Arama

Mikrobu ilk kez keşfeden âlim Akşemseddin

Akşemseddin, İstanbul'un fethi sırasında gerek padişahın gerekse ordunun mânevî gücünün yükseltilmesine yardımcı oldu. Sıkıntılı anlarda zaferin yakın olduğu müjdesini vererek sabredip gayret gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak, fethin kısa zamanda gerçekleşmesini sağladı. Bunun yanı sıra mikrop meselesine Fracastor adlı İtalyan hekimden en az yüz yıl önce ilk temas eden tabip olarak da tanındı. Sizler için "Akşemseddin kimdir? Akşemseddin'in hayatı ve geride bıraktığı eserleri nelerdir?" kısaca derledik.

  • 6
  • 10
MİKROBU BULAN ALİM
MİKROBU BULAN ALİM

Kaynaklarda aynı zamanda "tabîb-i ebdân" olduğu, devrinin iyi bir hekimi sıfatıyla da şöhret kazandığı ve tıbba dair eserleri bulunduğu belirtilen Akşemseddin'in, tıp tarihinde ilk defa mikrop meselesini ortaya atmak ve hastalıkların bu yolla bulaştığı fikrini öne sürmekle, bu alanda kesin bilgiler veren Fracastor adlı İtalyan hekimden en az 100 yıl önce bu konuya ilk temas eden tabip olduğu kabul edilmektedir.

  • 7
  • 10
AKŞEMSEDDİN'İN ÇOCUKLARI
AKŞEMSEDDİN’İN ÇOCUKLARI

Akşemseddin'in yedi oğlu oldu. Bunlar sırasıyla Sâdullah, Fazlullah, Nûrullah, Emrullah, Nasrullah, Nûrülhüdâ ve Hamdullah Hamdi'dir. Bunlardan küçük oğlu Hamdullah Hamdi (ö. 909/1503) hey'et, nücûm ve mûsikide iyi derecede bilgi sahibi olup aynı zamanda devrinin önde gelen şairleri arasında da yer alır.

  • 8
  • 10
ESERLERİ; RİSÂLETÜ'N-NÛRİYYE
ESERLERİ; RİSÂLETÜ’N-NÛRİYYE

1. Risâletü'n-nûriyye: Sadece Nûriyye olarak da anılan bu Arapça eser, devrinde şöhreti çok yaygınlaşan ve bu sebeple hakkında bazı dedikodular çıkarılan Hacı Bayrâm-ı Velî ve dervişlerini savunma maksadıyla yazılmıştır. Akşemseddin eserinde, "tâife-i nûriyye" adını verdiği sûfîleri müdafaa ederek onların özelliklerini, tasavvufî ahlâk ve âdâbı anlatır. Kitapta geçen tarihlere bakarak eserin 838-841 (1434-1438) yılları arasında kaleme alındığı söylenebilir. Risâletü'n-nûriyye, A. İhsan Yurd tarafından Arapça metni ve Akşemseddin'in kardeşi Hacı Ali'nin Türkçe tercümesiyle birlikte yayımlanmıştır (İstanbul 1972). Bayramî halifelerinden Bolulu Himmet Efendi tarafından 1071'de (1661) yapılmış eksik bir tercümesi ise Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir (Hacı Mahmut Efendi, nr. 2863).

2. Defu metâini's-sûfiyye: Kısaca Defu metâin adıyla da anılan bu kitap bazı kaynaklarda Hall-i Müşkilât olarak zikredilmektedir. 856 (1452) yılında kaleme alınan bu Arapça eser Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve benzeri bazı büyük mutasavvıfların küfür ve ilhadla itham edilmelerine karşı onların sözleriyle Kuşeyrî, Gazzâlî, Cüneyd-i Bağdâdî, Necmeddîn-i Kübrâ gibi tanınmış ulemâ ve meşâyihin sözleri arasında bir fark olmadığını, ikincilerin eserlerinden nakiller yaparak göstermekte ve hepsinin aynı yolda bulunduklarını ispata çalışmakta ve ithamları reddetmektedir. Kaynaklarda eserin Telhîsu Defi metâin adıyla bir hulâsasından bahsediliyorsa da şimdiye kadar böyle bir esere rastlanmamıştır.

  • 9
  • 10
MAKAMÂT-I EVLİYÂ
MAKAMÂT-I EVLİYÂ

3. Makamât-ı Evliyâ: "Mürşid kimdir, makam-ı velâyet nedir ve dereceleri nelerdir" gibi tasavvufî konuları işleyen Türkçe bir eserdir. A. İhsan Yurd tarafından beş nüshası karşılaştırılarak neşredilmiştir (İstanbul 1972).

Risâle-i Zikrullah, Risâle-i Şerh-i Akvâl-i Hacı Bayrâm-ı Velî ve Risâle fî devrâni's-sûfiyye adlı eserleri ise bugüne kadar ele geçmemiştir. Kütüphane kataloglarına değişik isimlerle geçmiş bazı eserleri ise Defu metâin ve Risâletü'n-nûriyye'nin çeşitli bölümleridir (krş. Risâletü'l-intisâr, Süleymaniye Ktp., Cârullah, nr. 279/2).

Ayrıca Akşemseddin'in Fâtih'e yazdığı iki mektubu bilinmektedir. Bunlardan biri Halil İnalcık, diğeri ise Bursalı Mehmed Tâhir tarafından yayımlanmıştır. Ona nisbet edilen ve yaklaşık kırk beş beyitlik Türkçe manzum bir risâle olan Nasîhatnâme-i Akşemseddin'i ise yine A. İhsan Yurd, Süleymaniye Kütüphanesi nüshasına (Mihrişah Sultan, nr. 443/3) dayanarak neşretmiştir (İstanbul 1972). Kemal Eraslan da Akşemseddin'in yazma bir mecmuada bulduğu otuz sekiz şiirini imlâ özellikleri ve açıklamalı sözlüğüyle birlikte yayımlamıştır. Mâddetü'l-hayât veya Mâidetü'l-hayât'ın ona aidiyeti tartışmalı olmakla beraber araştırmacıların çoğu bunun Akşemseddin'in eseri olduğunu kabul etmiş görünmektedir. Bu eserin geç tarihlerde istinsah edilmiş pek çok nüshası vardır. En eski tarihli nüsha, 1096 (1685) yılında istinsah edilen Ali Emîrî yazmasıdır (diğer nüshalar için bk. Türkiye Kütüphaneleri İslâmî Tıp Yazmaları Kataloğu, s. 139).

  • 10
  • 10
AKŞEMSEDDİN TÜRBESİ
AKŞEMSEDDİN TÜRBESİ

İstanbul'un mânevî fâtihi kabul edilen ve Fâtih Sultan Mehmed'in hocası olan Akşemseddin'in türbesi Süleyman Paşa Camii yanında yer alıyor. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nin matbu nüshasındaki bir notta, türbenin harap olması üzerine hazîne-i hâssadan masrafı karşılanarak yeni ve güzel bir türbe yapıldığı belirtilir. 1952 yılından itibaren türbenin dış mimarisi tamir görmüş, bu sırada içindeki sandukaların yerleri değiştirildiği gibi bir tanesi de anlaşılmayan bir sebepten kaldırılarak yok edilmiştir.

Akşemseddin Türbesi, çapı 4.80 m. kadar olan bir altıgen biçimindedir ve kesme taştan yapılmıştır. Üstünü kurşun kaplı bir kubbe örter. Her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere vardır. Kapı çerçevesi basit, sade ve Osmanlı devri Türk türbe mimarisinin klasik çağının mütevazi bir örneğidir. Son tamirde sandukaların yanlara yerleştirilmesi gibi yanlış bir işin niçin yapıldığının izahı mümkün değildir.

Türbede Akşemseddin'den başka iki oğlu da yatmaktadır. Evliya Çelebi, Akşemseddin'in pek çok sayıdaki oğul ve torunlarının adlarını vererek bunların çoğunun onun yanında yattıklarını bildirir. Şeyhin sandukası, Anadolu'da Selçuklu devrinde çok görülen ceviz ağacından işlenmiş sandukaların bir benzeridir. İki yan cephesinde kabartma harflerle bir hikmet ile bir hadîs-i şerif yazılmıştır. Baş taraftaki aynasında rûmîlerle bezenmiş yine bir hadîs-i şerif, diğer aynada ise bir hakîm sözü görülür. Akşemseddin'in sandukası, Osmanlı devrinde yapılan ağaç sandukaların sonuncusu olarak özel bir değere sahiptir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN