Arama

Ünlü düşünürlere göre intiharın sebepleri nelerdir?

Dünyada ortalama olarak her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunuyor; her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını yitiriyor. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılırken; WHO verilerine göre Türkiye'de her yüz kişiye düşen intihar ortalaması 8 kişi olarak tespit edildi. Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahip. Bu farklılık ise kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamaktan geçiyor. Peki ünlü düşünürler intiharı nasıl tanımladı, sebeplerini nasıl sıraladı?

  • 4
  • 17
4 farklı intihar türü
4 farklı intihar türü

Durkheim 4 farklı intihar türünün olduğunu savunur:

Egoist (bencil) intihar : Bireyin toplumsal çevresi ile bütünleşememesi sonucu oluşan intihardır. Bir anlamda bireyin toplumsal bağının zayıflaması ya da kopması, intihar eğilimini artırmaktadır.

Altruist (elcil) intihar: Bu intihar türü egoist intiharın zıddıdır. Kişinin toplumla bağının çok güçlü olmasından kaynaklanır. Burada birey, grup kuralları ve normları gereği intihar etmektedir. Örneğin, Hint kastlarında dul kalan kadının, kendisini cenaze ateşinde yakmasının beklenildiği ifade edilir.

Anomik (kuralsızlık) intiharı: Durkheim için anomik intihar, toplumdaki normların çözülmesinden kaynaklanan bir intihar türüdür. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, toplumu bir arada tutan kurallar (normlar) çözülür. İnsanların davranışlarında kullanabilecekleri ölçüt bulmaları güçleşir.

Fatalist (kaderci) intihar : Anomik intiharın zıddıdır; bireyin üzerinde baskı yapan kuralların katılığından kaynaklanır. Durkheim buna köleleri örnek verir.

  • 5
  • 17
Ünlü düşünürler intiharı nasıl tanımladı?
Ünlü düşünürler intiharı nasıl tanımladı?

İntihar olgusu ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen herkes, kendi bakış açısından hareket ederek bir tanım yapmaya çalışmıştır. Yani konuyla ilgilenen kişi sayısı kadar çeşitli intihar tanımları vardır. Fakat bu tanımların çoğu, dikkatlice bakıldığında, ya dar kapsamlı ya da tanım olamayacak kadar geniştir. Genel geçerliliği olabilecek bir tanıma ulaşabilmek için, olgunun çeşitli niteliklerine anlam kazandıracak noktalara temas etmek gerekir. Bu nedenle geçmişte yapılan tanımları inceleyerek ve bunların eksikliklerini vurgulayarak bir tanıma ulaşmak mümkündür.

Belçikalı bir astronom ve istatistikçi olan L. A. Quetelet, topladığı istatistiksel bulgulardaki sonuçlara bakarak, intiharı değişmez bir fenomen olarak, insan istem ve iradesi ile ilgili olmayan, adeta insanlığın ödemek zorunda olduğu bir borç olarak ele alır. Konuya bu şekilde soyut olarak yaklaşılırsa, felsefi anlamda bu tanımın doğruluğu savunulabilir. Çünkü intiharın nedenleri bütünü ile ortaya konulmazsa, sayıları gün geçtikçe hızla artan kurbanların bu borcu ödemeye devam edecekleri kaçınılmaz bir gerçektir.

Fakat, Quetelet'in yaptığı gibi, istatistiksel sonuçlardan böylesi yargılara ulaşmak bilimin uğraş alanı dışında kalır. Bu nedenle yukarıdaki gibi bir tanımda insanla ilgili bir konu olan intihar tanımlamasında insan öğesinin tanım dışı bırakılması, tanımın geçersizliğini ortaya koymaktadır.

Littre'ye göre intihar kendisini öldüren insanın eylemidir. Bu tanıma göreyse, kaza ile zehir içen bir kişinin ölümünü de intihar olarak değerlendirmek gerekir. İntihar konusunda uzmanlığı tartışılmaz kişilerden biri olan Durkheim ise Littre'nin tanımını eleştirerek belirli sınırlar çizer. Durkheim'a göre intihar, bir insanın, doğuracağı sonucu bilerek olumlu veya olumsuz bir eylemle doğrudan veya dolaylı olarak kendini ölüme sürüklemesidir. Böylece kaza sonucu olan ölümler tanım dışı bırakılmıştır.

Delmas ve Halbwachs, Durkheim'in tanımını geniş bulur. Çünkü, Durkheim tanımında intihar edenin ölüm niyetinden, ölüm kararından söz etmez. Halbwachs, onun tanımına "fedakârlık olmayan" ve "kasıtlı ölüm" kaydını koyar ve intiharı şöyle tanımlar: "Kendisini öldürmek niyetiyle olay kurbanı tarafından yapılan bir aksiyonun sonucu olan her tür ölüm intihardır". Delmas'a göre "intihar, aklı başında bir insanın yaşamakla ölmek arasında bir seçme yapabileceği halde, her türlü ahlak baskısı dışında ölümü seçip kendini öldürmesidir."

Psikoloji alanında söz sahibi olan Sigmund Freud ise intiharı önceleri özdeştirilmiş bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üzerine çevrilmesi olarak tanımlamıştır.

Schilder, Freud'un tanımını eksik bularak şöyle bir tanım yapar: "İntihar, bir diğer insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üzerine çevrilmesinin yanı sıra, sevgisini esirgeyen bir insanı cezalandırma veya onunla bir tür barış yapma isteğinin ve de aynı zamanda, baş edilemeyen güçlüklerden kaçışın anlatımıdır."

İntiharın akıl hastalıklarının tüm özelliklerini taşıdığına inanan Esquirol: "İnsan ancak delirdiğinde yaşamına kıyar; intihar edenler de delidirler." der. Nietzsche, Camus ve onları izleyenler intihar terminolojisini "hiçliğin hürriyeti" olarak betimlerler. Onlara göre her şey "hiçlik"tir. Onlar intihar eden kimsenin kendi varlık evrenini kesinlediğine inanır. Schopenhauer, insanın dünyaya gelmesini yadırgar, intiharın da çare olmadığını savunur.

Sartre da intiharın yaşamın "saçmalığa" batmasına neden olan bir "saçmalık" olduğuna inanır. O insanın hayatta lüzumsuz bir ihtiras olduğuna; adeta bir köşede terk edildiğini düşünür: "Sartre'nin varlıkbilimsel izlenimleri Heiddeger gibi görüngül olgusallığımıza acımasız bir saldırıdır. İnsan lüzumsuz bir ihtirastır. Kendini boşuna harcar. Saçma bir dünyada yaşayan insanın hayatı da saçmadır. İnsan dünyada suni ve iğreti olarak mevcuttur. İnsan kainatın bir köşesine atılmış ve adeta terk edilmiştir."

Meninger, intiharı notralize edilemeyen yıkıcı dürtülerin özbenliğe geri dönüşü olarak tanımlar. Süreğen bir kendilik yıkımından söz eder. Ringel, intihar eden bireylerde özel bir klinik tablonun varlığını savunmuştur. "Presuisidal Sendrom" dediği bu tablo, bireysel yetersizlik, umutsuzluk, olumsuz yargılar ve kişiler arası ilişkilerde içe çekilme halini içerir. Ölüm düşüncesi yoğunlaşır; intihar planları akla yerleştirilir. Ona göre, her insan yaşamının bir döneminde intiharı düşünmüştür. Bu düşünce de ruhsal hastalıktan kaynaklanır.

E. Schneidmann ise intiharı bireylerdeki çaresizliğe dayalı olarak ortaya çıkan elemin etkisine bağlar. Ona göre intihar bir tür kaçıştır. O, gereksinimlerin doyuma ulaşmadığı durumlarda çaresiz kalan bireyin acılarının çözümü için intihara başvurduğunu söyler. Delmas, intiharda önemli olanın insandaki ölüm isteği ve iradesi olduğunu söyleyerek gerçek intiharla, sözde intiharı birbirinden ayırmakla işe başlar. Ona göre, intihar determinizmi kesinlikle kişisel bir determinizmdir. Kişi, yaşama olanağı varken ölümü seçer. Bunda da aşırı sıkıntı önemli ölçüde etkilidir. O, her isteyen kimsenin intihar edemeyeceğini, intiharın ancak aşırı ölçüde heyecanlı kimselerde görülebileceğini ifade eder. Freud, intiharın tam bir açıklamasının yapılamayacağını belirttikten sonra intiharın bilimsel yönden çözülmediğini söyler. Ona göre, intiharda önemli ölçüde "anxiety" etkilidir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN