Bir değer arayışı “tüketim”
Gelişen ve değişen toplum hayatının bir parçası haline gelen tüketim, şimdilerde kişileri değer arayışına sürüklüyor, yaşamı markalaştırıyor. Üretmekten daha çok tüketmeye sevk ediyor ve bilinçsiz olarak attığımız her adımı bir çıkmaza sürüklüyor. Bolluk ve konforun sıkıntısız bir mutluluk duygusuna ulaştıracağına inanılıyor. Ne yazık ki en büyük yanılgının da bu düşünce ile başladığı fark edilemiyor.
Giriş Tarihi: 03.08.2022
20:35
Güncelleme Tarihi: 10.03.2024
12:31
🔶 Günümüzdeki tüketim toplumunun sıkıntıları, geçmişte çok daha farklıydı. Mesela Osmanlı'da tüketim, payitaht veya Balkanlardaki birkaç merkez ile sınırlıydı. 1920'de kayıtlara geçen bilgilere göre, Konya veya İç Anadolu'nun belli yerlerinden kısaca tren yolu olmayan, ulaşımın zor olduğu bölgelerden, İstanbul'a hububat* taşımak, New York'tan getirmekten çok daha pahalıydı. Çünkü p azar olmayan bir yerde, tüketim toplumundan söz edilemezdi.
🔶 Bu durum, Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha farklı karşılıklar buldu. O yıllarda nüfusun çoğunluğu kırsalda yaşıyordu. Kendi ailelerine yetecek kadar üretim yapan kırsal kesim insanı, değiş – tokuş sistemiyle buğday vb. tahıllarla temel ihtiyaçlardan sayılan gaz, tuz, bez gibi ürünlerle takas ediyor ve ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyorlardı.
🔶 Anadolu'nun belli bölgelerinde devam eden takas alışkanlığı, insanlar arasındaki iletişimi de olumlu yönde etkiliyordu.
📌 Bir mutsuzluk hikayesi: Kapitalizm
🔶 VAV TV'de yayınlanan "Hayata Dokunmak" adlı programda tüketim kültürü üzerine konuşan Ceyda İş Vardarlı konuyla ilgili şu cümleleri aktardı:
"Şirketlerin ekonomik potansiyeli ve popülaritesi arttıkça logoları küçülüyor, insanların da o küçük logoları satın alma ve kendi üstüne yapıştırma, onunla birlikte örnek olma algısı artıyor. Ben şu marka kahveyi içiyorum, bu marka araba bu marka telefon vs."
🔶 Günümüzde yaptığımız alışverişler aslında bir statü oyunu... "Belli marka telefon belli marka araba kullanıyorum" gibi ifadeler bunun bir göstergesi... Devamlı olarak elde etmeye çalıştığımız bu statüler, zamanla üzerimize yapıştı ve bu algıların değişmesi imkânsız bir hale geldi.
Tüketim Toplumunda Ruhumuzu Korumak Mümkün mü?
İzlemek için tıklayın
🔶 Bir ürünün gerçek değeri ile satış fiyatı arasındaki farka marka değeri denir. Yani ücreti, aldığımız ürüne değil, markaya verdiğimizin bir göstergesidir. Değişen toplumla beraber ebeveynlerin çocuklarına karşı ilgisiz tutumları, birçok çocuğu bu markalar üzerine yönlendirdi.
🔶 Marka değeri bir etiketten daha fazlasına dönüşerek, bir semtin popüleritesini ölçmek için bile kullanılır hale geldi. Örneğin; İstanbul'da yaşamanızın bir anlamı yoktur, İstanbul'un hangi semtinde yaşadığınız önemlidir. İnsanları markalaştıran da budur.
🔶Sonuç olarak, bilinçli bir toplum olarak sadece tüketici olmaktan çıkmalı üretmek için harekete geçmeliyiz . Tüketmenin tek başına, mutluluk verici bir etmen olmadığını fark edelim ve üretmenin ruhumuza aksettirdiği huzura erişelim. Çünkü üretmeden, tüketmenin hazzına varamayız.
VIDEO