GDO hakkında doğru bilinen 10 yanlış
Genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrattığı organizmalar günümüzde GDO şeklinde ifade edilir. Pek çok bilim adamına göre insan sağlığına zararlı olan bu ürünlerin tohumları çevreye karışıp, doğal ürünlerin yapısını bozabilir. Böceklerin olumsuz etkilenmesiyle tüm ekosistem çökebilir. Peki GDO hakkında bizler tam olarak ne biliyoruz? GDO'lu ürünler ülkemizde de var mı? GDO hakkındaki bilgileri derledik.
Giriş Tarihi: 01.02.2020
15:38
Güncelleme Tarihi: 01.02.2020
16:22
GDO'LAR BÜTÜN DÜNYADA KULLANILIR ❎
Dünyada 192 ülkenin 167'sinde GDO'lu tarımsal üretim yapılmamaktadır. 2013 yılında en fazla GD-tarımsal ürün ekimi yapan ilk 10 ülke sırasıyla ABD, Brezilya, Arjantin, Hindistan, Kanada, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Pakistan, ve Uruguay 'dır. 2013 yılında toplam 18 milyon çiftçi transgenik ürün yetiştirmiştir. Dünya üzerindeki tarımsal biyoteknolojinin en büyük üreticileri Amerika'da bulunmaktadır. Ticari amaçlı üretimi 1996 yılında başlayan Genetiği Değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinin dünya üzerindeki ekim alanı 1996 yılında 1,7 milyon hektar iken 2013 yılında bu alan 175,2 milyon hektara ulaşmıştır.
300 bilim insanı tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin de imzaladığı Dünya Tarım Raporu, GDO'ların verim artışı sağlamadığı ve açlığa asla çözüm oluşturmadığını açık olarak ifade eder. Mevcut GDO'ların hiçbirisi verim artışını amaçlamamaktadır. Hedef sadece ot ilaçlarına direnç sağlamak veya yabancı böcekleri zehirlemektir.
Tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretirler. Bu şirketler üretip patentini aldıkları genetiği değiştirilmiş tohumları yaygınlaştırarak kimyasal ilaç satışlarını da arttırmayı hedeflerler. Böylece üreticiler gitgide daha fazla kendilerine bağımlı hale gelirler. GDO'ların dayattığı endüstriyel tarım yöntemlerinden sadece devasa tarım şirketleri kazanç sağlarken, üreticiler, tüketiciler ve doğa büyük zarar görür.
GDO'lu tohumların bitkileri daha zayıftır, beslenme bozukluğu vardır ve en küçük çevresel stres ve kuraklıktan etkilenirler. Verim, GDO'lu tohumlara göre konvansiyonel ıslah yöntemleriyle daha kolay artırılabilir.
Dünyada GDO ile ilgili hapis cezasının olduğu tek ülke Türkiye'dir. 2010 yılına kadar Türkiye'de Biyogüvenlik Kanunu bulunmadığı için denetim yapılamıyordu ve cezalandırma imkânı bulunmuyordu. 2010 yılında yürürlüğe giren 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu'yla Türkiye'de genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan üretimi yasaklandı. İşlenen suça göre 12 yıla kadar hapis cezası mevcut.
YEDİĞİMİZ BESİNLER DENETLENMİYOR ❎
Türkiye'de GDO kullanımı için Biyogüvenlik Kurulu'nun izni gerekir. Ülkemizde sadece GDO'lu mısır ve soyanın yem amacıyla kullanılmasına izin verilmiştir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi'ne göre hayvanlar üzerinde yapılan birçok araştırmada GDO'lu yemler ile beslenen hayvanların dokularına, sıvılarına ve ürünlerine GDO'lu materyalin geçişi söz konusu değil. Türkiye'de ise GDO'lu ürün üretilmesi ve ithalatı kesinlikle yasaktır. GDO'lu yemle beslenen hayvanların ürünlerinde GDO'ya rastlanılmadığı için GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için de GDO etiketlemesi yapılmamaktadır.
HİBRİT CİVCİVLERİN GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞTİR ❎
Etlik piliçler, doğal melezleme yoluyla etçi ırk diye bilinen ırkların birbiriyle eşleştirilmesi (hibrit edilmesi) ve seleksiyonu ile elde edilen, et verimi yüksek hibrit ırklardır. Türkiye'de yapılan tavukçulukta ve tüm dünyada da yetiştirilen 'hibrit' civcivler, kesinlikle genetiği değiştirilmiş hayvanlar değildir. Hibrit teknolojisi ile gen teknolojisi ayrı teknolojilerdir. Ayrıca GDO'lu yemle beslenen tavukların etlerine ve yumurtalarına GDO bulaşmadığı bildirilir. Ancak tavukların yetiştiriciliğinde farklı, insan sağlığına uymayan koşullar tehdit unsurudur.