Sultan Abdülhamid’in Hırka-i Saadet’i ziyaret günleri
Sultan II. Abdülhamid Han'ın kızı Şadiye Osmanoğlu hatıralarında, babasının Yıldız Sarayı'ndaki Ramazan ve Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet dairesi ziyaret günlerini hasretle anlatıyor. İşte kızının kaleminden Sultan II. Abdülhamid'in Ramazan hassasiyeti…
Giriş Tarihi: 11.05.2019
09:07
Güncelleme Tarihi: 11.05.2019
09:33
Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Saâdet Dairesi'nin revaklı ön cephesi
Senede bir defa, Ramazan ayında Hanedanın "Hırka-i Saadet"'i ziyaret günü vardı. Peygamber Efendimizin şahsi eşyalarını ihtiva eden mukaddes emanetler, Topkapı Sarayı'ndaki hususi dairede büyük bir ihtimamla muhafaza edilirdi.
Bu ziyaret mühim dini geleneklerimizden biriydi. O gün erken kalkardık, arabalarımızla Topkapı Sarayı'na giderdik. Saraydaki özel dairelerinde Padişah amcalarımızdan kalmış, çok ihtiyar ve emektar saray kadınlarını görürdük. Onlar Hırka-i Saadet'in muhafaza edildiği bu yerde, ömürlerinin son günlerini ibadet ve dua ile geçirirlerdi.
Bizleri görünce bir anne gibi severler, sevinirler, her birimizi şefkatle kucaklarlardı. Biz de onların okşayışlarına kendimizi aynı duygularla bırakırdık.
Hırka-i Saadet dairesinde babama mahsus bir mahal vardı, burada bir masa üzerinde, sımalı kat kat bohçalara sarılmış, Peygamber Efendimize ait en mühim mukaddes emanet bulunurdu. Büyük hatlarla yazılmış Kur'an-ı Kerim ayetleri ile işlemeli bir örtü yarı açık şekilde bu masanın üzerine serilmiş dururdu.
İlk önce Babam, masanın önünde dini bir hürmetle ayakta durur, sonra yanında beklerdi; onu, Şehzadeler başta olmak üzere ulema, vükela, evli hemşirelerimin, halalarımın zevcleri, paşalar, mabeyn erkânı bendegan, yaverler, askerler takip ederlerdi. Mukaddes emanet önünde ve Babamın huzurunda tazim duruşunu icra ederlerdi.
Has Oda'nın Vâsıf tarafından yapılan sedef kakmalı kapısı
Selamlıktaki merasim bitince; bizlerin bulunduğu harem salonunun kapısı açılırdı. O güne mahsus ağır tuvaletlerimiz başlarımızda taçlar ve göğüslerimizde nişanlarımız olduğu halde, kıdemlerimize göre validelerimizin yanında yürür, huşu ile bu ziyareti biz de icra ederdik.
Ardımızdan Vükela hanımları, sarayın Haznedarları, emektarlarımız ve sarayın genç kızları bizi takip ederdi.
İftar yemeğini her birimiz için ayrı odalarda hazırlanmış sofralarda yerdik, tanıştığımız hanımlarla konuşur ve yeni dostlar kazanırdık.
Hırka-i Saadet ziyaretinin gönüllerimize doldurduğu manevi saadetin, ruhi sevincin bizleri nasıl birbirimize sevgi ve muhabbetle kaynaştırdığını o zaman hep düşünürdüm. Hayatta, itikadıma ve mübarek dinime imanım, bu kaynaktan en büyük gıdasını almıştır.
Bu mesut iftar sonrasında tekrar arabalarımıza biner, bir alay halinde Yıldız'daki dairelerimize avdet ederdik, yolda arabalarımızın mum fenerleri yanar, onların aydınlığında senede bir defa Hırka-i Saadet ziyareti vesilesiyle, şehirdeki gece hayatına merakla bakmak talih ve zevkine mazhar olurduk."