İstanbul'u anlamak için görülmesi gereken 10 mekan
Büyük medeniyetlerin beşiği bir şehir… Adına efsaneler yazılmış, Boğaziçi'ni gerdanına inci gibi takmış nazlı İstanbul. Taşı toprağı altın, her adımda tarih kokan bu kent; yeşili, mavisi ve eski eserleriyle geçmiş zamanları yaşatmaya devam ediyor. Sizler için, İstanbul'u anlamanızı sağlayacak 10 mekanı derledik.
Giriş Tarihi: 05.05.2019
13:47
Güncelleme Tarihi: 09.06.2020
13:59
Miniatürk ya da Minyatür Türkiye Park, Türkiye'deli çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekarelik alanıyla dünyadaki en büyük minyatür parktır. Miniatürk, Haliç'te bir açık hava müzesi olarak kurulmuştur. Eski bir park alanına kurulan mekan, 2 Mayıs 2003 tarihinde ziyarete açılmıştır. Park, girişten daha alçak bir konuma yerleştirilmiştir. Böylece giriş, yüksek bir platform olarak tüm parkı üstten gözlemleme olanağı vermektedir. Bir rampa yardımıyla giriş platformundan yapıtların sergilendiği parka geçilmektedir.
Miniatürk'te binlerce tarihi eser arasından, bilinirliğine, dönemini temsil yeteneğine göre Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilen 61 eser İstanbul'dan, 58 eser Anadolu'dan ve 12 eser bugün Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı coğrafyasından olmak üzere 131 mimari eserin, 1/25 oranına küçültülmüş minyatür modellerine yer verilmiştir.
Bunun yanında parkın girişe göre sol üst bölümünde, dünyaca ünlü birkaç yapıya da yer verilmiştir. Günümüzde artık ayakta olmayan dünyanın yedi harikası arasında sayılan Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozolesi gibi bazı yapılar o günkü görünümlerine göre yapılmışlardır. Parkın içinde mekana ayrı bir atmosfer katan suyolları ve göletler de yer almaktadır. Yürüyüş yoluna sahip olan park, ziyaretçilerin kolayca gezmelerine olanak sağlamaktadır. Yolu takip ederken bir göletin ve ardından gelen bir amfiteatrın üzerinden Boğaziçi Köprüsü yardımıyla geçilmektedir.
Karadeniz'in ağzında, İstanbul'a en uzak sahil köyüdür. Karadeniz'den Marmara Denizi'ne geçerken İstanbul Boğazı'nın en kuzeyinde, Sarıyer ilçesine bağlıdır. Rumeli Kavağı'nda bulunan kayalıklara Osmanlı döneminde Kanlı Kayalar, Kocataş, Körtaş, Kızılkaya, Mavikaya da denirdi.
IV. Murad döneminde İstanbul'a Karadeniz'den gelecek tehlikelere karşı askeri amaçlı ileri bir karakol ve kontrol vazifesi gören kavak, Osmanlı dilinde kontrol noktası anlamını içermektedir.
Antik Bizans döneminde, burada Lason'un yaptırdığı Kybele ve Serapis tapınakları bulunmaktaydı. Bu dönemde Rumelikavağı'nın adı Symplegades (öreke) kayalıkları olarak geçmektedir. Kayalıkların en büyüğünün tepesine dikilen Pompeus sütunu, o dönemde gemizilere yön tayini verirdi. Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos, Rumelikavağı'na bir de manastır yaptırmıştı.
Günümüzde Rumeli Kavağı balığı, midyesi, inciri ve restoranlarıyla ünlü bir semttir.
Anadolu Kavağı bütün özellikleriyle hala bir balıkçı köyüdür. Avrupa yakasındaki Rumelikavağı'nın karşısında, Beyoz ilçesine bağlı bir semt olan Anadolu Kavağı, Boğaz'ın Karadeniz'e ulaştığı yayvan bir koydur. İki yakadaki (Anadolu- Rumeli) fener, Karadeniz'den gelen gemilere kılavuzluk etmek için dikilmiştir ve bu fenerlerin ışığı 20 mil uzaktan seçilebilmektedir.
Köydeki kalelerin en büyüğü, Bizans döneminden kalan ve müjde anlamına gelen Yoros Kalesi'dir. Bu kale, 500 m. uzunluğu ve 60-130 metre arasında değişen genişliğiyle kentin en büyük kalesidir.
1833 yılında Kont Orlof'la imzalanan anlaşmanın yapıldığı Hünkar İskelesi ya da Umuryeri köyünün eski adı Argironyondur; burada bir cüzam hastanesi olduğu da söylenmektedir.
Siyah inciri, sarı kirazı ve armuduyla ünlü Anadolu Kavağı'nın midyesi de oldukça lezzetlidir.
Yalılar, Boğaziçi'nin kıyılarına inci gibi dizilmiş Osmanlı sivil mimarisinin seçkin eserlerindendir.
Bizans döneminde Boğaziçi'nde yerleşim yoktu. Boğaz yaşamı Osmanlıların yalı kültürüyle başlamıştır. Yalılar, yüzyıllardır var olan bir kültürle yaşama sanatına biçim İstanbul'un denizle buluştuğu yerde, Boğaziçi'nde yalı yaşamına dönüşmüştür.
Boğaziçi üzerinde kurulu köylere doğru sayfiye yaşamı başlamıştır. Hasbahçeler, av ve gezi alanları, sahil, saraylar, geleneksel ahşap mimari eserler Boğaziçi'nde özel bir yapı sanatı geliştirmiştir.
Boğaziçi, yalının ön bahçesidir. Yalı deniz üstüne kurulu bir kaptan köşkü gibi durur. Yalıda yaşanan kültürün temel unsurlarından olan din, baştan itibaren yapının mimarisini etkilemiştir.