Tarihe tanıklık eden camiler
Süleymaniye Camii'nin Mimar Sinan'ın "kalfalık eseri" olarak tanımlandığını biliyor muydunuz? Ya da İstanbul'un siluetini şekillendiren, fethin en önemli sembolü Ayasofya'nın tarihinin hangi yıla uzandığını? Sizler için, her köşesi buram buram tarih kokan Anadolu'dan, İstanbul'a, Bursa'dan Diyarbakır'a, Adana'dan Erzurum'a farklı mimarideki camileri derledik.
Giriş Tarihi: 08.04.2019
13:04
Güncelleme Tarihi: 09.11.2019
20:19
Caminin kıble duvarında 14 satır halinde caminin vakfiyesi yazılıdır. Caminin mihrabı sanat tarihi yönünden bir özellik taşımamakla beraber minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Caminin yanında, kesme taştan yapılmış tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Nasıl gidilir?
Erzurum ilinin, Yakutiye ilçesinde bulunan bu camiye toplu taşıma araçlarıyla ulaşılabilir.
Sultan II. Bayezid tarafından İstanbul'un fethinden sonra şehre yaptırılan ikinci selatin cami unvanını taşıyan cami, aynı zamanda İstanbul'da orijinalliğini koruyan en eski selatin cami kabul ediliyor. Evliya Çelebi tarafından açılıştaki ilk namazı padişahın kıldırdığını aktarılan cami, İstanbul'da 1509'da meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" diye anılan depremden zarar görmesi dolayısıyla sonraki yıllarda Mimar Sinan tarafından güçlendirildi.
Nasıl Gidilir?
Beyazıt Camii'ne gitmek için çeşitli alternatifler bulunmaktadır. Toplu taşıma araçlarını kullanarak Beyazıt Camii'ne ulaşabilirsiniz.
Ayasofya ilk olarak ahşap çatılı bazilika tarzında bir kilise olarak I. Konstantin'in oğlu Konstantinus tarafından inşa edilmiş ve bu yapı 360 yılında tamamlanmıştı.
İlk yapıldığında "büyük kilise" anlamına gelen "Megale Ekklesia" olarak adlandırılan yapı, 430 yılından itibaren "kutsal bilgelik" anlamına gelen "Ayasofya" adı ile anılmaya başlandı.
Dünya mimarlık tarihinin bugüne kadar ayakta kalmış en önemli yapıları arasında yer alan Ayasofya Cami mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer teşkil ediyor.
Ayasofya minareleri, mimarbaşının yapıya yönelik yaklaşımın kalıplaşmış tasarımlardan ne kadar uzak olduğunu gösterir. Bu minareler, her yapıyı bânisine, işlevine, taşıdığı ruha, bulunduğu yere ve ihtiyaca uygun şekildebiçimlendiren usta mimarın, farklı yaklaşımlarının başarılı sonuçlarından biridir.
İstinat duvarlarıyla güçlendirdiği yapıya biçim çeşitliliği de sağlayan Sinan, kubbeyi taşıyan payelerle yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerlerle besleyerek kubbeyi de iyice sağlamlaştırmıştır.
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da yaptığı en büyük kilise olma özelliği taşıyor. İlk yapıldığında Megale Ekklesia olarak adlandırılan Ayasofya, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya olarak tanımlandı.