Padişahın yazılı alameti tuğraya dair az bilinen detaylar
Bilinen ilk Osmanlı tuğrasının Orhan Gazi tarafından verilmiş bir vakfiye üzerinde olduğunu biliyor muydunuz? Peki tuğra hakkında doğru bilgi veren en eski kaynağın, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyıla ait Divan-ı Lügat-üt Türk adlı eseri olduğunu? Sizler için, padişahın yazılı alameti olan tuğraya dair az bilinen detayları derledik.
Giriş Tarihi: 23.06.2019
19:14
Güncelleme Tarihi: 25.06.2019
11:32
Padişah tuğralarında kullanılmış olan isimler on beş tanedir
Şehzade tuğraları hariç, padişah tuğralarında kullanılmış olan isimler on beş tanedir. Bu isimler, gerek padişah ismi olarak, baba ismi olarak tekrarlandıklarında, çok defa öncekilere benzetilerek yazılmışlardır. Örneğin, Mehmet ismi, III. Mehmet'in tuğrasına kadar bilinen sekiz tuğrada, Çelebi Mehmed'in tuğrasındaki gibidir. Mustafa ismi, I. Mustafa'nın tuğrası dışındaki bütün tuğralarda "ye" harfi yerine "elif" harfi ile yazılmıştır.
V. Murad (Mehmet Murad) ve VI. Mehmed (Mehmed Vahideddin) gibi iki isimli bazı padişahların tuğralarına iki isim birden konmuştur. V. Mehmed'in (Mehmet Reşad) tuğrasında ise, "Reşad" mahlas olarak tuğranın dışında bulunmaktadır. Şah kelimesi bazı tuğralarda özel isim olarak kullanılmıştır.
Tuğra, ferman ve berat gibi belgelerde en göze çarpan unsurdur.
Bilinen ilk Osmanlı tuğrası
Osmanlı Türklerine ait olan tuğralar, Türk hat sanatında başlı başına incelenmesi gereken bir konudur. Önceleri ferman, berat, vakfiye gibi belgelerin baş kısmına konulan tuğraların kullanım alanları, zamanla yaygınlaşmış; tuğra mühürde, paralarda, pullarda ve kitabelerde kullanılmaya başlanmıştır.
Bilinen ilk Osmanlı tuğrası , Orhan Gazi tarafından (H.1324) verilmiş bir vakfiye üzerindedir. Bu tuğrada sultanın kendi ve babasının adı, yani "Orhan Bin Osman " yazılıdır. Tuğra metinde geçen üç elif harfi yukarı doğru uzatılmış, üç nun harfi ise solda iç içe girmiş gibi yerleştirilmiştir. İlk düzenlemesi bu ana temel üzerine olan tuğra, yavaş yavaş gelişmiş, metninde ve istifinde değişiklikler olmuştur.
İlk tuğralar son derece basit bir şekilde tertip edilmişlerdir
İlk tuğralar son derece basit bir şekilde tertip edilmişlerdir. Bu sadelik Fatih dönemine kadar devam etmiştir. Fatih dönemi ile birlikte yavaş yavaş hakiki hüviyetini bulmaya başlamıştır. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman döneminde daha belirgin bir kimlik kazanmıştır. Daha sonra gittikçe güzelleşerek nihayet en mükemmel şekline II. Mahmud döneminde, devrin büyük hattatı Mustafa Rakım tarafından kavuşmuştur. Bundan sonra hattatlar artık zamanımıza kadar aynı üslûbu kullanmışlardır.
Rakım Efendi'den sonra tuğra çekmekte pek çok kimse yetişmişse de en ustaları; Haşim Efendi, Vahdeti, Abdülfettah Efendi, Sami Efendi ve İsmail Hakkı Altunbezer'dir. İsmail Hakkı Altunbezer, imparatorluğun son resmi tuğrakeşi idi.
V. Murad (Mehmet Murad) ve VI. Mehmed (Mehmed Vahideddin) gibi iki isimli bazı padişahların tuğralarına iki isim birden konmuştur. V. Mehmed'in (Mehmet Reßad) tuğrasında ise, "Reşad" mahlas olarak tuğranın dışında bulunmaktadır. Şah kelimesi bazı tuğralarda özel isim olarak kullanılmıştır.