Arama

Kültür ihracatına dönüşen K-Pop tehlikesi

90'lı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan, son yıllarda ise hızlı şekilde yayılan K-Pop (Korean Pop), Güney Kore kökenli bir pop müzik türü. Bu müzik türünü sergileyen gruplar tarzları ve imajlarının dışında, kliplerinde sergiledikleri performansları ve görsel şovlarıyla büyük ilgi görüyorlar. Popülerleşerek kısa sürede gençleri etkisi altına alan bu grupların amacı, cinsiyetsizliği ve kusursuzluğu empoze etmek. Özellikle 12-18 yaş arasındaki gençleri etkileyen bu gruplardan çocukları nasıl uzak tutabiliriz? Yasak ve engel koymadan, tehlikede olduklarını onlara nasıl anlatabiliriz?

Sesli dinlemek için tıklayınız.
  • 4
  • 8
K-Pop grupları gençlerden ne istiyor?
K-Pop grupları gençlerden ne istiyor?

K-pop üyeleri ciddi ve ağır şartlardaki sözleşmelere imza atarak seçiliyorlar. Kilo almaları yasak çünkü kusursuz bir görünüş imajı veriyorlar, bunu bozamazlar. Aşık olmaları, evlenmeleri yasak. Hukuki boyutu hakkında sabah.com.tr'ye açıklamada bulunan Avukat Nazlıcan Ceren Yıldırım; "K-Pop sözleşmeleri; dünyada köle sözleşmeleri olarak da bilinmektedir. Aslında bu tanım sözleşme şartlarının ne kadar ağır olduğunu gözler önüne sermektedir. K-pop sözleşmesinin diğer tarafı olan müzik şirketlerinin, üyeleri neredeyse satın aldığı da gündemdeki söylemler arasındadır." diyor.

➡ "Kusursuzluk" imajını yakalamak için giydikleri kıyafetlerden mimiklerine, günlük hayatlarındaki özel yaşam tarzlarından aile ilişkilerine kadar kontrol altında bulunan grup üyeleri, çoğu zaman zorlu süreçlerden geçerek, tamamladıkları özel eğitimlerinin ardından profesyonel olabiliyorlar.

➡ Bu K-Pop gruplarının görseli oldukça renkli kliplerin yanı sıra, farklı giyimleri, dansları, imaj ve yaşam tarzları, hayran kitlesi tarafından sıkı takip edilerek rol model olarak benimseniyor.

Peki bu gruplar gençlerden ne istiyor?

➡ K-Pop grupları ödedikleri bu bedel karşılığında hayranlarından kendilerine, ciddi bir sadakat beslemelerini istiyor. Hayranlar bu isteğe mislince karşılık veriyorlar. Öyle ki bu gruplara karşı yapılan her eleştiriyi çok sert şekilde bertaraf etmek için faaliyetlerde bulunuyorlar. Bu gruplara karşıt söylemde bulunan videoların, yazıların veya herhangi bir materyalin altında yer alan yorumlara bakarak bunu görmeniz mümkün.

➡ Burada bir parantez açmakta fayda var. Fark ettiğiniz üzere "yorumlar" dedik çünkü "Kore Dalgası" denen olgu, her ne kadar devlet eliyle desteklense de bu endüstriyi dünyada her kesime duyuran şüphesiz sosyal medya platformları ve bu platformlara her türden her şekilde içerik üreten "hayran kitleleridir." Sosyal medyada bu kitle birbirlerine çok rahat ulaşabildikleri için herhangi bir karşıt söylemde çok hızlı şekilde örgütlenebiliyorlar. Konuyla ilgili sabah.com.tr'ye açıklama yapan Doç. Dr. Ali Murat Kırık, "Twitter bu akım için önemli bir mecra. Başta Tayland, Kore gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye'nin ilgisinin ilk 20'lerde olduğunu görmekteyiz." diyor.

  • 5
  • 8
K-Pop akımına karşı gençleri nasıl koruyabiliriz?
K-Pop akımına karşı gençleri nasıl koruyabiliriz?

K-Pop akımının gençlere olumsuz örnekler sunduğuna vurgu yapan uzmanlar, ebeveynlerin ve yetkililerin bu konuya gereken önemi vermesi gerektiğini bildirdi.

➡ Uzmanlar, K-Pop grupları başta olmak üzere çocuk ve gençlerin negatif yönde etkilenebileceği, farklı kültürlere ait olumsuz olarak değerlendirilen akımlara karşı en büyük görevin, öncelikle ailelere, sonrasında okul ve diğer ilgili kurum ve yetkililere düştüğü görüşünü savunuyor.

➡ K-Pop gençlere, cinsiyetsiz bir yaşamı, mükemmelliği, sürekli başarılı olmayı empoze etmeye çalışıyor. Onları masum gibi gösteren de bu politikaları...

Kendilerini sevmeleri için kusursuz görünmeye zorlanmaları, başarısızlığı kabullenmemeleri ve hatta başarısızlığın sonucunda intiharın kaçınılmaz olduğu konusundaki görüşleri, çocukları bu akıma maruz kalan aileleri tedirgin ediyor. Çünkü etkisi bu denli tehlikeli boyutlara varan Kore Pop'u, en çok ailesinden kopmuş çocukları çemberi içine alıyor. Özellikle arkadaş çevresi olmayan ve yeterince ilgi gösterilmeyen çocuklar, bu akımlara kolayca kapılabiliyor.

➡ Uzmanlar ebeveynlerin, çocuklarının özellikle sosyal medya hesapları ile internet dünyasındaki hareketliliğine karşı duyarlı olmalarını öneriyor. Bu nedenle aile içindeki iletişimin her alanda çok önemli olduğunu unutmamak gerekli… Ebeveyn, çocuğunun ihtiyaçlarının farkında olmalı ve bunlara cevap verebilmeli ki çocuk yalnız kalarak, sadece kendisine ait bir dünyada kaybolmasın.

Görünüyorum O Halde Varım

  • 6
  • 8
Çözüm bilinçlendirmekte...
Çözüm bilinçlendirmekte...

➡ Akımla ilgili sabah.com.tr'ye konuşan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Psikiyatrist Dr. Emel Kurt: "Gençler, bir gruba dahil olmak, dış çevreden, akranlarından kabul görme arzusu içerisindeler. Eğer bu noktada sağlıklı bir zeminde bağ kurdukları, var hissettikleri, kendileriyle barıştıkları, benlik tatmini ve aitlik anlamında bağ kurdukları bir çevreleri yoksa bu tarz akımlara kapılma riskleri biraz daha yüksektir." diyerek akımın neden gençleri hedef aldığını şu sözlerle açıklıyor:

"Eğer bu mekanizmayı anlayabilecek olursak gençlerin neden bu tür akımlardan daha çok etkilendiklerini ve neden gençlerin bu akım için hedef kitlesi oluşturduğunu anlayabiliriz. Çünkü sağlıklı ve kimlik bütünleşmesi gerçekleşmiş bir yetişkinin böyle bir akıma kapılma olasılığı düşüktür. Kişi bireyselliğini tamamlamıştır, kendine ait düşünceleri ve duyguları vardır. Bir grubun aynı düşüncesine ve fikrine sahip olamaz. Bu daha çok gençlik çağlarında, kişinin birey olamadığı, birey olma yolculuğu içerisinde olduğu dönemi hedef almaktadır. O yüzden gençler ve çocuklar bu tür akımlara kapılmaktadırlar."

Dr. Emel Kurt'un da belirttiği üzere herhangi bir kimlikte kendini bulamayan gençler; cinsiyetsizliği savunan, tek tip olan bu akımın üyelerine daha çabuk samimiyet besliyor, benimsiyor. Çünkü boşluktalar. Zaten birey olma yolunda bocalamış olan gençlerin bu sebeple akımlara daha çabuk kapılması yüksek olasılıkta. Bu dönemde daha hırçın olan gençleri yasaklamak, alıkoymak yerine onlara bilinçli şekilde tehlikeleri anlatmak, milli değerlerimizi öğretmek, farkına vardırmak gerekiyor.

Kapitalizm klasik üretebilir mi?

  • 7
  • 8
Kötü huy ve fiillerin kaynağını doğru algılayın!
Kötü huy ve fiillerin kaynağını doğru algılayın!

➡ Bu tarz akımlardan en çok etkilenen yaş gruplarından biri 7-9 biri de 12-18 yaş aralığındaki çocuklar... Yani öğrenmeye, model almaya, kendini bulmaya çok açık olan bir gruptan bahsediyoruz. Bu nedenle ailelere çok fazla iş düşüyor. Aileler insanoğlunun içindeki meşru olmayan isteklerin, kötü huy ve fiillerin kaynağını doğru algılamalı, çocuklarını bu yönde bilinçli şekilde yetiştirmelidirler. Onlara iki büyük düşman olan nefis ve şaytanın kötülüğünden bahsetmeleri gereklidir. Ahirette sadece kılmadığımız namazların hesabını vermeyeceğimizi; internetle, bilgisayarla olan imtihanımızın da hesabını vereceğimizi öğretmemiz gereklidir. Biz bunu çocuklarımıza anlatamazsak onları kaybederiz.

Yüce Rabbimiz, Kur'an-ı Kerim'de bu hususu bizlere şöyle hatırlatmaktadır: "Nefse ve onu şekillendirip düzenleyene; ona kötü ve iyi olma kabiliyeti verene yemin olsun ki, nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyana uğramıştır." Şems, 91/7-10

(x) Şems suresini okumak ve dinlemek için tıklayın

➡ Bu dönem içinde gençler, kendilerine örnek alacağı modeller yoksa sosyal medya gibi faktörlerden beslenerek, kendilerine mutlu eden bağlayıcı bir destek ararlar. Bu tarzdaki gruplar veya herhangi bir bilgisayar oyunu bile onları ciddi şekilde etkiler. Bu nedenle onlarla sürekli iletişimde olup, bağlarınızı güçlü tutmanız, maneviyatı iyi anlatmanız gereklidir. Yasaklayarak veya engelleyerek onlara gerçeği anlatmak bazen çok zor olabilir.

Şehirlerinden kan sızan medeniyet

  • 8
  • 8
Geçici olan dünya değil ebedi olan dünyadaki sınavı kazandırın!
Geçici olan dünya değil ebedi olan dünyadaki sınavı kazandırın!

VAV TV'de yayınlanan Asıl Mesele programına katılan yazar Sıtkı Aslanhan, değişen dünyada anne-babalık konusunu şu şekilde ifade ediyor:

"Anne ve babalık, çocukla ilgili bir problem oluşmaya başladığı zaman ortaya çıkıyor. Gençlikle ilgili bizim yıllardır büyük bir ihmalimiz vardı. Bugün gençlikten şikayet ediyorsak, üstad Necip Fazıl'ın bahsettiği o gençliği bulamadığmızı söylüyorsak, bir problem var ama bu problem bugünün problemi değil. Bu bir sürecin sonrasında ortaya çıkan bir problem. Bugünkü gençlerden şikâyet ettiğimiz, 30 yaşa kadar olan gençlerimizle ilgili bunları konuşurken, bu çocukların doğdukları süreç, anaokulu süreci, ilkokullar, ortaokullar, lise dönemleri, ergenlik dönemleri, üniversitede okudukları dönemlerde acaba biz ne verdik bu çocuklara? Vermemiz gereken neler vardı, neleri ihmal ettik? Evet, yedirdik, içirdik, giydirdik, en güzel imkânları sağladık, okulların önünde durduk, okullarına gittik, ayakkabıları en iyi olsun, arkadaşları içerisinde mahcup olmasınlar… Her türlü imkânı sağladık. Evimizin içerisinde en güzel konfor ortamını oluşturduk. Özel eğitim merkezleri aradık, matematiğinde sıkıntı varsa en iyi matematikçiyi bulmaya çalıştık. Ne ihtiyaçları varsa giderdik ama anneliğin ve babalığın sadece bu olduğunu düşünmeye başladık.

Çünkü 40 yaş üzeri olan bizler anne ve babalarımızdan bu taraftan pek beslenememiştik. Maddi anlamda taleplerimize cevap alamamıştık. Beklentilerimiz karşılanmamıştı. Bir ayakkabımız vardı iki üç sene giymek zorundaydık… Şimdi biz bu imkânlara sahip olunca, ben nasıl bir anne-baba olmalıyım diye düşündüğümüz anda anne ve babamızın ötesinde, onların bize veremediklerini yaparsak biz iyi anne-baba oluruz diye düşünerek, onların daha dünyevi, seküler ihtiyaçlarını karşılama eğiliminde olduk.

Anne ve babalarımızın asıl odaklandıkları noktayla, bugün üniversite mezunu, her şeyi bilen biz anne ve babaların çocuklarımızla ilgili bakış açılarımız, beklentilerimiz onlara vermek istediklerimiz arasında dağlar kadar fark olduğunu görüyoruz.

Bizim anne ve babalarımız elbette bizim başarılı olmamızı istiyorlardı. Ama hangi konuda? Diyordu ki annem bana; "sen Allah'ın rızasını kazanmadıktan sonra, vali olsan ne olurdu diyordu?" Yani "namazını kılmadıktan sonra başbakan olsan ne işe yarardı" diyordu. Babanız mesela, "helal olan bir, haram olan beşten daha değerlidir" diyordu.

İşte bizim anne babalarımızın odaklandıkları şey, geçici olan dünya değil ebedi olan dünyadaki sınavı kazanmamızdı."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN