Arama

Biyoloji hayattır

Eğitimci ve biyolog Nesibe Alpoğlu ile beyin mi vücudu, vücut mu beyni yönetir, vücudumuzun savunma mekanizmaları nelerdir, kalp mi aşık olur yoksa beyin mi, sık sık ilaç tüketimi kullanımı hakkında ne yapılabilir, kelimeler insan vücudunu etkiler mi ve etkilenmemek için biyolojik olarak ne yapılabilir gibi insan biyolojisini ilgilendiren birçok meseleyi detaylıca konuştuk.

Sadece biyolojik olarak varlar, büyüyorlar, meyve veriyorlar, yaşıyorlar bizimle birlikte ama bununla da sınırlı değil. Tabii ki biyoloji bilmek bu aşamada yine işimize yarıyor. Daha yeni bir ağaç ektiniz, sıfırdan kuru dal olarak ekiyorsunuz. Biliyorsunuz, bunun köklenmesi lazım. Kökünün uzanabildiği kadar önce kökünü geliştirecek, sonra benliğini vücudunu ve meyvelerini geliştirebilirsin. Biz eğer hiç biyolojiden anlamıyorsak, bitkinin hiçbir halinden anlamıyorsak; bitkinin uzayan dallarını kesmeye kıyamıyoruz. Budamak dediğimiz işlem bu aslında. Diyoruz ki "ya ne güzel yeşillensin, böyle kalsın." Halbuki bilmiyoruz ki biz bu bitkileri biraz budadığımız zaman ne yapacak? Kökünden kuvvetlenecek. Bizim bitkimiz 10 yıl değil 30 yıl 40 yıl yaşayacak. Dolayısıyla buradan kendimize pay çıkaralım o zaman: Hayatta bir şeyler kazanmak istiyorsanız bir şeylerden de feragat etmek zorundasınız. Bitkiyi budamaktan biz biraz uzak kalıyoruz. Yetiştirmişiz, hazır büyümüş bitki. Neden bunu buduyoruz? Fikrine kanıyoruz. Halbuki biz o bitkiyi keseceğiz, o dalları indireceğiz ki köküne versin bütün büyüme kuvvetini. Çünkü bu bitkinin büyümeye önce kökünü geliştirmeye ihtiyacı var.

Şimdi kendi benliğimizden bakalım olaya: Biz kendimizi bir alanda çok öne attık, geliştirdik gibi fakat psikolojimiz bunu kaldıramıyorsa bizim bunu yapmamızın hiçbir getirisi olmuyor. Biz bitkilere bakacağız. Biyolojiyi bunun içinde kesinlikle bilmek gerekmiyor ama biraz bitkinin ruhundan anladığımızda ve bunu içselleştirdiğimizde kendimiz de aslında bitki gibi gelişime açık olduğumuzu anlıyoruz.

Betül Sav: Bu aşamada bitki tüketiminden de bahsedebilir misiniz?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

İnsan vücudu selülozu sindiremiyor. Bu selüloz, bitkilerde var. Bitkilerin kendilerinde depo ettikleri vitaminlerdir, karbonhidratlardır. Biz bu karbonhidratları yediğimizde vücudumuz sindiremiyor. Ben sindiremediğim besini neden yiyorum, neden o zaman diyetisyenler bana bol bol yeşillik yememi söylüyor? Çünkü biz bu selülozu sindiremesek bile vücudumuz diyor ki "bana yabancı bir şeyler geldi ve bu yabancı bir şeyi ben vücuttan atmak için bağırsaklarda fazlalıkla mukus salgılamalıyım." Bu mukus salgısı da bizim boşaltım sistemimizi rahatlatıyor ve kolay boşaltım yapılmasını sağlıyor.

İşte benim tüketemediğim, sindiremediğim besinin dahi bana faydalı olduğunu görüyorum. Biraz daha genişletelim, hayvanlara bakalım. Arılar, böcekler… Neredeyse "niye varlar?" diye isyan ettiğimiz canlılar ama onlar olmazsa tozlaşma olmaz. Tozlaşma olmazsa bitki çeşitliliği oluşmaz. Biz bakıyoruz, görüyoruz, seviyoruz yeşillikleri ve bunlardan besleniyoruz. Demek ki bitkilerin de hizmet etmesi için hayvanlara ihtiyacı var.

Betül Sav: Beyin nedir? Çalışma mekanizması nasıldır?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Beyni adeta bir kablolar sistemi olarak düşünebiliriz. Beyinde milyonlarca nöron vardır. Beyni tek bir organ ve tek bir vazife olarak adlandıramayız. Beynin çok farklı alanları vardır. Okuma yazma alanları farklıdır sanatsal faaliyetlerdeki alanı farklıdır. Düşünme, anlayabilme ve cevap oluşturabilme alanları farklıdır. Hatta kusma, yutma, hapşırma, öksürme gibi efektif organlar dahi beynin farklı bölgelerinde yer alır. Bir beyini aktif tutabilmek için beynin farklı alanlarını çalıştırmak farklı alanlarını canlı tutabilmek lazım. Biz beyni geliştirme aşamasında buraya değiniyoruz. Nasıl çalışıyor bu kablolar sistemi? İnsan sistemi bir zerrecik hücreden meydana gelir. Bu hücreler bir araya geldiğinde, topluluk oluşturduğunda biz bunun adına "doku" deriz. Dokular birleştiğinde organları ve organlar birleştiğinde sistemleri bir araya getirirler. Dolayısıyla bizim beynimizi etkileyen şey aslında sinir sistemidir. Sinir sistemi dediğimiz şey ise çevresel sinir sistemi yani bizim uzuvlarımız, beş duyu organlarımızı ilgilendiren şeyler ve merkezi sinir sistemimizdir. Beyin ve omirilikten oluşur. Yani biz diyemeyiz ki beyin tek başına çalışan bir organdır. Beyin vücut bütünlüğünde çalışan bir organdır.

Betül Sav: Beyin mi vücudu yönetir, vücut mu beyini yönetir?

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Bu sorunun cevabı çok karmaşıktır. Biz zannediyoruz ki beyin bizi yönetiyor. Bütün vücudumuza yön veren beyindir. Evet, bu doğru bir bilgidir. Ancak beyni de kandıran biziz. Yani beyni, kendi yalanımıza uydurabiliriz. Şuradan başlayalım;

➡️ "Homeostazi" denilen bir bilim vardır. Homeostazi, "kararlı iç denge" demektir. Örneğin biz diyoruz ki insanın vücut sıcaklığı sabittir. Nasıl sabittir? Ortamlar değişiyor. Ortamlar değiştikçe benim organımın içendeki ısı değişiyor. Vücut senin için bunu sağlıyor. Çok sıcak bir ortama mı girdin? O zaman damarların yüzeye yaklaşıyor, kızarıyorsun, terlediğini hissediyorsun ve en yakın yüzeyden yani deri yüzeyinden vücudun nefes almaya çalışıyor. Ter dediğimiz olayı meydana getiriyor. Başka bir açı ile bakalım: İçeride ben heyecanlandım, panik yaptım. Kalp atım hızım artıyor. Metabolizma hızım artıyor. Metabolizma, benim vücudumun terlemesini artırıyor ve vücut bu aşamada rahatlama yoluna gidiyor. Ne yaptı? Vücut ter bezlerini dışarıya yaklaştırarak kendi içerisindeki sıcaklığı korumaya çalıştı. Tam aksini düşünelim. Dışarıya çıktım. Hava karlı, buzlu, ne kadar soğuk. Ne yapıyor vücudum? Damarlar daralıyor, birim damardan daha fazla kan geçiyor. Bu sefer vücut içeride kendisini ısıtmaya çalışıyor. Bunların hepsini yaparken vücut kendisini sabit ısıda tutmaya çalışıyor. Şimdi baktığımda evet beyin beni yönetiyor. Gerçekten dışarıdaki hal ile içerideki hali denge halinde tutuyor. Veya idrara bakıyorum; eğer idrar çok koyu sarıysa diyorum ki vücut dışarıdan yeterince su alamıyor. Karasal bir canlısın içeride %70 suyu tutmak zorundasın ama eğer su alımın yeterli değilse vücut diyor ki böbrekler mesela "Ben bu kadar kusura bakma dışarıya atamam, bu su bana lazım" ve böbreklerin tutuyor. İdrarda materyal sudan daha fazla olduğu için koyu renkli bir idrar görüyoruz veya açık renkli idrara bakıyoruz çok beyaz çok şeffaf. Burada da vücut diyor ki "dışarıdan o kadar su aldın ki senin bu kadar şeye ihtiyacın yok, o zaman ben bunu işlemeden, hiçbir işleme maruz bırakmadan dışarı bırakıyorum." Dolayısıyla vücut hal diliyle bizimle konuşuyor ve evet beyin bizi yönetiyor.

🧠 Eğitimci-Biyolog Nesibe Alpoğlu:

Bizim sempatik sistem dediğimiz bir sistem var. Hani beyin mi vücudu, vücut mu beyini yönetir demiştik. Bazen vücudumuzun kabul ettiği şeylere de beyin kendini evriltir. Sempatik sistemde şundan bahsediyoruz; o gün çok çalışmışsın çok yorulmuşsun çok başka hallere girmişsin. Tekrar karnın çok acıkmış. Tek derdinse eve gideyim, yatayım, yatağımda uzanayım, iki lokma yemek yiyeyim, sabaha kadar uyuyayım, diye düşünüyorsun. Eve geldin, kapı aralıklı ve içeriye hırsız girmiş. Artık bunun farkındasın. Kafanda dönmeye başlıyor; kapıyı ben kilitlemiş miydim, kilitlediysem nasıl açtılar? Evde annem vardı, kardeşim vardı. Hala evdeler mi veya hırsız hala evde mi, polisi aradılar mı acaba? Birileri gördü mü, hırsız bana bir şey yapabilir mi? İçeride ganimetim vardı, çalmış olabilir mi? Bir sürü şey geçiyor aklımdan. Bu aşamada şunu diyebilir misin: Ya of zaten bitmişim, bugün akşama kadar çalışmışım, şu an bununla uğraşacak hiç halim yok. Kapımı kapatırım, uyurum. Uyandığım zaman polisi arar, ne yapılması gerekiyorsa yaparım, diyebilir miyiz? Diyemeyiz. İşte sempatik sistem burada devreye girer. Sempatik sistem burada diyor ki; dur, senin şu an daha acil bir işin var. Bir an önce annenin ve kardeşinin sağlığından, kendinin emniyette olduğundan emin olman gerekiyor. Bu aşamada neler görüyoruz:

◽ Vücutta göz bebeklerim büyüyor, metabolizma hızım artıyor yani kalp atışım artıyor. Kalp atışımla beraber terlemem artıyor. Tükürük salgısı artıyor ama her şey artıyor mu? Hayır. İdrar torbası genişliyor. Eğer idrara ihtiyacın varsa sen bu ihtiyacı görmezden geliyorsun. Biraz önce hatırlattığımız gibi vücut ne diyor? Dur, şu an daha acil bir iş var, şu an tuvaletin vakti değil veya vücutta metabolizma hızı arttığı için sen çok daha heyecanlı ve çözüm odaklı oluyorsun. Şu an ne yapabilirim? Zaten biz bu sisteme savaş ya da kaç sistemi diyoruz. Yani ya şu an kaçıp canını kurtaracaksın ya da savaşabileceğin bir unsur varsa bunun karşısında dik durabileceksin. Beynimiz bize komutu veriyor ama bu nasıl oluyor? Tabi çevreden gelen faktörlerle.

Çok daha durum kontrolü olan bir insanı düşünelim; eve geldi, aynı durumla karşılaşmış. Bütün gün çalışmış, çok yorulmuş, eve gelmiş, hırsız girmiş. Bu insanın verdiği tepki çok daha ağır olacaktır. Diyecek ki; şu an önemli olan can güvenliğim. O zaman önce can güvenliğimi sağlamalıyım. Biliyorsunuz bazı insanlar, bu durumlarda donup kalır ve hiçbir şey yapamazken bazıları çözüme odaklanıp işine devam eder. Dolayısıyla burası sempatik sistemi ne kadar iyi yönettiğimiz ile alakalıdır ve buradaki altında yatan sebep de beynimize verdiğimiz emirdir. İşte vücut mu beyni, beyin mi vücudu dediğimiz nokta, tam olarak burasıdır.

"Savaş ya da kaç" zaten çok ilkel bir beceridir. Bunu biz istesek de kendimize katamayız. Bu vücudun, durumların karşısında kendini ne kadar yönettiği ile alakalıdır. Bu aslında bilmekle alakalıdır. Biraz önce biyoloji biliminden bahsettik; ne kadar tanırsanız vücudunuzu, o kadar iyi yönetebilirsiniz. Beyninizi de aynı şekilde; "evet maddi olarak kaybım olabilir ama şu an önemli olan benim can güvenliğim" meselesini söylediğiniz zaman vücut, çok daha çabuk çözüm üretip etkili bir çözümle olayı neticelendirecektir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN