Osmanlı'nın ilk vakanüvisi Naima Efendi kimdir?
Vakanüvis Osmanlı döneminde, zamanın olaylarını saptayıp tarihe geçirmekle görevli devlet tarihçisi anlamına gelir. Vakanüvisler , sadece kendi dönemlerinin olaylarını yazmakla kalmamış, olayların kesintisiz tespiti için devrin tarihini tamamlamakla da görevlendirilmiştir. Osmanlı'da resmi tarihçiler için kullanılan bir unvan olan vakanüvisin son temsilcisi Abdurrahman Şeref Bey iken; ilk resmi vakanüvis olarak ise Naima Efendi seçilmiştir. İşte Naima Efendi hakkında bilgiler...
Giriş Tarihi: 10.02.2020
16:25
Güncelleme Tarihi: 10.02.2020
17:05
Ayrıca vakanüvislerin dış dünyaya ve özellikle Osmanlı Devleti'nin münasebette bulunduğu Avrupa devletlerine dair hadiselere de yer verebilmeleri için her ay Avrupa'ya dair olaylardan vakanüvislerin haberdar edilmesi de arz edilmişti.
Vakanüvisler genellikle her yılın başında kaleme aldıkları vekâyi ' cüzlerini padişaha sunmak üzere sadârete verirler, daha sonra duruma göre bu cüzleri düzeltip ikmal ederlerdi. Vakanüvislerin yazdıklarıyla en fazla ilgilenen hükümdarlardan III. Selim ve II. Mahmud'un bu hususta ilginç irade, teşvik ve tavsiyeleri mevcuttur.
İlk Osmanlı vakanüvisi Naima 'nın bu göreve getiriliş tarihi tam bilinmemekle beraber 1702'den önce olduğu kesindir.
Asıl adı Mustafa olan Naima Efendi, Halep'te doğdu. Naima; devlet hizmetine girdikten sonra geleneğe uyarak divan kâtipliği sırasında aldığı mahlasıdır . Osmanlı'nın ilk resmi ve en meşhur vakanüvisidir.
İlk eğitimini Halep'te aldı. 1091 (1680) yılı civarında İstanbul'a giden Naima, İstanbul'da bir hâmi bularak Saray-ı Atik baltacıları zümresine girdi. Beyazıt Camii'nde derslere devam etti. Divan-ı Hümâyun kâtipleri arasına girdi. 1112'de yeni görevi vakanüvislikti. Naima vakanüvis olarak öncelikle, Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından Şârihülmenârzâde Ahmed Efendi'nin yazdığı tarihin müsveddelerini temize çekmekle görevlendirildi.
Divan-ı Hümâyun haceganı zümresine giren Naima belirli aralıklarla üç defa Anadolu muhasebecisi oldu. Naima, asıl adı Ravzatü'l-Hüseyn fî hulâsati ahbâri'l-hâfikayn olan eseriyle Osmanlı tarihçiliğinde önemli bir yere sahip olmuştur.
Kitap uzunca bir giriş ve kronolojik düzenlenmiş metinden oluşmakla birlikte renkli tasvirleri, romanvari anlatımı, nükteli, imalı ifadeleri, olayların iç yüzünü anlatmada gösterdiği titizlikle büyük ilgi çekmiş ve başka hiçbir tarihe kısmet olmayan bir şöhret kazanmıştır.
Naima'nın tarihi aslında, Şârihulmenâr lakabıyla tanınan Kadı Mehmed Efendi'nin oğlu müderris Ahmed Efendi'nin yazdığı esere dayanır. Naima, Şârihulmenârzâde'nin günümüze ulaşmayan ve yaratılıştan 1065 (1655) yılına kadar gelen tarihinin müsveddelerini kullandığını, onun I. Ahmed devrinden Köprülü Mehmed Paşa'ya kadarki dönemi geniş bir şekilde yazdığını, daha önceki dönemleri ise Hasanbeyzade Tarihi'nden aldığını belirtir.
Naima'nın 1070'ten (1660) sonraki yıllara ait olarak birtakım müsveddeler hazırladığı ve bunların Şehrîzâde Said Efendi'ye geçtiği de ileri sürülmüştür. Tarih ilminin gerekliliği üzerinde duran Naima tarih yazanlarda yedi şartın bulunması gerektiğini, bunların doğru sözlü olmak, şâyialara kulak asmamak, bir konunun aslına vâkıf değil ise onu bilenlerden tahkik etmek, dedikodulara ehemmiyet vermemek, yalnız vaka anlatmakla kalmayıp tarihi kıssadan hisse çıkaracak şekilde kaleme almak, insanların değerini ortaya koyarken hissiyata kapılmamak, kolay anlaşılır bir dil kullanmak, metni güzel fıkralar, manzum ve mensur parçalar ilâvesiyle süslemek, ilm-i nücûm hakkında bilgi edinmek olduğunu belirtir.