Arama

Sultan Abdülhamid kolerayla nasıl mücadele etti?

Koleranın 19. yüzyıl boyunca İstanbul'da yedi kez büyük bir salgın halini aldığını biliyor muydunuz? Dünyanın en hareketli şehirlerinden biri olmasından dolayı İstanbul, 19. yüzyılda Avrupa'yı kırıp geçiren kolera salgınından nasibini aldı. 1893 yılında, 2683 kolera vakasının meydana geldiği salgın, yaklaşık sekiz ay sürdü. Hastalıklara karşı oldukça duyarlı olan II. Abdülhamid, yapılabilecek her şeyi deneyip çeşitli önlemler aldırdı. Sizler için Sultan Abdülhamid döneminde meydana gelen kolera salgını ve bu hastalıkla mücadelesini derledik.

Ayrıca kolera su ile ilgili olduğundan İstanbul'un içme sularının kontrol ve ıslahı, daha önemli hale geldi. Hijyen için suyun ve havanın önemi bilindiğinden, İstanbul suyunun demir boru ile taşınması çalışmaları başlatılmış; binaların hijyen şartlarına uyması için kişi başına düşen hava miktarlarının hesaplanması yoluna gidilmişti. Ayrıca yeni hastaneler yapılırken havası temiz olan yerler tercih edilmeye başlanmıştı.

II. Abdülhamid döneminden meydana gelen bu salgında, padişah kolerayla o kadar ilgiliydi ki, doktorların tedavi yöntemlerinde bir sıra dışılık fark ettiğinde bile derhal işin aslını araştırılmasını, yanlış durumun düzeltilmesini istiyordu.

Sultan Abdülhamid, sadece Osmanlı'ya özgü tedbirlerle yetinmedi; aynı zamanda başka devletlerin aldığı tedbirleri de inceledi. Bu çerçevede Batı'ya heyetler göndererek onların uyguladığı tedavi yöntemleri hakkında bilgiler aldı.

Yine bu doğrultuda, sağlık uygulamalarıyla ilgili söylenti veya şikâyetlerin vakit kaybetmeksizin neticelendirilmesi sağlandı.

Bu salgın sırasında Avrupa'dan bazı uzman doktorlar İstanbul'a getirildi; ancak bunlar hizmet vermekten daha çok kazanacakları parayı ve ülkelerinin buradaki etkinliğini artırmayı düşündü.

İstanbul'da halkın kolerayı nasıl karşılayıp algılandığına dair bilgi veren kısıtlı miktarda kaynak vardır. Bunlardan biri olan "Eski İstanbul Hatıraları" kitabında 1893-1894 yılındaki kolera salgınını şöyle anlatır:

"İstanbul'un eski yangınları şehri nasıl bir baştan bir başa yakıp yıkmışsa benim çocukluğuma rastlayan kolera da İstanbul'u öyle yaktı, yıktı. Çok ocaklar söndü. Korkunç bir ölüm sağanağıydı bu hastalık. Herkes endişe, korku, yeis içinde. Herkes bir korku gölgesi.

İstanbul göklerinde ölüm kanat açmış. Her taraftan yokluk rüzgarı esiyor, her tarafta ölüm sahneleri… Kurban bekleyen musalla taşları ve acı acı gıcırdayan tabutlar… Bu hastalığın başlarında, İstanbul mahallerine demir bir sessizlik çöktüğünü hatırlarım.

Bir sokağı dönersiniz; viran bir evin kapısından boynu bükük bir tabut çıkar karşınıza. Üç dört adamın omuzlarında. Bunu gören yolcular korkak fısıltılarla kaçışırlar. Biraz ilerleseniz bir evin kafesleri arkasından hıçkırıklar… Bu zavallı evde ya bir baba ya bir çocuk kaybedilmiştir. Kolera gazaplı yıldırım gibi çarpıyordu her tarafı ve her tarafı ölümün kucağına sürüklüyordu. Bir durgunluk geldi halka; müthiş bir sessizlik çöktü ortalığa… Bir hal ki insanlar bir yaprak hışırtısından korkar oldu."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN