Arama

Saliha Erdim - Eşler birbirine neden tahammül edemiyor? - 1. Bölüm

Fikriyat olarak birbirinden değerli isimlerle, mühim konuları konuştuğumuz programımızın ikinci bölümüyle karşınızdayız. Bu bölümde nahifliğiyle, anlatımlarıyla, sesini duyunca çok mutlu olduğumuz; sözleriyle, tavsiyeleriyle kalbimize dokunan değerli bir hanımefendiyi ağırladık. Saliha Erdim hocamızla aileyi, pandemi döneminde eşlerin neden birbirine tahammül edemediğini, ailede huzuru nasıl oluşturmak gerektiğini, imkansızlıklarla huzursuzluğun ilgisi olup olmadığını, iletişimsizliğin aile kurumuna nasıl etki ettiğini ve aile içi şiddete maruz kalan bireylerin sosyal yaşamda tekrar hayatlarını nasıl geri alabileceğini konuştuk. Keyifli izlemeler keyifli okumalar dileriz.

  • 3
  • 9
"Derdi olanın tedbiri de olur"
Derdi olanın tedbiri de olur

Saliha Erdim Hanımefendi:

Derdi olanın tedbiri de olur. O yüzden de her şeyin bende başlayıp bende bittiğini ve benim bir insanın dengesini oluşturabileceğimi ya da dengesini bozabileceğimi bildiğimde; o zaman acilen bir bilgilenme ihtiyacı içinde olurum.

◾ Benim doğru düşünmemi ve o doğru düşünceyle hareket etmemi sağlayacak bir alışveriş içinde olmam lazım. Ben diyorum ki hayat hiçbir zaman alışveriş değildir ve daima veriş ve alıştır. Ben birilerinin verdikleriyle ayakta duracak olursam onlara bağımlı olurum. Oysa benim kendi içimde Allah'ın (CC) verdiği potansiyelle, doğru bilgiyle değerler üretmem ve benim veren el olmam, sevgiyi vermem, bağlılığı vermem, sadakati vermem, insanlığı vermem, paylaşımı vermem lazım.

◾ Bu birisi için yaptığım değil, kendim için tercih ettiğim bir şey. İnsan aldıklarıyla değil verdikleriyle insan olur ve insan kendisinde ürettiği şeyin eksikliğini hissetmez.

◾ Sürekli sevgi, paylaşım, ilgi, değer kaynağını ilişki içinde olduğumuz muhatabımız gibi algılarsak, görürsek buna inanırsak ondan bunları aldığımız süre içinde var oluruz. Almadığımız zamanda da dağılırız. Oysa bizim bütün değerlerimizin kaynağı Rabbimiz (CC)… O'nun (CC) verdiğini kimse alamaz, O'nun (CC) vermediğini de kimse veremez. Eğer O (CC) vermişse ve O (CC) bana sen benim için çok şereflisin ve çok kıymetlisin demişse, benim ilk önce buna gönülden inanmam, yürek bağıyla bağlanmam gerekir.

Yarabbi (CC); beni ne kadar büyük bir ödülle ödüllendirdin, beni yaratarak şereflendirdin ve beni meleklerden üstün kılabileceğin bir makama yüceltiyorsun. Sen beni ne kadar seviyorsun, Sana şükürler olsun. Beni bir çiçek, böcek, yaprak, toprak olarak da bir damla su olarak da yaratabilirdin. Ama beni insan olarak yaratmışsın… Ben düşünebiliyorum, ben seni akledebiliyorum bu bir insanın sahip olabileceği en büyük değer.

◾ Allah (CC) diyor ki; "sen bana yönelirsen, ben seni korurum. Sen beni anarsan huzur bulursun. Sen doğru yolda olduğun müddetçe, ben seni korurum, ben senin yanındayım."

  • 4
  • 9
"İlmin ilk tezahürü edeptir"
İlmin ilk tezahürü edeptir

Saliha Erdim Hanımefendi:

◾ Biz kabz ve bast halleriyle Allah'ın denemesine muhatap oluyoruz. Diyor ki; "ben sizin birbirinizle nasıl iletişim içinde olacağınızı denemek için sizi yarattım." O zaman ben deneniyorum. Benim bir rolüm var. Ben ona uygun hareket edeceğim.

Kabz ve bast halleri: Sözlükte "daralma, büzülme; tutukluk, durgunluk, sıkılma, tasalanma" gibi anlamlara gelen kabz, tasavvuf terimi olarak sâlikin bir anda kalbine gelen mânevî sıkıntı, huzursuzluk sebebiyle hissettiği tutukluk ve durgunluk halini anlatır ve genellikle karşıtı olan bast ile (rahatlık, ferahlık) birlikte kullanılır. Kabz ve bast halleri diğer mânevî haller gibi geçicidir.

◾ Benim böyle diyebilmem için sağlam temelli bilgiye ihtiyacım var. O bilgi de iki kaynak: Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin (sav) hayatı. Ben nasıl davranacağımı, hayatımın nasıl gitmesi gerektiğini, bir insanı nasıl görmeliyim, nasıl bakmalıyım, ilişkilerimi hangi mantık üzere yürütmeliyim bilirsem; o evlilikten beklenen şey hasıl olur.

◾ İlmin ilk tezahürü edeptir; önce Allah'tan sonra kullardan. Dolayısıyla Allah'a duyduğumuz hürmet, kullarla ilişki içerisinde açığa çıkacak. Karşımdaki insanın kim olduğu, ne olduğu, cinsiyeti, varlığı, statüsü beni ilgilendirmez. İnsansa, eşref-i mahlukattır. Ona değer veren vermiştir. Ben sadece hürmet etmek zorundayım.

Eşref-i mahlukat; varlıkların en şereflisi anlamına gelir.

Evliliğin kalitesi kişinin kalitesine bağlıdır. Evliliğin nasıl gideceği, kişinin önce kendisine, sonra karşısına ne kadar hürmet edeceğidir. Bu hürmeti Rabbani ve Rasulullaha ait bir bilgiyle sürdürmek ve pekiştirmek; aile olmanın anlamını da, aile içindeki iletişimini de, o ailede yetişen çocukları da içine alan bir konsept oluşturur.

  • 5
  • 9
Neden en sevdiğimiz insanların hal ve tavırları bizi bir vakitten sonra rahatsız etmeye başlıyor?
Neden en sevdiğimiz insanların hal ve tavırları bizi bir vakitten sonra rahatsız etmeye başlıyor?

Özge Özkul: Farkındayız ki pandemiyle beraber evlere kapandığımız süreçte kaybettiğimiz aile bağları tekrar kuvvetlenmeye başladı. Ancak bununla beraber, alışık olmadığımız yakınlık bazı huzursuzluklara da yol açtı. Örneğin; eşler tüm gün birbirlerini görmekten sıkıldıklarını ifade ettiler. Pandemiyle birlikte, zorunlu olarak ailemizle fazla vakit geçirdiğimizden ötürü tahammülsüzlük duygusu var olmaya başladı. Bu neden kaynaklanıyor? Neden en sevdiğimiz insanların hal ve tavırları bizi bir vakitten sonra rahatsız etmeye başlıyor?

Saliha Erdim Hanımefendi:

◾ Biz toplum olarak bir sürece girdik. Şüphesiz bu süreç herkes için korku, kaygı; kimi zaman travma içeren bir süreçti. Babanın hem kendisine hem hanımefendiye hem de çocuklarına karşı görevleri, sorumlulukları var. Beyefendi kardeşlerim diyor ki; "Saliha hocam ben işkolik bir adamım, 7/24 işteyim." Kendi işi olanlar, kendi işimiz, çok yoğunum diyor. Başkasının işinde çalışanlar, başkasının işi çok yoğunuz diyor.

Peki, biz ne zaman eşimize, çocuğumuza zaman ayıracağız?

Rızkını kazanacak kadar çalışacaksın.

◾ Bir kitapta okumuştum; 13 yıllık evli bir çift boşanıyorlarmış. Mahkemede beyefendi, çok üzgün olduğunu söylüyormuş. 13 yıldır hep çalıştım, sizin için. Aldığımı hep size getirdim. Sizin için ben bu kadar fedakârlığa girdim. Hanımefendi de demiş ki; 13 yıldır evet sen çok çalıştın ama biz senin bu kadar çok çalışmanı istemedik. Biz her şeyi kendi başımıza yaptık. Sen yanımızda yoktun. Hastaneye, doğuma, çocuğun okuluna yalnız gittim. Çocuk hastalandı, ben yalnız baktım. Sen hep çalışıyordun.

◾ Birlikte vakit geçirilmediğinde, sofrada yemek yenmediğinde; "nasıl daha iyi baba olabilirim" sorusu "nasıl daha iyi eş olabilirim" sorusu zihnimizde varsa, bunun fırsatını kollarız.

  • 6
  • 9
"Çocuğu olan onunla çocuklaşsın"
Çocuğu olan onunla çocuklaşsın

Saliha Erdim Hanımefendi:

◾ Bazı beyefendi kardeşlerim; bizzat şahit olduklarımdan yola çıkarak söylüyorum, şüphesiz hepsi böyle değiller. Hanımefendilerde de var beyefendilerde de. TV karşısına geç, bir tarafta telefon, elinde kumanda, yatana kadar böyledir. Ondan sonra da sustur şu çocukları, ödevlerini yaptırsana, niye eğitmiyorsun?

Bir dakika, nasıl yani, sen şimdi babasın, burada oturacaksın, Allah seni ailenin eğitiminden sorumlu tuttuğu halde sen, para getirmeyi sadece babalık ve eşlik yapmak zannedeceksin. Çocuğun ayağı takılıp düşse, eşini suçalayacaksın; bu çocuğu doğru eğitmiyorsun, sustursana diyeceksin ve babalık yaptığını zannedeceksin. Yok öyle bir dünya!

◾ Bedel ödemeden, uğraşmadan, planlı programlı bir hedefi maksadı olan çabalarla belli bir noktaya gelmek için gayret sarf etmeden, iyi bir şeyler asla ortaya çıkmayacaktır. Rastgele, tesadüfi, konfora dönük yaşamalarla oradan bir değer oluşturalamaz. Anneyle baba, çocuklarla oynamalı, çocuk taraflarını ortaya çıkarmalı, çocukla çocuk olmalı. Peygamberimiz (sav) "çocuğu olan onunla çocuklaşsın" buyuruyor. Biz asık suratlı olmayı baba, yedirip - giydirmeyi, dersine çalış diye sıkıştırmayı anne olmak gibi algıladığımızda ebetteki bocalarız.

  • 7
  • 9
"Eve geldiğimiz zaman şaşırdık, ne yapacağımızı bilemedik"
Eve geldiğimiz zaman şaşırdık, ne yapacağımızı bilemedik

Saliha Erdim Hanımefendi:

◾ Eve geldiğimiz zaman şaşırdık, ne yapacağımızı bilemedik çünkü bir şey yapma derdimiz çoğunlukla yoktu. Beyefendi kardeşim, eve geliyor, bulaşık yıkamaya laf ediyor, eşinin kıyafetine laf ediyor, çocukların gürültüsüne laf ediyor. Bu kadar şikayette çocuklar da huzursuz, hanımefendi de huzursuz. Hanımefendi, yardım bekliyor. Beyefendi elini sıcak sudan, soğuk suya sokmuyor. Yardım edenler de var, bu verdiğim örnekte böyle.

◾ Dolayısıyla bu sıkıntıyı nasıl atlatabiliriz diye sorunuz olmayınca, sorunu aramıza aldık. Sorunlar büyüdükçe büyüdü, aramız açıldı. Oysa yan yana gelseydik; bizim böyle bir sorunumuz var, bunu nasıl halledebiliriz? deseydik; sorunu önümüze alsaydık, daha kolay çözüm üretebilirdik.

◾ Mesela beyefendi kardeşim, ben erkeğim, benim dediğim olacak diyor ya ben o beyefendi kardeşime şunu teklif ediyorum. Gel, eşin hanımefendiyi çağır, çocuklarını çağır de ki; bizim böyle bir vakamız var, eve kilitlendik, hayatım sen ne olursa mutlu olursun? Ne olursa daha üretken olursun? Ne olursa kendini iyi hissedersin? Benden beklentin ne?

Çocuklar nasıl yapalım bu süreci, nasıl daha iyi geçirelim? Bu süreçten bir fayda bir hayır bir hikmet nasıl çıkaralım? Allah'ın bir muradı var, bize bir şey öğretiyor. Her olay bize bir şey öğretir. Eğer aklımızı kullanırsak, oradan ders alarak bu süreci daha kârlı daha faydalı daha hikmete dönük bir kazanımla bitirebiliriz. Bitirmiş olabilirdik şu anda yine daha iyiyiz mesela.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN