Türkiye tarihini şekillendiren camilerimiz
Huzur ve sükunetin hakim olduğu camiler sadece ibadet edilen mekanlar değil aynı zamanda toplumların birlik ve beraberliğinin bir simgesidir. Rabbimiz camilerin dokunulmazlığını ve bu konunun önemini Kur'an'ın birçok ayetinde bildirmiştir. Unutmayalım ki, cami olan bir bölge, o bölgede Müslüman bir topluluğun olduğunu işaret eder. Her köşesi buram buram tarih kokan Anadolu'dan, İstanbul'a, Bursa'dan Diyarbakır'a, Adana'dan Erzurum'a farklı mimarideki camileri derledik.
Giriş Tarihi: 09.11.2019
20:14
Güncelleme Tarihi: 09.11.2019
21:35
Sultan İbrahim döneminde 1645 yılında yaptırılan Caferiye Camii koyu kahve renkli kesme kamber taşı ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Kubbeyle örtülü caminin önünde dört sütuna oturan eğimli çatı ile örtülü bir son cemaat yeri de bulunuyor. Osmanlı mimarisiyle inşa edilen cami tek kubbeli yapısıyla Erzurum camilerinin tipik bir örneği olarak gösteriliyor.
Caminin kıble duvarında 14 satır halinde caminin vakfiyesi yazılıdır. Caminin mihrabı sanat tarihi yönünden bir özellik taşımamakla beraber minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Caminin yanında, kesme taştan yapılmış tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Nasıl gidilir?
Erzurum ilinin, Yakutiye ilçesinde bulunan bu camiye toplu taşıma araçlarıyla ulaşılabilir.
Sultan II. Bayezid tarafından İstanbul'un fethinden sonra şehre yaptırılan ikinci selatin cami unvanını taşıyan cami, aynı zamanda İstanbul'da orijinalliğini koruyan en eski selatin cami kabul ediliyor. Evliya Çelebi tarafından açılıştaki ilk namazı padişahın kıldırdığını aktarılan cami, İstanbul'da 1509'da meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" diye anılan depremden zarar görmesi dolayısıyla sonraki yıllarda Mimar Sinan tarafından güçlendirildi.
Nasıl gidilir?
Beyazıt Camii'ne gitmek için çeşitli alternatifler bulunmaktadır. Toplu taşıma araçlarını kullanarak Beyazıt Camii'ne ulaşabilirsiniz.
Ayasofya ilk olarak ahşap çatılı bazilika tarzında bir kilise olarak I. Konstantin'in oğlu Konstantinus tarafından inşa edilmiş ve bu yapı 360 yılında tamamlanmıştı.
Yapı, 430 yılından itibaren "kutsal bilgelik" anlamına gelen "Ayasofya" adı ile anılmaya başlandı.
Dünya mimarlık tarihinin bugüne kadar ayakta kalmış en önemli yapıları arasında yer alan Ayasofya Cami mimarisi, ihtişamı büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer teşkil ediyor.
Ayasofya minareleri, mimarbaşının yapıya yönelik yaklaşımın kalıplaşmış tasarımlardan ne kadar uzak olduğunu gösterir. Bu minareler, her yapıyı bânisine, işlevine, taşıdığı ruha, bulunduğu yere ve ihtiyaca uygun şekilde biçimlendiren usta mimarın, farklı yaklaşımlarının başarılı sonuçlarından biridir.