Tarih boyunca sırrı çözülemeyen 15 gizemli olay
Dünya tarihinde yaşanılan bazı olaylar var ki, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bu olayların gizemi akıllarda daima soru işareti bırakacak gibi görünüyor. Mu kıtası ve Atlantis'in gerçek olup olmadığı, Nazca Çizgileri'nin hangi amaçla yapıldığı, 8 bin Terra Cotta asker heykelinin yüz hatlarının neden farklı olduğu, yıllardır tartışılan konulardan bazıları... Peki, The Beatles üyesi Paul McCartney'in öldüğü ve yerine benzerinin bulunduğu doğru mu? ABD'deki 51. Bölge'de neler oluyor? 2014 yılında kaybolan ve hiçbir izine rastlanamayan Malezya uçağı, kaçırılarak bir adaya mı götürüldü? Geçmişten günümüze sırrı çözülemeyen 15 gizemli olayı derledik.
Giriş Tarihi: 04.04.2020
15:32
Güncelleme Tarihi: 04.10.2020
08:48
Atlantis, Platon'un kitaplarında bahsettiği efsaneleşmiş bir kıta ve uygarlıktır. Platon Atlantis'ten ilk kez Timaeus ve Critias kitaplarında bahseder. Ona göre Atlantis kıtası çok zengindi ve soylu kişiler tarafından yönetiliyordu. Uygarlık, Afrika ve Avrupa'nın Batı kısmının birçoğunu fethetmişti.
Platon, Atlantis'in M.Ö 9500 yılında Atina'yı fethetmeye çalışıp başaramadığını ve bir gecede tüm uygarlığın suların altına gömüldüğünü ifade eder.
Atlantis birçok tarihçi tarafından Platon'un kendi politik teorilerini anlatmak için yarattığı bir sanal uygarlık olarak kabul ediliyor. Ancak, Atlantis'te anlatılan hikâyelerin ne kadarının eski hikâyelerden alıntı, ne kadarının Platon tarafından hayal edilmiş olduğu hakkında bir fikir birliği bulunmuyor.
Amerikalı araştırmacı Robert Sarmast Atlantis'in yeri ile ilgili Platon'a ait kitaplardan yola çıkarak 50 fiziksel ipucunu irdeledi; ancak çalışmaları yetersiz kaldı. Bunun üzerine jeofizikçi Dr. John K. Hall ile yaptığı işbirliğinde, bölgenin üç boyutlu haritasını, derinlik ölçüleriyle birlikte çıkardı. Sarmast'a göre, Atlantis, Suriye ile Kıbrıs arasındaydı ve batan Atlantis'in en tepe noktası şu anki Kıbrıs.
UYGARLIĞIN BEŞİĞİ NAACAL VE NAACAL TABLETLERİ
Naacal, James Churchward tarafından ün kazanan ve geçmişte yaşadığı iddia edilen bir uygarlık. Naacal'a dair hiçbir bilimsel bulgu olmasa da, James Churchward'ın Batı Tibet'te bulduğu Naacal Tabletleri, Atlantis ve Mu Uyarlığı esrarları adına büyük kapılar açtı.
Naacal'dan ilk kez Augustus Le Plongeon bahsetti. Le Plongeon'a göre, Naacal Maya dininin misyonerleri olan bir halktı. Orta Amerika'da eski ve güçlü bir uygarlıktı.
1926 yılında Naacal'dan bahseden James Churchward'a göre, Naacal Uygarlığının nüfusu 64 milyon idi ve 50 bin yıl yaşadılar. James Churchward, Tibet'te bulduğunu iddia ettiği Naacal Tabletlerine göre, Naacal'ın uygarlığın beşiği olduğunu iddia eder.
Mu uygarlığını da bu tabletler ışığında açıklar. Churchward'a göre Naacal Tabletleri'nde şu yazılara rastlanır:
"Mu kıtası sıcak, fakat pek münbit ve mahsuldar, ovalık bir memleket idi. Her tarafı güzel çayırlar, meralar, düzlüklerde bitmiş zengin ormanlar süslüyordu. Akışları sakin, muntazam, geniş yataklı, seyrüsefere fevkalâde müsait nehirler kenarında kalabalık nüfuslu, büyük, zengin şehirler vardı. Dünya cenneti denmeğe lâyık olan bu kıtada hiç yüksek dağ yoktu. Dağlar yalnız orada değil, dünyanın başka taraflarında da henüz fazla yükselmemişti. Mu ve Muluların mevcudiyeti yeryüzünde büyük dağların teşekkülünden evvelki jeolojik zamana, üçüncü arz devrine tesadüf ediyordu. Mu ormanlarında ve sularında bu devrin hayvanları yaşıyordu. Mu insanları her nevi hayvanı muti bir hale getirmenin yolunu biliyorlardı. Koca kıtayı pek düzgün yollar ile kurşuni örümcek ağını örnek tutarak örmüşlerdi. Yollar nereden başlar, nerede biter, kestirilemez idi. O kadar mükemmel yapılmışlardı ki, kalıntıları karşısında günümüzün mühendisleri, kaldırım ustaları gözlerine inanamamaktadırlar. Main şeklindeki kaldırım taşları yan yana konuvermiş değil, birbirine kopmayacak surette eklenmiştir. Ne taraftan bakılsa kenarlar hattı müstakim teşkil eder."
"Mu kıtası ahalisi, bir hükümetin idaresi altında on kabileden terekküp ediyordu. Hükümet başkanına Mu'nun güneşi: tacı, hükümdarı, hâkimi, emîri mânasına Ra-Mu deniyordu. Ramu'lar ahaliyi Tanrı'nın vahiy ettiği mukaddes yazılar ahkâmına göre idare ediyorlardı. Başkanlar halka karşı vazifesini müdrik, müşfik, halk başkanlara karşı içten gelen bir istekle hürmetkar idi. Emir etsin, yahut emre tâbi olsun bütün Mu sakinleri tek Tanrı'ya inanıyordu."
NAZCA ÇİZGİLERİ HANGİ AMAÇLA YAPILDI?
Dünya üzerinde gizemini koruyan bir diğer konu, Nazca Çizgileri. Peru'nun güney kıyılarındaki Nazca Çölü ve And Dağlarının kıyıya bakan eteklerine kazınmış olan çok sayıdaki yer çizimi (jeoglif), bilim insanlarının zihninde cevaplanmayı bekleyen pek çok soru bırakmış durumda.
Nazca Çizgileri, Güney Amerika'nın İspanyollar tarafından işgal edilmesiyle fark edildi. Çizgilerin varlığına ilişkin ilk somut kanıt 1939'da ortaya çıktı. Amerikalı arkeolog Paul Kosok, Nazca Çölü üzerinde bir keşif uçuşu yaptı ve yer çizimlerinin fotoğraflarını çekti.
Bu dönemden sonra Nazca Çizgileri hakkında çeşitli bilimsel araştırmalar yürütülmeye başlandı ve ilk teori 1946 yılında, yaşamını bu çizgilere adamış olan Alman matematikçi Maria Rieche'den (1903-1998) geldi.
Ona göre, Nazca Çizgileri çölün üst tabakasındaki koyu renkli kumun kazınıp alt tabakadaki açık renkli kumun ortaya çıkarılmasıyla oluşturulmuştu. Yer çizimleri Güneş, Ay ve bazı yıldızların konumlarını gösteriyordu. Bu konumlar, Nazca halkının ekim, sulama, hasat gibi tarımsal faaliyetlerinde bir tür gök takvimi olarak kullanılıyordu. Rieche'nin teorisi geometrik çizimlere dayandırılmıştı, fakat hayvan ve bitki çizimleri gibi diğer motiflere ilişkin varsayımları içermiyordu.