Osmanlı’da hayvan sevgisine dair detaylar
Osmanlı döneminde hayvanların hakları devlet eliyle korunur, eziyet edenlere falaka cezası bile verilirdi. Öyle ki Avrupalı seyyahların bile anlam veremediği bu sevgi, motiflerimize kadar işlenmişti. Atalarımızın hayvan sevgisine dair detayları derledik.
Giriş Tarihi: 30.06.2019
09:23
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020
16:43
HAYVANSEVERLERİ BİR ARAYA GETİREN DERNEK KURULDU
Türkiye'de hayvanseverleri bir araya getiren ilk resmi dernek İstanbul'da 1912 yılında "Himaye-i Hayvanat Cemiyeti" adı ile kuruldu.
HAYVAN SEVGİSİNDEN MESLEK OLUŞTURULDU
Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığı, hatta 16. yüzyılda Paris'te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığı ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı bilinir. İşte o dönemlerde Osmanlı'da bir meslek vardı: Mancacılık . Mancacı , kedi köpek yiyeceği demek olan mancayı, satar; dileyen mancacıdan aldığı yiyecekleri hayvanlara verir, dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi.
17. yüzyılda gezgin Jean du Mont, seyâhatnamesine "Türklerin hayırları hayvanlar için bile geçerlidir. Özellikle köpeklere karşı çok müşfiktirler. Türklerde kedi-köpek, at gibi eti için beslenmeyen hayvanları öldürmek suçtur" diye yazmıştır.
1655'de dokuz ay yurdumuzda yaşayan Jean Thevenot, anılarında "Ölen bazı kişiler mallarını haftada birkaç defa köpek ve kedileri beslemek üzere bırakırlar; bu vasiyetlerini yerine getirmek için sadakatli ve dindar bir şekilde bunu yapan fırıncı veya kasaplara paralarını bırakırlar" diye yazmıştır. Gerçekten de o dönemlerde halk, vasiyetnamesinde sokak köpeklerine de yer verir, onlara da bir miktar ayırırdı. Osmanlı Devleti'nin hayvanlara karşı işte bu hassas ve adil yaklaşım ile yaptığı düzenlemeler, sadece tarihteki diğer milletlere değil, günümüzde de, tüm dünyaya emsal teşkil edecek mahiyettedir.
HAYVAN SEVGİSİ EDEBİYATA DA YANSIDI
Necati Cumalı ve Reşat Nuri Güntekin'in çeşitli alanlarda yazdığı eserler toplumsal faydayı esas alan öykülerden oluşur. Mekân olarak daha çok, yaşadığı İzmir yöresini ve çocukluk çağında terk etmek zorunda kaldığı Balkan coğrafyasını işleyen Necati Cumalı , güreşçi bir devenin olayların ana kahramanı olduğu "Yenilmez" adlı öyküsünde mekân olarak İzmir ve çevresini seçer. Yazar, deve güreşlerini canlı bir dille anlatmakla kalmaz; bütün yöre halkının yaşantılarını, eğlencelerini, sevinçlerini ve hüzünlerini de akıcı bir üslupla okuyucuya sunar bu öyküsünde.
Reşat Nuri Güntekin ise "Gamsızın Ölümü" adlı öyküsünde, anaokulu çocuklarının çok sevdiği bir köpeğin başından geçenleri ele alır. Her zaman minik çocukların yanında olan, onlarla eğlenip oynayan, sevimli ve diğer hemcinslerine hiç benzemeyen bu sokak köpeğinin hayat hikâyesini ve çocukların ona duydukları sevgiyi duygusal bir yaklaşımla kaleme alır.