Sultan Abdülhamid’in tarihe geçen sözleri
Osmanlı'nın en kötü zamanlarının mirasının ağırlığını omuzlarında taşıdı Sultan Abdülhamid. Otuz üç yıllık hükümdarlığı boyunca zorluklara göğüs gerdi, milletinin başında dimdik ayakta durdu ve elinde tuttuğu İslâm sancağından bir an olsun ayrılmadı. Emperyalist güçler tarafından paramparça edilme kavgasına karşı dik duruşunu hiçbir zaman bozmadı. Vefatının yüzüncü sene-i devriyesinde, 'Ulu hakan'ın tarihe geçen sözleri…
Giriş Tarihi: 10.02.2019
10:06
"40 YIL BUNU BEKLEDİM!"
Ne yazık ki Sultan II. Abdülhamid endişesinde haklı çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı esnasında kendisini ziyarete gelen Enver Paşa'dan harp hakkında bilgi almış ve o gittikten sonra, "Günün birinde umumî bir harbin çıkacağına hiç şüphe yoktu. Fakat bizim bu işe atılmamız büyük bir cehalet ve tedbirsizlikti. Selâmetimiz tarafsız kalmaktaydı. Bu hâle geldikten sonra çaresiz sonuna kadar gidilecektir! " demiş ve meyus bir tavırla, "Allah, devleti bu hâle getirenleri kahretsin! " diye beddua etmişti.
Sultan Abdülhamid, Birinci Dünya Savaşı ile ilgili şu sözleri söylemişti: "Kırk yıl şu devletlerin birbirine düşmesini bekledim. Onlar birbirlerine düştü, şimdi ben tahtta değilim. "
"BİR MİLLETİN TOPYEKÛN ATEŞE GİRMESİ"
Daima sulh yolunda politikalar izlemiş olan Sultan Abdülhamid, savaş ile ilgili şu sözleri söylemişti: "Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekûn ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir. "
"GAFİL DEĞİLİM!"
Abdülhamid, kişisel özellikleri itibariyle temkinli biriydi. Anne ve babasının veremden dolayı ölmesi mizacını etkilemiş, tedbirli yaşamaya sevk etmişti. Bazı kesimlerin onu "evhamlı " olarak nitelendirmesine, "Beni evhamlı sanıyorlardı. Hayır, ben sadece gafil değildim, o kadar! " şeklinde cevap vermişti.
"HİÇBİR EVRÂKA ABDESTSİZ İMZÂ ATMADIM!"
Sultan Abdülhamid, hassas takvâ ölçüleri üzere yaşayan bir şahsiyetti. O, âcil bir iş zuhûr edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandırılmasını ister, ertesi güne bırakılmasına rızâ göstermezdi. Bu hususta Mâbeyn Başkâtibi Es'ad Bey, hâtırâtında şöyle der: "Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzâsı için Sultan'ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. 'Acabâ Sultân'a emr-i Hak mı vâkî oldu?' diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım; bu sefer kapı açıldı ve Sultan, elinde bir havlu ile kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti ve 'Evlâdım! Bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıya daha ilk vuruşunuzda uyanmıştım, ancak abdest aldığım için geciktim! Zîrâ ben bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrâkına abdestsiz imzâ atmadım… Getir imzâlayayım!..' dedi ve besmele çekerek evrâkı imzâladı."
Abdülhamid Hân'ın zevcesi, onun bu hassâsiyetiyle alâkalı şöyle bir nakilde bulunmuştu: "Abdülhamid Han, yatağının başında daima temiz bir tuğla bulundururdu. Yataktan kalktığında çeşme mahalline gidene kadar abdestsiz yere basmamak için tuğlayla teyemmüm ederdi. Bir keresinde bunun sebebini sorduğumda, 'Bunca Müslümanların halîfesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!' diye karşılık verdi. "
"BÜTÜN HİZMETİME KARA BİR ÇARŞAF ÇEKMEK İSTEDİLER!"
13 Nisan 1909'da tarihe, "31 Mart Vak'ası " diye geçen hadise Abdülhamid Han'ın idaresini sarsan en mühim hadiseydi. 31 Mart Vak'ası sonrası Hareket Ordusu İstanbul'a gelmiş, Meclis-i Mebusan'a baskı yaparak padişahın "hâl "i için karar çıkartmıştı. Abdülhamid Han, tahttan indirilirken şu sözleri dile getirmişti:
"Otuz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selâmeti için çalıştım. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah'tır. Bu memleketi nasıl buldumsa öylece teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk'ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki, düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular ."