Ramazan’a dair anılarını kaleme alan 5 yazar
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden azat olan Ramazan-ı Şerif'i ihya ediyoruz.. "Nerede o eski Ramazanlar" diye iç geçirenler için bu mübarek aya dair anılarını kaleme alan 5 yazarı Fikriyat olarak sizlerle buluşturuyoruz.
Giriş Tarihi: 28.05.2019
14:18
Güncelleme Tarihi: 09.05.2020
13:48
‘AHMET AĞA BENİ KARAGÖZ’E GÖTÜRÜRDÜ’
O günlerde İstanbul'un bu kısmı sadece eski ve geniş saçaklı ahşap evler ile dolu idi. Sütnine elimi yakaladı ve beni camiye götürdü. Sokaklar, yüzü peçeli gençler, renk renk çarşaflı kadınlar, ellerinde tespih çeken erkeklerle dolu idi. Her cami avlusu, renkli ve değerli taşlardan yapılmış tespihler, çubuk, sigara ağızlıkları, kuruyemiş, baharat ve akla gelmeyen şeylerle dolu idi. O evde, Ramazan gecelerinde Ahmet ağa beni Karagöz'e de götürürdü. Üsküdar çarşısında büyük bir kahvede oynarlardı.
‘KÜÇÜK SEYİRCİLER BAŞLAMASI İÇİN BAĞIRIRLARDI’
Sokakları kalabalık kız erkek alay alay çocuk hatta büyükler kahvenin bahçesine dalarlardı. Sinekli Bakkal'daki kız Tevfik bu akşamların bende bıraktığı intibahtan bir hayli şey almıştır. Kahveye seyirciler için birer iskele konur, orta yerde küçük beyaz bir perde, üstünde acayip bir ejderha resmi dolaşır arkasında esrarlı bir vızıltı işitilir. Küçük seyirciler ayaklarını yere vurarak "Başlar mısın, başlayalım mı?" diye bağırır dururlardı. Nihayet teflerin çalınması ve perde arkasından gelen bir şarkı seyirci alayını teskin eder ve sonra da oyun başlardı."
RUŞEN EŞREF ÜNAYDIN’IN RAMAZAN ANISI
Ruşen Eşref Ünaydın, bir sohbet edasıyla yaptığı görüşmeleri "Diyorlar Ki" adlı eserinde derlemiş; Ramazan'a dair şu sözleri kaleme almıştı:
"Ah, o iftar sofralarının güzelliği! Çini tabaklar içinde birçok çiçek gibi renk renk duran reçelleriyle, etrafını birer hilal gibi alan kokulu yarım simitleriyle adeta bahçe göbeklerini andırırlardı.
‘İÇİMİZDEKİ HARARETE İNCE BİR SERİNLİK ÇİZERDİ’
Çorbaların biberli buğusu, kıymalı yumurtaların nefis kokusu odayı iştaha çoğaltan bir havaya bürürdü.
Mermer musluğun yanındaki kayık tabaklarında kabaran dolgun güllaçları kartoplarına benzetirdim.
Bakır maşrapalarla billur sürahilere yavaş yavaş boşaltılan sular, içimizdeki hararete adeta ince bir serinlik çizerdi. Hala beklenen top atılmazdı.
Mealli Hatim dinlemek için tıklayın.
‘KIZMAK KİMSENİN AKLINA GELMEZDİ’
O bekleme anlarında bazen ezgin, bazen tiz ses veren uzak yakın kapı tokmakları, kaba şiveli dilencilerin nakaratıydı.
Hala hatırımdadır: Bunlar, buğulu beyinlerde garip bir acıma ve rengi belirsiz merhamet uyandırırdı. Kızmak, kimsenin aklına gelmezdi."