Tarihte bugün; Sebilürreşad'da çıkan haberler
Sebilürreşad, çıktığı ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu ve milli mücadelenin destekçisi olmuştu. Müslümanların başarı sırrından İngiltere'yi korkutan dayanışmaya kadar tüm İslam coğrafyasından çeşitli haberler yayınladı. İşte sizler için 17 Ramazan-ı Şerif 1331 tarihinde Sebilürreşad'da çıkan yazıları derledik.
Giriş Tarihi: 21.08.2019
16:29
Güncelleme Tarihi: 21.08.2019
16:40
İTTİHAD-I İSLAM DÜŞÜNCESİNİN SAVUNUCUSU; SEBİLÜRREŞAD
Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad, İslam âleminin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes bir görev telakki etti. İslam ülkelerinin toplumsal hayatlarını yakından tanımak, onların birbirleriyle tanışmalarına vesile olmak, derginin amaçlarından biriydi. Dergi bu yayın hedefinin gerçekleştirilmesi için birtakım fedakârlıkların yapılmasını elbirliğiyle çalışılmasını, bu bağlamda okuyucu sayısının artırılması gerektiğini bir beyanname ile kitleye duyurdu. Bu duyuru üzerine dergiye iltifat ve rağbetler arttı.
1919 ila 1923 yılları arası Türkiye Cumhuriyeti tarihinde milli mücadele yıllarıydı. Bu dönemde kâğıt bulmak oldukça zor ve sürekli bir sansür söz konusuydu. Bu sebeple mecmualar çoğu kez yayınlanamadı ya da bazı sayfaları sansür dolayısı ile boş çıkarıldı. Milli mücadele yıllarında çoğu İstanbul merkezli olan milli mücadelenin destekçisi mecmuaların en önemlileri; "Tasvir-i Efkâr", "Vakit", "İkdam", "İfham", "İleri", "Yeni Gün", "Akşam", ve "Sebîlürreşâd" idi.
Sebîlürreşâd; yayın hayatında iki dönem de çıkmıştır denilebilir. Birinci dönemi kuruluşundan sonraki 641. sayıya kadar olan dönemdir. Bu sayı sonrasında Takrir-İ Sükûn yasası yürürlüğe girmiş ve Şeyh Said isyanı bahane gösterilerek dergi 1925 yılında kapatılmıştır. Derginin ikinci dönemi ise 1948-1966 yılları arasını kapsar. Bu dönem de dergiyi Eşref Edib çoğu zaman tek başına çıkarmak zorunda kalır. 1908 yılında Eşref Edip ile Mehmet Akif Ersoy'un kuruculuğunu yaptığı Sebîlürreşâd Mecmuası 1966 yılında kapanmıştı.
Allahu Zülcelâl, Nebiyy-i Muhterem Efendimiz'e (as) buyuruyor ki: "Dünyaya ait işlerde iyi düşün, taşın; ashabınla müşâverede bulun. Bir kere de kararını verdin, azmi ele aldın mı, artık hemen Allah'a tevekkül ile o işi yapmaya bak."
Azim... Tevekkül... İşte Müslümanlığın iki azîm rüknü. Bunlar olmadıkça İslâm için istikrar imkânı yoktur. Şurası da unutulmamalıdır ki: "Ne yalnız başına azim; ne de azim olmaksızın tevekkül hiçbir zaman kâfi değildir."
MÜSLÜMANLARIN BAŞARI SIRRI
Müslümanların vaktiyle gösterdikleri harikalar hep bu iki rükne sarılmaları sayesinde idi. Evet, seksen seneyi geçmeyen; milletlerin hayatına göre pek kısa addolunmak lâzım gelen bir zaman zarfında, memleketin bir ucu Pirene dağlarına, diğer ucu Çin surlarına dayanmıştı ki bu müthiş muvaffakiyetin sırrı: Cemâat-i müslimînin sarsılmaz bir azim, yıkılmaz bir tevekkül ile mücehhez, kahraman yürekli efrattan teşekkül etmiş olmasından başka bir şey değil idi. Tevekkülü bir nakisa, daha doğrusu bir rezile addederek, bugünkü Müslümanları onunla itham etmek kadar sersemlik olamaz.
TEVEKKÜLLE TEMBELLİK ARASINDA FARK
Çünkü evvelâ tevekkül gayet büyük bir seciyedir; saniyen bizler o seciyeye veda' edeli pek çok oldu! Şurasını da söyleyelim ki: Biz tevekkülün manayı hakikisini murat ediyoruz. O da meşru bir gayeye, meşru bir maksada doğru yürürken hiç fütur getirmemek; tevfîk-i ilâhînin tecellisinden emin olarak muttasıl ilerlemektir.
Görülüyor ki, tevekkül ile atâlet iki müntehâdır. Zaten Cenâb-ı Hakk'ın emrettiği tevekkül de budur. Şeyh Muhammed Abduh'un dediği gibi, kaza ve kader akidesi Cebrîlik, şenaatinden tecerrüd ederse azim, cüret, istihkar-ı hayat şecaat gibi secâyâ-yı fâzılanın kâffesi, bu akidenin etrafında pervane gibi dönmeye başlar.
“ONLAR SİZİN TUTTUĞUNUZ YOLU BIRAKTILAR!”
Ey, şu tekrîm-i ilâhîye mazhar olan eslâf-ı güzîn! Acaba mezarlarınızın yarıklarından bakıp da ahlâfınızın bugünkü halini görüyor musunuz? Ah! Onlar sizin tuttuğunuz yolu bıraktılar; girîve-i dalâle saptılar; fırka, şîa münâzaâtı içinde târumâr olup duruyorlar! Öyle bir acze, öyle bir meskenete, öyle bir zillete düştüler ki: Yürekler dayanmaz, ciğerler pâre pâre olur! Toprağınızda bir bakıyye-i rûh yok mudur ki, hurûş etsin de ölmüş kalpleri uyandırsın; dalâle sapmış fikirleri yola getirsin!
Mehmet Akif