Yahya Kemal'i derinden sarsan olay: Hırka-i Saadet'i ziyareti
Yahya Kemal, şiirleri ve düşünceleriyle dönemine damgasını vuran isimlerden biriydi. Osmanlı'dan edindiği zengin kültürel birikimin yanında şiir, müzik, resim, mimarî hakkında bilgileri ile insanları kendine hayran bırakırdı. 14 Şubat 1921 tarihinde yayımlanan ''Hilafete Yakın Bir Gün'' başlıklı yazısında, kendisini derinden sarsan bir olayı kaleme aldı. Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet Dairesi'ni ziyaret ettiğinde o güne kadar bilmediği bir gerçekle karşılaştı.
Giriş Tarihi: 02.12.2020
10:58
Güncelleme Tarihi: 21.06.2023
15:22
📌 Yahya Kemal Aziz İstanbul eserindeki "Hilafete Yakın Bir Gün" başlıklı yazısında, kendisini derinden etkileyen bir olayı kaleme aldı.
📌 O günlerde şehir işgal altındaydı ve Topkapı Sarayı 'nın yağmalanacağı dedikodusu ortaya atılmıştı. Bunun üzerine sarayı ziyaret eden Yahya Kemal, oradaki intibalarını ve hissiyatını 14 Şubat 1921 tarihli İleri gazetesinde yayımlanan ''Hilafete Yakın Bir Gün'' başlıklı yazısında kaleme aldı.
Yahya Kemal'in en çok sevilen 20 şiiri
📌 Onun için Topkapı Sarayı, dört duvar olmanın ötesinde bir ruh barındırır:
"Bazı yerler vardır ki, ruh eser" derler. Topkapı Sarayı'nda bir gün geçiren insan, bu sözün kuvvetini derinden derine duyar. Son iki buçuk senenin üzüntülü günlerinden birkaçını Topkapı Sarayı'nın odalarında, sofalarında, bahçelerinde geçirdim. Her ziyaretimde de bu saraydan soğuk bir demir, kızgın bir ateşten nasıl çıkarsa öyle çıktı."
📌 Yahya Kemal yazısının devamında Hırka-i Saadet Dairesi ziyaretini anlatır. Bu ziyaret, daha önce bilmediği düşüncelere kapı aralar.
"Revan Köşkü'nde gezerken kulağıma derinden bir Kur'an sesi geldi. Birdenbire İslam mimarisini tam manasıyla gördüm. Çünkü İslam mimarisinin içinde bir ruh gibi muhakkak rahle başında Kur'an sesi lazım. O ses olmadığı zaman bu mimari kuru bir şekilde görünüyor. Bu fikrimi rehberim Lütfi Bey'e söyledim. Ve bu Kur'an sesinin nereden geldiğini sordum.
"Hırka-i Saadet Dâiresi'nden." dedi. Yavaş yavaş sesin geldiği pencereye yaklaştık. Baktım. Yeşil, yemyeşil, ruhani yeşil bir daire. Pencereye arkasını çevirmiş bir hafız, öteki âleme dalmış bir ruhun istirahatiyle okuyor; diğer hafız da gözlerini yummuş bir köşede tespihini çekerek bekliyor.
Mukaddes Emanetler hakkında bilinmesi gerekenler
Rehberim Lütfi Bey'e sordum: "Hırka-i Saadet'te, ne zamanlar bu hatim indirilir?" Lütfi Bey gülümseyerek kulağıma dedi ki "Her gün! Her saat! Dört yüz seneden beri geceli, gündüzlü bilafasıla"
Hayretten gözlerim kamaşmış dinliyorum. Lütfi Bey biraz malumat verdi:
"Sultan Selim, hilafetin alameti olan Hırka-i Şerif, Sancak-ı Şerif ve diğer emanat-ı mübarekeyi Mısır'dan İstanbul'a hatimler indirterek getirmiş. İstanbul'a vardığı gece, sarayda yüksek bir mevkiye yerleştirmiş, mimarbaşı ve ustalar, asıl tevdi olunacak makamı harıl harıl inşa ederken sefer yorgunluğuna bakılmaksızın sabaha kadar ayakta beklemiş. O gece, geceli gündüzlü Kur'an okunması için bir vazife tertip ederek kırkıncısı bizzat kendi olmak üzere kırk hafız tayin etmiş. İşte o günden bu ana kadar bu dairede bir saniye tevakkuf etmeksizin Kur'an okunuyor! Bu hafızlar el'an kırk kişidir, daima ikişerli nöbetleşe vazifelerini ifa ederler. Bugün de iki hafızın nöbeti!" dedi.
Osmanlı'nın asırlık geleneği: Hırka-i saadet alayı
Bu gece, bu saat, ben bu satırları yazarken Hırka-i Saadet Dairesi'nde Kur'an okunuyor. Siz bu saat benim satırlarımı okurken, Hırka-i Saâdet Dairesi'nde Kur'ân-ı Kerim okunuyor! Tam dört yüz seneden beri fasılasız!
O günden beri bu düşünce saat rakkası gibi hafızamda sallanıyor. Hilafet makamı olan İstanbul'da, böyle bir makamın yanında, dört asırdır durmamış bir Kur'ân-ı Kerim sesi olduğunu bilmezdim. Nice İstanbullular ve nice Türkler de bilmezler. Bu sarayın içinde dört yüz seneden beri olmuş ihtilaller, hal'ler, kıtaller, bu Kur'ân-ı Kerim'in sesini bir an susturamamış. Bu hadiseyi idrak ettikten sonra, İstanbul'dan niçin çıkarılamıyoruz, bu şüpheyi halleder gibi oldum."