Arama

Biyoloji hayattır

Eğitimci ve biyolog Nesibe Alpoğlu ile beyin mi vücudu, vücut mu beyni yönetir, vücudumuzun savunma mekanizmaları nelerdir, kalp mi aşık olur yoksa beyin mi, sık sık ilaç tüketimi kullanımı hakkında ne yapılabilir, kelimeler insan vücudunu etkiler mi ve etkilenmemek için biyolojik olarak ne yapılabilir gibi insan biyolojisini ilgilendiren birçok meseleyi detaylıca konuştuk.

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Biz bitkiyi neden yetiştiriyoruz? Bir; ürünlerini tüketebilmek için kendimize besin ihtiyacını sağlayabilmek için. Bu kadarla mı sınırlı? Biz, psikolojik olarak da bunlara muhtacız. Neden? Görüyoruz bir bitki büyüyor, gelişiyor, emek veriyoruz. Daha sonra bir bakıyoruz soluyor, gidiyor, başını büküyor, kuruyor. Diyoruz ki bitti. Bundan ümidimi kestim ama aslında bu bitki yeniden hayata dönmenin bir temsilidir. Hepimiz zaman zaman yaşamıyor muyuz? Benliğimizi kapatıyoruz. Diyoruz ki tamam başıma gelen en felaket olay bu ve bunların ötesi yok. Artık yaşamak istemiyorum. Ama aradan geçiyor; bir ay, iki ay, belki yıllar. Sonra diyoruz ki: Vay be, ben bu acı için gerçekten bu kadar üzülmüş müyüm? Çünkü artık bize verilen "unutma nimetini" kullanıyoruz. Çok başka deryalara gidiyoruz ve diyoruz ki evet ya, olmadan da oluyormuş hayat. Böyle de devam edebiliyoruz. Demek ki; bitki de bizim için ölmenin ve yeniden dirilmenin temsili.

Sadece biyolojik olarak varlar, büyüyorlar, meyve veriyorlar, yaşıyorlar bizimle birlikte ama bununla da sınırlı değil. Tabii ki biyoloji bilmek bu aşamada yine işimize yarıyor. Daha yeni bir ağaç ektiniz, sıfırdan kuru dal olarak ekiyorsunuz. Biliyorsunuz, bunun köklenmesi lazım. Kökünün uzanabildiği kadar önce kökünü geliştirecek, sonra benliğini vücudunu ve meyvelerini geliştirebilirsin. Biz eğer hiç biyolojiden anlamıyorsak, bitkinin hiçbir halinden anlamıyorsak; bitkinin uzayan dallarını kesmeye kıyamıyoruz. Budamak dediğimiz işlem bu aslında. Diyoruz ki "ya ne güzel yeşillensin, böyle kalsın." Halbuki bilmiyoruz ki biz bu bitkileri biraz budadığımız zaman ne yapacak? Kökünden kuvvetlenecek. Bizim bitkimiz 10 yıl değil 30 yıl 40 yıl yaşayacak. Dolayısıyla buradan kendimize pay çıkaralım o zaman: Hayatta bir şeyler kazanmak istiyorsanız bir şeylerden de feragat etmek zorundasınız. Bitkiyi budamaktan biz biraz uzak kalıyoruz. Yetiştirmişiz, hazır büyümüş bitki. Neden bunu buduyoruz? Fikrine kanıyoruz. Halbuki biz o bitkiyi keseceğiz, o dalları indireceğiz ki köküne versin bütün büyüme kuvvetini. Çünkü bu bitkinin büyümeye önce kökünü geliştirmeye ihtiyacı var.

Şimdi kendi benliğimizden bakalım olaya: Biz kendimizi bir alanda çok öne attık, geliştirdik gibi fakat psikolojimiz bunu kaldıramıyorsa bizim bunu yapmamızın hiçbir getirisi olmuyor. Biz bitkilere bakacağız. Biyolojiyi bunun içinde kesinlikle bilmek gerekmiyor ama biraz bitkinin ruhundan anladığımızda ve bunu içselleştirdiğimizde kendimiz de aslında bitki gibi gelişime açık olduğumuzu anlıyoruz.

Betül Sav: Bu aşamada bitki tüketiminden de bahsedebilir misiniz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

İnsan vücudu selülozu sindiremiyor. Bu selüloz, bitkilerde var. Bitkilerin kendilerinde depo ettikleri vitaminlerdir, karbonhidratlardır. Biz bu karbonhidratları yediğimizde vücudumuz sindiremiyor. Ben sindiremediğim besini neden yiyorum, neden o zaman diyetisyenler bana bol bol yeşillik yememi söylüyor? Çünkü biz bu selülozu sindiremesek bile vücudumuz diyor ki "bana yabancı bir şeyler geldi ve bu yabancı bir şeyi ben vücuttan atmak için bağırsaklarda fazlalıkla mukus salgılamalıyım." Bu mukus salgısı da bizim boşaltım sistemimizi rahatlatıyor ve kolay boşaltım yapılmasını sağlıyor.

İşte benim tüketemediğim, sindiremediğim besinin dahi bana faydalı olduğunu görüyorum. Biraz daha genişletelim, hayvanlara bakalım. Arılar, böcekler… Neredeyse "niye varlar?" diye isyan ettiğimiz canlılar ama onlar olmazsa tozlaşma olmaz. Tozlaşma olmazsa bitki çeşitliliği oluşmaz. Biz bakıyoruz, görüyoruz, seviyoruz yeşillikleri ve bunlardan besleniyoruz. Demek ki bitkilerin de hizmet etmesi için hayvanlara ihtiyacı var.

Betül Sav: Beyin nedir? Çalışma mekanizması nasıldır?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Beyni adeta bir kablolar sistemi olarak düşünebiliriz. Beyinde milyonlarca nöron vardır. Beyni tek bir organ ve tek bir vazife olarak adlandıramayız. Beynin çok farklı alanları vardır. Okuma yazma alanları farklıdır sanatsal faaliyetlerdeki alanı farklıdır. Düşünme, anlayabilme ve cevap oluşturabilme alanları farklıdır. Hatta kusma, yutma, hapşırma, öksürme gibi efektif organlar dahi beynin farklı bölgelerinde yer alır. Bir beyini aktif tutabilmek için beynin farklı alanlarını çalıştırmak farklı alanlarını canlı tutabilmek lazım. Biz beyni geliştirme aşamasında buraya değiniyoruz. Nasıl çalışıyor bu kablolar sistemi? İnsan sistemi bir zerrecik hücreden meydana gelir. Bu hücreler bir araya geldiğinde, topluluk oluşturduğunda biz bunun adına "doku" deriz. Dokular birleştiğinde organları ve organlar birleştiğinde sistemleri bir araya getirirler. Dolayısıyla bizim beynimizi etkileyen şey aslında sinir sistemidir. Sinir sistemi dediğimiz şey ise çevresel sinir sistemi yani bizim uzuvlarımız, beş duyu organlarımızı ilgilendiren şeyler ve merkezi sinir sistemimizdir. Beyin ve omirilikten oluşur. Yani biz diyemeyiz ki beyin tek başına çalışan bir organdır. Beyin vücut bütünlüğünde çalışan bir organdır.

Betül Sav: Beyin mi vücudu yönetir, vücut mu beyini yönetir?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Bu sorunun cevabı çok karmaşıktır. Biz zannediyoruz ki beyin bizi yönetiyor. Bütün vücudumuza yön veren beyindir. Evet, bu doğru bir bilgidir. Ancak beyni de kandıran biziz. Yani beyni, kendi yalanımıza uydurabiliriz. Şuradan başlayalım;

➡️ "Homeostazi" denilen bir bilim vardır. Homeostazi, "kararlı iç denge" demektir. Örneğin biz diyoruz ki insanın vücut sıcaklığı sabittir. Nasıl sabittir? Ortamlar değişiyor. Ortamlar değiştikçe benim organımın içendeki ısı değişiyor. Vücut senin için bunu sağlıyor. Çok sıcak bir ortama mı girdin? O zaman damarların yüzeye yaklaşıyor, kızarıyorsun, terlediğini hissediyorsun ve en yakın yüzeyden yani deri yüzeyinden vücudun nefes almaya çalışıyor. Ter dediğimiz olayı meydana getiriyor. Başka bir açı ile bakalım: İçeride ben heyecanlandım, panik yaptım. Kalp atım hızım artıyor. Metabolizma hızım artıyor. Metabolizma, benim vücudumun terlemesini artırıyor ve vücut bu aşamada rahatlama yoluna gidiyor. Ne yaptı? Vücut ter bezlerini dışarıya yaklaştırarak kendi içerisindeki sıcaklığı korumaya çalıştı. Tam aksini düşünelim. Dışarıya çıktım. Hava karlı, buzlu, ne kadar soğuk. Ne yapıyor vücudum? Damarlar daralıyor, birim damardan daha fazla kan geçiyor. Bu sefer vücut içeride kendisini ısıtmaya çalışıyor. Bunların hepsini yaparken vücut kendisini sabit ısıda tutmaya çalışıyor. Şimdi baktığımda evet beyin beni yönetiyor. Gerçekten dışarıdaki hal ile içerideki hali denge halinde tutuyor. Veya idrara bakıyorum; eğer idrar çok koyu sarıysa diyorum ki vücut dışarıdan yeterince su alamıyor. Karasal bir canlısın içeride %70 suyu tutmak zorundasın ama eğer su alımın yeterli değilse vücut diyor ki böbrekler mesela "Ben bu kadar kusura bakma dışarıya atamam, bu su bana lazım" ve böbreklerin tutuyor. İdrarda materyal sudan daha fazla olduğu için koyu renkli bir idrar görüyoruz veya açık renkli idrara bakıyoruz çok beyaz çok şeffaf. Burada da vücut diyor ki "dışarıdan o kadar su aldın ki senin bu kadar şeye ihtiyacın yok, o zaman ben bunu işlemeden, hiçbir işleme maruz bırakmadan dışarı bırakıyorum." Dolayısıyla vücut hal diliyle bizimle konuşuyor ve evet beyin bizi yönetiyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN