Bir değer arayışı “tüketim”
Gelişen ve değişen toplum hayatının bir parçası haline gelen tüketim, şimdilerde kişileri değer arayışına sürüklüyor, yaşamı markalaştırıyor. Üretmekten daha çok tüketmeye sevk ediyor ve bilinçsiz olarak attığımız her adımı bir çıkmaza sürüklüyor. Bolluk ve konforun sıkıntısız bir mutluluk duygusuna ulaştıracağına inanılıyor. Ne yazık ki en büyük yanılgının da bu düşünce ile başladığı fark edilemiyor.
Giriş Tarihi: 03.08.2022
20:35
Güncelleme Tarihi: 10.03.2024
12:31
🔶 İngiltere'de ortaya çıkan ve birçok ülkeyi etkisi altına alan Sanayi Devrimi, insan gücüne olan bağımlılığı ortadan kaldırmayı ve yüksek miktarda seri üretime geçişi hedefliyordu.
🔶 Bu sanayi anlayışı tamamiyle ürünlerin satılmasına yönelik bir çalışmaydı. En nihayetinde *kapitalizmin doğmasına zemin hazırladı. Bu durum beraberinde reklam, propaganda, halkla ilişkiler gibi alanları doğurdu, insanlar nesneleşmeye başladı.
🔶 Geçmişten günümüze kadar popülaritesini kaybetmeyen paranın etkisiyle insanoğluna, çalışması karşılığında aldığı ücret cazip hale geldi. Bu da üreten değil sadece tüketen toplumun doğmasına sebebiyet verdi ve gelişen zamanla beraber üretim ve tüketim anlayışını çeşitlendirdi.
🔶 Tüketicinin hayatını değiştiren olay ise telefonların hayatımıza aktif olarak girmesiyle başladı. Fiziksel aktivitelerimizi de kısıtlayan bu araç, sosyal hayatımızı ve ilişkilerimizi olumsuz olarak etkiledi.
Sosyal medya ile geçen süreyi kısıtlamanızı sağlayacak ipuçları
🔶 Market, kıyafet ve özel ihtiyaçlarımızı telefonumuzda bulunan uygulamalar vasıtasıyla almaya başlamamız, restoranlara gidip yemek yemek yerine, eve sipariş etmemiz ve nakit paralardan, dijital paralara geçişimizin en temel sebebi, telefon gibi araçlara ve bu araçların sağladığı fırsatlara ayak uydurmamızdan kaynaklanıyor.
🔶 Hep daha iyisini, hep daha fazlasını isteyen insanlar, tüketerek doyum sağlayacağına inansa da bu durum istenilen noktaya ulaşmamıza engel oldu. Çünkü süreç kapital paradoksa dönüştü..
Sosyal medya ahlakı
🔶 Günümüzdeki tüketim toplumunun sıkıntıları, geçmişte çok daha farklıydı. Mesela Osmanlı'da tüketim, payitaht veya Balkanlardaki birkaç merkez ile sınırlıydı. 1920'de kayıtlara geçen bilgilere göre, Konya veya İç Anadolu'nun belli yerlerinden kısaca tren yolu olmayan, ulaşımın zor olduğu bölgelerden, İstanbul'a hububat* taşımak, New York'tan getirmekten çok daha pahalıydı. Çünkü p azar olmayan bir yerde, tüketim toplumundan söz edilemezdi.
🔶 Bu durum, Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha farklı karşılıklar buldu. O yıllarda nüfusun çoğunluğu kırsalda yaşıyordu. Kendi ailelerine yetecek kadar üretim yapan kırsal kesim insanı, değiş – tokuş sistemiyle buğday vb. tahıllarla temel ihtiyaçlardan sayılan gaz, tuz, bez gibi ürünlerle takas ediyor ve ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyorlardı.
🔶 Anadolu'nun belli bölgelerinde devam eden takas alışkanlığı, insanlar arasındaki iletişimi de olumlu yönde etkiliyordu.
📌 Bir mutsuzluk hikayesi: Kapitalizm
🔶 VAV TV'de yayınlanan "Hayata Dokunmak" adlı programda tüketim kültürü üzerine konuşan Ceyda İş Vardarlı konuyla ilgili şu cümleleri aktardı:
"Şirketlerin ekonomik potansiyeli ve popülaritesi arttıkça logoları küçülüyor, insanların da o küçük logoları satın alma ve kendi üstüne yapıştırma, onunla birlikte örnek olma algısı artıyor. Ben şu marka kahveyi içiyorum, bu marka araba bu marka telefon vs."
🔶 Günümüzde yaptığımız alışverişler aslında bir statü oyunu... "Belli marka telefon belli marka araba kullanıyorum" gibi ifadeler bunun bir göstergesi... Devamlı olarak elde etmeye çalıştığımız bu statüler, zamanla üzerimize yapıştı ve bu algıların değişmesi imkânsız bir hale geldi.
Tüketim Toplumunda Ruhumuzu Korumak Mümkün mü?
İzlemek için tıklayın