Tarihte bugün; Sebilürreşad'da çıkan haberler
Sebilürreşad, çıktığı ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu ve milli mücadelenin destekçisi olmuştu. Müslümanların başarı sırrından İngiltere'yi korkutan dayanışmaya kadar tüm İslam coğrafyasından çeşitli haberler yayınladı. İşte sizler için 17 Ramazan-ı Şerif 1331 tarihinde Sebilürreşad'da çıkan yazıları derledik.
Giriş Tarihi: 21.08.2019
16:29
Güncelleme Tarihi: 21.08.2019
16:40
“ONLAR SİZİN TUTTUĞUNUZ YOLU BIRAKTILAR!”
Ey, şu tekrîm-i ilâhîye mazhar olan eslâf-ı güzîn! Acaba mezarlarınızın yarıklarından bakıp da ahlâfınızın bugünkü halini görüyor musunuz? Ah! Onlar sizin tuttuğunuz yolu bıraktılar; girîve-i dalâle saptılar; fırka, şîa münâzaâtı içinde târumâr olup duruyorlar! Öyle bir acze, öyle bir meskenete, öyle bir zillete düştüler ki: Yürekler dayanmaz, ciğerler pâre pâre olur! Toprağınızda bir bakıyye-i rûh yok mudur ki, hurûş etsin de ölmüş kalpleri uyandırsın; dalâle sapmış fikirleri yola getirsin!
Mehmet Akif
Müşavere: Danışma Muvaffakiyet: Başarılı olma, başarı Mücehhez: Yapacağı iş için gerekli her türlü malzeme ile donanmış, hazır duruma getirilmiş, donatılmış. Efrat: Fertler Nakisa: eksiklik, noksan Fütur: Bezginlik, usanç, bıkkınlık Atalet: Hareketsizlik, boş durma, tembellik Müntehâ: Son nokta, son, nihâyet Şenâat: Kötülük, fenâlık, alçaklık Tecerrüd:Uzaklaşma, soyutlanma Şecaat: Yiğitlik, yüreklilik, cesaret Eslâf-ı güzîn: bizden evvel gelenler Ahlâf: Gelecek nesiller
Paris Hayatı
Medeniyet hayatı denilen o dağdağaya alışmadığımdan mıdır nedendir bilmem, Paris'ten, Paris'in o velvele-i tenâhî nâpezîrinden bir türlü hoşlanamadım. Bu itirafımdan dolayı ihtimâl ki hamâkatime hükmedenler bulunur. Onlar hükümlerinde hür oldukları gibi, ben de takdirimde hürüm.
Paris öyle bir memleket ki kimsenin kimseden haberi yok. Oradaki insanlar cesîm bir makinenin eczâ-yı muhtelifesi gibi daima müteharrik. Bana öyle geliyor ki faaliyet-i medeniyye denilen o seyl-i azîmin sevk-ı cûşâcûşuna kapılan kafaların birinde bir dakika kendi âlemine çekilip hayatın hâl-i sükûnundan, zevk-ı masûmânesinden istifade edecek kabiliyet kalmamış. Onların nevmi, yakazası, sükûnu, hareketi bence takdîr-i mâhiyyeti mümkün olmayan bir hâleti dîger! İşte ben Paris'i böyle gördüm, böyle buldum. Filhakika Bolonya Ormanı, Versay Bahçesi vesaire gibi yerler bir dereceye kadar fikre sükûn veriyor. Fakat benim gibi tekellüf düşmanı, sadelik âşıkı olan kimseler eminim ki o mükellef, o müzeyyen yerlerde de aradıklarını bulamazlar.
Görülen her şey, dünyalar kadar mesainin mahsulü olduğundan onların vücuda getirilmesi için sarf edilen kuvvetlerin kâffesi eserlerinin başı ucunda bekliyorlar, seyredenlerden temaşa ücreti istiyorlar.
Daima: Aman yarabbi insan eli değmedik, onun libâs-ı tasarrufunu giymedik bir şey yok mu? Bir lahza bakayım da kendime geleyim! der ve bu ümniye ile dört tarafıma göz gezdirir idim.
Efsûs ki semadan başka bir yer bulamaz idim. Şu aralık herkes bir tarafa savuşmuş. Zira bu mevsimde Paris'in havası, hava değil, semm-i katil; suyuna gelince onun için ta'bîr bulunamaz. Hamd olsun bir kereden ziyade içmek nasip olmadı. İstanbul'da suyu içtikten sonra Cenab-ı Hakk'a hamd eder idim. Burada daima emr beraks idi.
Bu havâyı semm âlûdun tesirinden olmalı, geldiğimin üçüncü günü vücudumda bir kırıklık hissettim, iştihadan eser kalmadı. Kuvve-i maneviyyem münkesir oldu. Baktım ki olacak şey değil! Bir türlü yıldızımın barışmadığı o fâcire-i cihân-âşinâdan mufârakate karar verdim ve o günkü "Panteon" ziyaretini o akşam operanın temaşasıyla "tetvîc" ederek (Ziyaretlerin bende tevlîdettiği halatı ileride ayrıca yazacağım.) ertesi Salı günü Cenevre'ye müteveccihen Paris'ten mufârakat ettim.