Posta güvercinleri yollarını nasıl buluyorlardı?
Bir haberin, hızlı ve güvenli bir şekilde hedefe aktarılması, geçmişten günümüze daima önemli bir konu oldu. Mesaj ve haberlerin rivayet yoluyla, dilden dile, posta güvercinleriyle, dumanla ya da taş tabletlere yazılarak iletilebildiği dönemlerde ne mesaj uygulamaları vardı, ne konumumuzu bildiren GPS, ne de görüntülü konuşabileceğimiz bir teknoloji… Güvercinlerden Peyklere, geçmişte kullanılan posta ve haberleşme yöntemlerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 15.10.2018
14:18
Güncelleme Tarihi: 15.10.2018
16:04
HALİFENİN CANI KİRAZ İSTEYİNCE…
Müslüman vakanüvis Nuveyrî, Aziz adlı 10'uncu yüzyıl Fatımi halifesinin hikâyesini anlatır.
Hikâyeye göre bir gün, Kahire'de bulunan Aziz'in canının, Baalbek'te yetişen taze kirazlardan çekmesi üzerine bugünkü Beyrut yakınlarındaki Baalbek'e güvercinle emir gönderilir.
Bunun üzerine 600 kadar güvercin, her bir ayağına içinde bir kiraz bulunan ipek kese bağlı olarak Antakya'dan salıverilir.
Canının kiraz çektiğini söylemesinden sadece üç gün sonra, özel "hava" postasıyla Lübnan'dan getirilen 1200 tane taze kiraz, büyük bir kâse içerisinde halifeye ikram edilir.
SAVAŞ ZAMANINDA KULLANILAN GÜVERCİNLER
Yol bulabilen güvercinlerin yetiştirilmesi bugün dünya çapında bir eğlenceye dönüşmüş ve gökyüzü birbiriyle yarışan güvercinlerle dolmuş olsa da, güvercinler savaş zamanı Avrupa'da çok daha ciddi görevler üstlenmişlerdir.
Paris'in 1870-1871 Fransa-Prusya Savaşı sırasında kuşatma altında olduğu dönemde, posta güvercini kullanılmıştı.
Dört buçuk ay süren kuşatma sırasında postanın normal yollardan iletilmesi mümkün olmamıştı. İşe yarayan tek yöntem ise, şehir içine ve şehir dışına resmi ve özel binlerce mesaj ulaştıran güvercinler olmuştu.
İBN BATTÛTA HİNDİSTAN’A DAİR NE ANLATMIŞTI?
14'üncü yüzyıl Orta Çağ Hindistan'ında, Delhi'deki Müslüman sultanına gönderilecek mesajlar güvercinlerle değil, günümüzün bayrak koşucularına benzeyen kuryelerle iletiliyordu.
14'üncü yüzyılın hızlı gezgini İbn Battûta, tepesinde bakır çan bulunan bir değnek taşıyan bir adamın 500 metre boyunca mümkün olduğunca hızlı koştuğunu, zili duyan bir sonraki adamın mesajı alıp devam etmek üzere hazırlandığını anlatır.
Bu şekilde, Hindistan'ın doğu ucundan başkente mesaj göndermek en fazla beş gün sürüyordu.
‘MÜSLÜMAN OLMAK’ İTİMAT ETMEK İÇİN YETERLİYDİ
İslam dünyasının dört bir yanını gezen İbn Battûta, mal ve haber göndermekte kullanılan birçok dâhice yönteme rastlar.
Mekke'de karşılaştığı bir tüccar eliyle oğluna para gönderir; Müslüman olması ve kendisi gibi Tancalı olması sebebiyle bu tüccara itimat etmekte bir mahsur görmemiştir.
Yani kilometrelerce uzakta olan insanlar bile dönemin teknolojisini kullanarak birbirleriyle irtibat kurabilmiştir.
KANUNİ’NİN ‘MUHTEŞEM’ HABERLEŞME TEŞKİLATI
Dünyanın bilinen en muntazam haberleşme teşkilatı, 1539 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlılar tarafından kuruldu.
Buna göre ülkenin belirli noktalarına "menzil" adıyla konaklama istasyonları kurulup çevre ahalisi de menzilci tayin edilerek yeni bir haberleşme sistemi oluşturuldu.
Ülkenin en uç noktalarına kadar ulaşan bu haberleşme ağının merkezi İstanbul olup Anadolu ve Rumeli yönlerinde üç ana kola ayrılırdı. Bu ana kollar da birbirine tali yollarla bağlanırdı. Bu sisteme göre İstanbul'dan çıkan bir mektup çok kısa bir zaman zarfında ülkenin en uç noktasına kadar ulaşıyor ve herhangi bir güvenlik veya gecikme sorunu ile karşı karşıya kalmıyordu.