Padişahın yazılı alameti tuğraya dair az bilinen detaylar
Bilinen ilk Osmanlı tuğrasının Orhan Gazi tarafından verilmiş bir vakfiye üzerinde olduğunu biliyor muydunuz? Peki tuğra hakkında doğru bilgi veren en eski kaynağın, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyıla ait Divan-ı Lügat-üt Türk adlı eseri olduğunu? Sizler için, padişahın yazılı alameti olan tuğraya dair az bilinen detayları derledik.
Giriş Tarihi: 23.06.2019
19:14
Güncelleme Tarihi: 25.06.2019
11:32
Bu görkemli bezemelerin hiçbirisi birbirine benzemez ve farklıdır. Ayrıca Haliç işi süslemelere ek olarak; rumî, hatâi, çintemani, bulutlu desenler, lale, gül, karanfil, sümbül, bahar dalları ve sazyolu gibi çiçek motifleri de kullanılmıştır. 16. yüzyıldaki tuğra süslemeleri uyumlu çizgileri ve eşsiz zarafetleriyle, o dönemdeki Osmanlı Uygarlığının parlaklığını da yansıtması bakımından önemlidir. 16. yüzyıl tuğralarında, klasik dönemin bütün ihtişamını görmek mümkündür. Lacivert ve altının dengeli uyumu, Nakkaşbaşı Karamemi'nin çiçeği olarak bilinen bahçe çiçekleri, bulut, sazyolu motifleri, negatif teknikle boyanmış motifler, Haliç işi denilen helezonik süslemeler ve rumi kompozisyonlar, dönemin tezhip özellikleri ile tuğralara yansımıştır.
18. yüzyılda Batı'nın etkisi her alanda olduğu gibi süsleme sanatına da yansımış ve tuğralar Türk Rokokosu adını verdiğimiz ekolün süsleme elemanlarıyla bezenmiştir. Çok renkli olarak yapılan lâle, şakayık, gül, süsen buketleri, girlandlar, sütunlar bu devirde çok sık kullanılmıştır. Daha sonraları kırmızı, mavi ve altın ile yapılan halkâr, tuğraların vazgeçilmez süslemesi olmuştur. Gölgeli çiçek boyamalarının yanı sıra yine bu dönemde saz üslûbunun yeniden canlanması, gümüşün kullanımı, stilize edilmiş servi motifi, ay yıldız formu ve natüralist çiçekler tuğra süslemelerinde karşımıza çıkmaktadır.
19. yüzyılda tuğrayı üstten bir üçgen çerçeve içine almak ve bu üçgen çerçevenin içini değişik formlu paftalar ile süslemek de yaygındı. Sultan Abdülmecid'ten itibaren tuğra süslemesinde altın yaldız ışık demetlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Tuğra; artık günümüzde levha şeklinde ve isim tuğrası veya bazı güzel sözleri ve ayetleri ihtiva edecek şekilde yazılıp tezyin edilmektedir.
Tuğrayı detaylı olarak inceleyecek olursak, çeşitli bölümlerden meydana geldiğini görürüz.
a) Tuğranın seresi (kürsü): Tuğranın alt kısmı olup, padişahın ve babasının adının yazıldığı bölümdür. Padişaha ait bilgiler bu bölümde verilir.
b) Beyzeler (dış beyze, iç beyze): Tuğranın sol tarafında yer alan tuğra ve metninde geçen han ve bin kelimelerinin son harfi olan "nun" harfi uzantılarıyla, bazen de başka bir kelimedeki "dal" harfi uzantılarıyla oluşan iç içe iki kavse verilen isimdir. Yine iç beyzede, kürsünün üst kısmında bulunan "el, muzaffer" sözünün devamı olan "daima" kelimesi bulunur.
c) Tuğlar: Yukarıdan kürsüye doğru inen elif harfi şeklindeki üç çizginin adına tuğranın tuğları denir. Bunlar metinde geçen "elif", "lam" ve "zı" harflerinin uzantıları oldukları gibi bazen de yalnızca şekli tamamlamak amacıyla yapılırlar. Başka bir ifade ile sereden (kürsü), yukarıya doğru çıkan birbirine paralel iki kola tuğ adı verilir.
d) Tuğranın kolları: Diğer bir adı "hançer" olan kollar beyzelerin devamı olup, muzaffer kelimesinin üstünden birbirine paralel olarak tuğranın sağına doğru uzanmaktadır. Kısaca, beyzelerin sağa doğru uzantısıdır.