Tarihte bugün; Sebilürreşad'da çıkan haberler
Sebilürreşad, çıktığı ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu ve milli mücadelenin destekçisi olmuştu. Müslümanların başarı sırrından İngiltere'yi korkutan dayanışmaya kadar tüm İslam coğrafyasından çeşitli haberler yayınladı. İşte sizler için 17 Ramazan-ı Şerif 1331 tarihinde Sebilürreşad'da çıkan yazıları derledik.
Giriş Tarihi: 21.08.2019
16:29
Güncelleme Tarihi: 21.08.2019
16:40
TEVEKKÜLLE TEMBELLİK ARASINDA FARK
Çünkü evvelâ tevekkül gayet büyük bir seciyedir; saniyen bizler o seciyeye veda' edeli pek çok oldu! Şurasını da söyleyelim ki: Biz tevekkülün manayı hakikisini murat ediyoruz. O da meşru bir gayeye, meşru bir maksada doğru yürürken hiç fütur getirmemek; tevfîk-i ilâhînin tecellisinden emin olarak muttasıl ilerlemektir.
Görülüyor ki, tevekkül ile atâlet iki müntehâdır. Zaten Cenâb-ı Hakk'ın emrettiği tevekkül de budur. Şeyh Muhammed Abduh'un dediği gibi, kaza ve kader akidesi Cebrîlik, şenaatinden tecerrüd ederse azim, cüret, istihkar-ı hayat şecaat gibi secâyâ-yı fâzılanın kâffesi, bu akidenin etrafında pervane gibi dönmeye başlar.
“ONLAR SİZİN TUTTUĞUNUZ YOLU BIRAKTILAR!”
Ey, şu tekrîm-i ilâhîye mazhar olan eslâf-ı güzîn! Acaba mezarlarınızın yarıklarından bakıp da ahlâfınızın bugünkü halini görüyor musunuz? Ah! Onlar sizin tuttuğunuz yolu bıraktılar; girîve-i dalâle saptılar; fırka, şîa münâzaâtı içinde târumâr olup duruyorlar! Öyle bir acze, öyle bir meskenete, öyle bir zillete düştüler ki: Yürekler dayanmaz, ciğerler pâre pâre olur! Toprağınızda bir bakıyye-i rûh yok mudur ki, hurûş etsin de ölmüş kalpleri uyandırsın; dalâle sapmış fikirleri yola getirsin!
Mehmet Akif
Müşavere: Danışma Muvaffakiyet: Başarılı olma, başarı Mücehhez: Yapacağı iş için gerekli her türlü malzeme ile donanmış, hazır duruma getirilmiş, donatılmış. Efrat: Fertler Nakisa: eksiklik, noksan Fütur: Bezginlik, usanç, bıkkınlık Atalet: Hareketsizlik, boş durma, tembellik Müntehâ: Son nokta, son, nihâyet Şenâat: Kötülük, fenâlık, alçaklık Tecerrüd:Uzaklaşma, soyutlanma Şecaat: Yiğitlik, yüreklilik, cesaret Eslâf-ı güzîn: bizden evvel gelenler Ahlâf: Gelecek nesiller
Paris Hayatı
Medeniyet hayatı denilen o dağdağaya alışmadığımdan mıdır nedendir bilmem, Paris'ten, Paris'in o velvele-i tenâhî nâpezîrinden bir türlü hoşlanamadım. Bu itirafımdan dolayı ihtimâl ki hamâkatime hükmedenler bulunur. Onlar hükümlerinde hür oldukları gibi, ben de takdirimde hürüm.
Paris öyle bir memleket ki kimsenin kimseden haberi yok. Oradaki insanlar cesîm bir makinenin eczâ-yı muhtelifesi gibi daima müteharrik. Bana öyle geliyor ki faaliyet-i medeniyye denilen o seyl-i azîmin sevk-ı cûşâcûşuna kapılan kafaların birinde bir dakika kendi âlemine çekilip hayatın hâl-i sükûnundan, zevk-ı masûmânesinden istifade edecek kabiliyet kalmamış. Onların nevmi, yakazası, sükûnu, hareketi bence takdîr-i mâhiyyeti mümkün olmayan bir hâleti dîger! İşte ben Paris'i böyle gördüm, böyle buldum. Filhakika Bolonya Ormanı, Versay Bahçesi vesaire gibi yerler bir dereceye kadar fikre sükûn veriyor. Fakat benim gibi tekellüf düşmanı, sadelik âşıkı olan kimseler eminim ki o mükellef, o müzeyyen yerlerde de aradıklarını bulamazlar.
Görülen her şey, dünyalar kadar mesainin mahsulü olduğundan onların vücuda getirilmesi için sarf edilen kuvvetlerin kâffesi eserlerinin başı ucunda bekliyorlar, seyredenlerden temaşa ücreti istiyorlar.
Daima: Aman yarabbi insan eli değmedik, onun libâs-ı tasarrufunu giymedik bir şey yok mu? Bir lahza bakayım da kendime geleyim! der ve bu ümniye ile dört tarafıma göz gezdirir idim.