalar ve verilen imtiyazlar için ahidnâme tabiri kullanılmıştı. Ancak 19. yüzyılda aynı kökten gelen muâhede tercih edilmiş ve Tanzimat'tan sonra ise padişahın tuğrası ve hattını taşıyanlar tasdiknâme adıyla anılmıştı.
Hatt-ı Humâyûn bazı istisnai haller hariç, padişahın, kendi hattı ile yazdığı emirler için kullanılan bir tabirdi.