Sultan Birinci Ahmed, 14. Osmanlı padişahı avcı, hattat, şair, çiçekçi, III. Mehmed ile Handan Sultan'ın oğlu, I. Mustafa'nın kardeşi, II. Osman ile IV. Murad ve Sultan İbrahim'in babasıdır. Mezarı Sultanahmet'te, Sultan Ahmet Cami'si yanındaki 36 sandukalı büyük türbesindedir. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta olan Sultan Birinci Ahmed, ava ve cirit oyununa çok düşkündü. Çok sade giyinirdi. Babası Sultan Üçüncü Mehmed'in vefati üzerine 21 Aralık 1603'te, Eyüb Sultan'da kılıç kuşanarak tahta geçti. Sultan Birinci Ahmed, Kanuni Sultan Süleyman'dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Çocuk denecek yaşlarda bile mükemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi büyük kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı. Sultan Birinci Ahmed'in hayatında on dört sayısının önemli bir yeri vardır. Çünkü on dört yaşında padişah olmuş, on dört yıl saltanat sürmüş ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. Babası III. Mehmed'in Saruhan valiliği sırasında 28 Nisan 1590'da Manisa'da doğdu. Annesi Handan Sultan'dır. Celâlî fetretinden dolayı sancağa çıkamamıştır. Babasının 18 Receb 1012'de (22 Aralık 1603) ölümü üzerine on dört yaşında tahta geçti. Sancağa gitmeyip tahta çıkan ilk Osmanlı padişahıdır. İlk işi, III. Murad ve III. Mehmed devirlerinde devlet işlerine müdahaleleriyle çeşitli olaylara sebebiyet veren Safiye Sultan'ı (Venedikli Baffa) Eski Saray'a göndermek oldu. Yıldırım Bayezid döneminde başlayıp, Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmed) döneminde kanunlaşan kardeş katli yasasını kaldırmıştır. Yerine ekber ve erşet (ailenin aklı başında olan en büyük üyesi) sistemini getirmiştir. Böylece oğullarından üçü padişah olmuştur. Bunlar sırası ile Genç Osman, IV. Murad ve İbrahim'dir. Ayrıca kardeşi Mustafa'yı da önceki padişahlar gibi katletmemiş, yaşamasına izin vermiştir. Nitekim kardeşi Mustafa da padişah olmuştur. Bu yeni kanun, kardeş katlini önlemesi açısından Osmanlı tarihinde büyük bir önemi haizdir. Anadolu'da isyanların çoğalması üzerine halkın ekserisi köylerini terk etmiş, çok sayıda köy harap olmuş ve bazı askerî sınıflar, halkı dağılmış olan köyleri 'mülk-i mevrûs'ları gibi tasarrufları altına almışlardı. Bu yüzden hazine nüzül ve avârız vergilerinden mahrum kalmıştı. Halkı ehl-i örfün zulmünden kurtarmak için 30 Eylül 1609'da bir adâletnâme çıkaran I. Ahmed, terkedilen köylerin tekrar iskânına çalışmıştır. Yeni sadrazam Nasuh Paşa İran ile mücadeleye girişmemeyi tercih etti; bu sırada Şah Abbas da yıllık 200 yük ipek vergi vermek suretiyle barışa taraftar olduğunu bildirdi; böylece 20 Kasım 1612'de Osmanlı-Safevî antlaşması imzalandı. Tarihlerde Nasuh Paşa Musâlahası adıyla geçen bu antlaşma ile 1555'te tayin edilen sınırlar esas alındı; ayrıca Şah Abbas her yıl taahhüt edilen miktarda ipeği de göndermeye söz verdi. I. Ahmed elli bir gün süren bir mide hastalığı sonucu 22 Kasım 1617'de yirmi sekiz yaşında vefat etti. Zevkusafaya kapılmayan, dindar ve hayır sahibi bir padişah olduğu için halkın güvenini kazanmıştı. Sert tabiatlı idi; ihanet edenleri affetmez ve sertliği yüzünden devlete hizmet edenlere dahi zaman zaman acımasız davranırdı. Ava ve cirit oyununa meraklı olduğu, ara sıra Edirne ve Bursa'da ava çıktığı bilinmektedir. Şair olan ve şiirlerinde Bahtî mahlasını kullanan Sultan Ahmed'in küçük bir divanı vardır. Osmanlı tarihinde en büyük yapılar arasında sayılan ve mimari özellikleri bakımından sanat tarihinde önemli bir yeri olan Sultan Ahmed Camii onun tarafından inşa ettirilmiş, kendisi de temel atılırken altın bir kazma ile terleyinceye kadar bizzat çalışmıştır. Bu cami, yanındaki medrese, imaret, tabhâne, dârüşşifa, mektep ve dükkânları ile tam bir külliye teşkil ediyordu. 4 Ocak 1610'da altı büyük minareli ve 16 şerefeli Sultan Ahmed Camii'nin temel atma merasimi yapıldı. Dinine bağlı bir insan olan Sultan I. Ahmet, caminin temelleri kazılırken eteğinde toprak taşıdı. 9 Haziran 1617'de inşaatı biten Sultanahmet Camii ibadete açıldı. Ayrıca Şehzadebaşı Kuyucu Murat Paşa Külliyesi, İstanbul Mesih Paşa Camii, Elmalı Ömer Paşa Camii onun zamanında yaptırılan önemli mimari eserler arasındadır. I. Ahmed, yıkılmaya yüz tutan Kâbe duvarlarını İstanbul'dan ustalar göndererek tamir ettirmiş, Kâbe'nin kapısı üzerindeki kitabe ile altın oluğu yeniletmiş, ayrıca duvarları tutması için halis altın ve gümüşten on altı kuşak yaptırıp Mekke'ye yollamıştır. Bunlardan başka, İstanbul'da beyaz mermerden hazırlattığı bir minberi Medine'ye göndererek Mescid-i Nebevî'nin eskiyen minberinin yerine koydurmuştur. Sultan Ahmed Camii ve Külliyesi'nin planı (Zeynep Nayır'dan işlenerek) Babasının türbesini de yaptıran I. Ahmed'in bugün mevcut olmayan, Üsküdar'da Kavak Sarayı Mescidi ile Beylerbeyi'nde İstavroz Mescidi'ni inşa ettirdiği bilinmektedir. Ayrıca Eyüp'teki sebilinden başka Alemdar'da, Tophane'de, Tersane'de, Üsküdar Kavak İskelesi'nde ve Haydarpaşa'da yaptırttığı çeşmeler ise imar faaliyetleri sırasında ortadan kalkmıştır. Devrinde ilk defa tütün ithaline izin verilmiş, bunun yanında ülke çapında içki yasağı uygulanmıştır. Sultan Ahmed Cami'nin içinden bir görünüş Sultan Ahmed Camii ve Külliyesi, Sultan I. Ahmed (1603-1617) tarafından devrin baş mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırılmıştır. 1018-1029 (1609-1620) yılları arasında inşa edilen külliye cami, hünkâr kasrı, sıbyan mektebi, medrese, arasta, hamam, dârüşşifâ (mescid ve hamamı ile), imâret-i âmire (mutfak, fırın, kiler, yemekhane), tabhâneler, han, dârülkurrâ, türbe, sebiller, çeşmeler, dükkânlar, odalar, mahzenler, kahvehane ve evlerden oluşmaktaydı. Bu yapılardan mahzenler, kahvehane, evler, dârüşşifâ (hamamı hariç), tabhâneler, hanla bir kısım dükkânlar ve üç sebil günümüze ulaşmamıştır. Külliyede serbest bir yerleşim düzeni görülmektedir. Simetrik olarak konumlanmayan külliye binaları topografya, arsa durumu ve Atmeydanı'ndaki anıtlar dikkate alınarak yerleştirilmiştir. Külliye binaları ilk bakışta dağınık gibi görünürse de kendi içlerinde fonksiyonlarıyla bir bütünlük oluşturmaktadır. Sultan Ahmed Külliyesi'nin doğudan genel görünüşü Cami ve buna güneydoğu köşesinden bitişik olan hünkâr kasrı geniş bir dış avlu içinde yer alır. Dış avlu duvarları üzerinde kuzey, doğu ve batı yönde üçer, güney yönde ise iki kapı bulunmaktadır. Batıdaki kapılar yakın zamanda örülerek kapatılmıştır. Avlunun güneyinde boydan boya uzanan arasta, odalar, hamam, sebil ve çeşme bulunmaktadır. Avlunun doğusunda ise sıbyan mektebi, bunun kuzeyinde medrese vardır. Kuzeydoğu köşesinde yer alan dârülkurrâ ve türbe ayrı bir çevre duvarı içinde ele alınmıştır. Türbenin Atmeydanı'na bakan yönünde köşede sebil yerine yapılmış olan bir muvakkithâne mevcuttur. Yine Atmeydanı'na bakan yönde birkaç dükkân dışında dış avlu kapıları ve sebiller vardır. Atmeydanı'nın Marmara denizi yönündeki ucunda (Hipodrom'un sphendone duvarı üzerinde) teras üzerine yerleştirilmiş dârüşşifâ ve imaret binalarından mutfak, fırın, kiler, yemekhane, tabhânelerle odalar, evler ve dükkânlar bulunmaktadır. Sultan Ahmed Camii'nin hünkâr kasrı İstanbul denince akla ilk gelen camilerden biridir, Sultanahmet Camii... İstanbul'un kartpostallardaki simgesidir. Tarihi yarımadada bulunan Sultanahmet Camii, Mimar Sinan sonrası klasik mimarinin en büyük ve en önemli eseri olarak biliniyor. 1616 yılında Sultan 1'inci Ahmet tarafından Ayasofya'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Tarihi yarımadada bulunan Sultan Ahmed Camii, 1609-1620 yılları arasında Sultan I. Ahmed tarafından Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa'ya inşa ettirilmiştir. İnşa edildiği dönemlerde cami uzunca bir süre Cuma günleri Topkapı Sarayı'ndakilerin ibadetlerini gerçekleştirdiği mekân olmuş, Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, bir kez daha İstanbul'un ana camisi konumuna gelmiştir. Sultan Ahmed Camii'nin pencere kanatlarındaki ahşap işçiliği Sultan Ahmed Camii, külliyesiyle birlikte İstanbul'daki en büyük yapı topluluklarından biridir. Bu külliye; cami, medreseler, hünkâr kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bazıları günümüze ulaşmamıştır. Caminin ibadethane bölümü 64x72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 22,40 metredir. İç mekan büyük bir bütündür; ana ve yan kubbeler geniş sivri kemerlerin dayandığı dört iri sütun üzerinde yükselmektedir. Caminin içi iki yüzden fazla renkli camla aydınlatılmıştır. Sultan Ahmed Camii'nin minberindeki taş işçiliğini gösteren ayrıntılar Caminin içindeki en önemli unsur, ince işçilikle yapılmış mermer mihraptır. Mihrabın sağındaki zengin dekorlu minber, en kalabalık halinde bile herkesin imamı duyabileceği şekilde tasarlanmıştır. Kalem şeklindeki minarelerin köşelerinde olup, her birinin üç şerefesi vardır. Ön avludaki diğer iki minare ise ikişer şerefelidir. Sultan Ahmed Camii, Türkiye'nin ilk altı minareli camisidir. 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar gören sağ arka taraftaki minarenin 2014 yılında başlayan restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir. Caminin içeriye açılan üç kapısından herhangi birinden girildiğinde dış görünüşü tamamlayan boyama, çini ve vitray camlarının zengin ve renkli süslemeleriyle karşılaşılmaktadır. Caminin içini üç taraftan çevreleyen balkonların duvarları, yine İznik çinileriyle süslüdür. Bunların yukarısı ve bütün kubbe içleri ise boya işidir. Avlunun batı girişinde ise, demirden ağır bir kordon bulunmaktadır. Avluya atıyla giren padişahın kordona çarpmaması için kafasını eğmesini gerektiren bu uygulama, padişahın bile camiye girerken kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini göstermek amacıyla yapılmış sembolik bir eylemdir. Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkat çeken en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslenmesinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, süslemeler yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin alt seviyelerdeki çinileri, gelenekselken, galerideki çinilerin desenleri çiçekler, meyveler ve servilerle gösterişli ve ihtişamlıdır. Her çini başına ödenecek tutar sultanın emriyle düzenlense de çini fiyatı zamanla artmış, bunun sonucunda kullanılan çinilerin kalitesi azalmıştır. Arka balkon duvarındaki çiniler, 1574'teki yangında zarar gören Topkapı Sarayı'nın hareminden kalan ve tekrar kullanılan çinilerdir. Cami; mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği, yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de mavi ağırlıklı kalem işleriyle süslendiği için Avrupalılarca ''Mavi Cami'' olarak adlandırılmıştır. Ancak 1980'lerde yapılan restorasyonda mavi tezyinatın altından ilk dönem renkleri çıkartılan kubbe, özgün renklerine dönüştürülmüştür. Padişah için ayrılan bölüm, caminin güneydoğu köşesindedir. Bir platform, iki küçük dinlenme odası ve sundurmadan oluşan bu bölümden, padişahın güneydoğu üst galerideki locasına geçiş bulunmaktadır. Caminin hünkâr mahfili zümrüt, gül ve yaldızlarla süslenmiş ve yaldızlarla işlenmiş kendi mihrabı vardır. Sultan Ahmed Camii'nin Kuran'dan ayetler içeren hat dekorasyonlarının çoğu, zamanın en büyük hat sanatçısı Seyyid Kasım Gubari tarafından yapılmıştır. Yapıda pek çok büyük pencere olması, geniş ve ferah bir ortam hissi vermektedir. Pencerelerdeki renkli camlar, Venedik senyörü tarafından sultana hediye edilmiştir. Bu renkli camların çoğu, günümüzde sanatsal değeri olmayan modern versiyonlarıyla değiştirilmiştir.