Nobel Edebiyat Ödülü alan kaleci
"Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum. Nihayetinde topun asla beklenen yere gitmediğini öğrendim. Özellikle, söylendiği gibi gerçek olmayan insanların yaşadığı büyük şehirlerde bunun bana çok yardımı dokundu." Bu sözler 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Albert Camus'a ait. Kaleci olarak oynadığı takımıyla iki şampiyonluk gördü, tüberküloz sebebiyle çok sevdiği futbolu bırakmak zorunda kaldı. Mürekkebiyle ödül alan 'Yabancı', meğer yeşil sahaların da başarılı bir kalecisiymiş.
MAÇLARI TRİBÜNDEN TAKİP ETTİ
Futbola, "Dünyaya bir daha gelseydim ve bir tercih şansım olsaydı, yazarlık ve futbolculuk arasından ikincisini seçerdim." diyecek kadar aşıktı. Pazar akşamlarını, kendi deyimiyle insanın ve tiyatronun bir araya geldiği stadyumlara ayırırdı. Yirminci yüzyılın ilk futbolsever entelektüeli olması ve bunu gizlemeden, denkleri gibi burnu büyüklük yapmadan açıkça bildirmesi hayranlıkla karşılanıyordu.
Futbola da saha dışından öncülük ediyordu. Sıkı bir aktivist, filozof, yazar olarak zamanını geçirdiği 1950'lerde, Fransa'da bir spor dergisi için yazdığı yazısına şu meşhur cümlesini de eklemişti: "Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum. Defansta duranın da karşılığı vardır hayatta, sadece santra yaparken topa dokunabilen forvetin de. Hakemi yaratıcıya benzetebiliriz sanırım. Patronunuzun teknik direktörden ne farkı var?" Camus kalecilik yaparken top toplayıcı çocuklardan malzemecisine kadar her şeyi eşleştirebilmiş.
KALECİLİK AMACI KORUMAKLA YÜKÜMLÜDÜR
İngilizlerin 'amaç' dedikleri şeyi yani golü korumakla görevlendirilmiş birisinden bunları duymak insanı şaşırtmıyor. Kaleciler en gerideyken sanki hayatı izler. Berabere bitse dahi o oyunu oynarlar. Aynı zamanda kendilerine has bir kaderleri vardır. Olan bitenden kaçamazlar. Hiçbir şey yapmasalar dahi o 'yapmamış' oldukları şey diğerleri tarafından 'bir şey' olarak görülür.
TOP BEKLENEN YERE HİÇBİR ZAMAN GİTMEZ
"Nihayetinde topun asla beklenen yere gitmediğini öğrendim. Özellikle, söylendiği gibi gerçek olmayan insanların yaşadığı büyük şehirlerde bunun bana çok yardımı dokundu" der Camus. Absürdizm'in çıkış noktası da kaleciyle futbol arasındaki amaç-amaçsızlık ilişkisine çok benzer. Her ne kadar bir gün öleceğimizi bilsek dahi yaşamaya devam ederiz, tıpkı bir gün gol yiyeceğini bildiği halde kalecinin dokunulmazlık yeri olan altıpası yuva belleyen file bekçileri gibi.