Ünlü düşünürlere göre intiharın sebepleri nelerdir?
Dünyada ortalama olarak her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunuyor; her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını yitiriyor. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılırken; WHO verilerine göre Türkiye'de her yüz kişiye düşen intihar ortalaması 8 kişi olarak tespit edildi. Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahip. Bu farklılık ise kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamaktan geçiyor. Peki ünlü düşünürler intiharı nasıl tanımladı, sebeplerini nasıl sıraladı?
Giriş Tarihi: 23.09.2019
09:08
Güncelleme Tarihi: 23.09.2019
10:43
Psikoloji alanında söz sahibi olan Sigmund Freud ise intiharı önceleri özdeştirilmiş bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üzerine çevrilmesi olarak tanımlamıştır.
Schilder , Freud'un tanımını eksik bularak şöyle bir tanım yapar: "İntihar, bir diğer insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üzerine çevrilmesinin yanı sıra, sevgisini esirgeyen bir insanı cezalandırma veya onunla bir tür barış yapma isteğinin ve de aynı zamanda, baş edilemeyen güçlüklerden kaçışın anlatımıdır."
İntiharın akıl hastalıklarının tüm özelliklerini taşıdığına inanan Esquirol : "İnsan ancak delirdiğinde yaşamına kıyar; intihar edenler de delidirler." der. Nietzsche , Camus ve onları izleyenler intihar terminolojisini "hiçliğin hürriyeti" olarak betimlerler. Onlara göre her şey "hiçlik"tir. Onlar intihar eden kimsenin kendi varlık evrenini kesinlediğine inanır. Schopenhauer , insanın dünyaya gelmesini yadırgar, intiharın da çare olmadığını savunur.
Sartre da intiharın yaşamın "saçmalığa" batmasına neden olan bir "saçmalık" olduğuna inanır. O insanın hayatta lüzumsuz bir ihtiras olduğuna; adeta bir köşede terk edildiğini düşünür: "Sartre'nin varlıkbilimsel izlenimleri Heiddeger gibi görüngül olgusallığımıza acımasız bir saldırıdır. İnsan lüzumsuz bir ihtirastır. Kendini boşuna harcar. Saçma bir dünyada yaşayan insanın hayatı da saçmadır. İnsan dünyada suni ve iğreti olarak mevcuttur. İnsan kainatın bir köşesine atılmış ve adeta terk edilmiştir."
Meninger , intiharı notralize edilemeyen yıkıcı dürtülerin özbenliğe geri dönüşü olarak tanımlar. Süreğen bir kendilik yıkımından söz eder. Ringel, intihar eden bireylerde özel bir klinik tablonun varlığını savunmuştur. "Presuisidal Sendrom" dediği bu tablo, bireysel yetersizlik, umutsuzluk, olumsuz yargılar ve kişiler arası ilişkilerde içe çekilme halini içerir. Ölüm düşüncesi yoğunlaşır; intihar planları akla yerleştirilir. Ona göre, her insan yaşamının bir döneminde intiharı düşünmüştür. Bu düşünce de ruhsal hastalıktan kaynaklanır.
E. Schneidmann ise intiharı bireylerdeki çaresizliğe dayalı olarak ortaya çıkan elemin etkisine bağlar. Ona göre intihar bir tür kaçıştır. O, gereksinimlerin doyuma ulaşmadığı durumlarda çaresiz kalan bireyin acılarının çözümü için intihara başvurduğunu söyler. Delmas , intiharda önemli olanın insandaki ölüm isteği ve iradesi olduğunu söyleyerek gerçek intiharla, sözde intiharı birbirinden ayırmakla işe başlar. Ona göre, intihar determinizmi kesinlikle kişisel bir determinizmdir. Kişi, yaşama olanağı varken ölümü seçer. Bunda da aşırı sıkıntı önemli ölçüde etkilidir. O, her isteyen kimsenin intihar edemeyeceğini, intiharın ancak aşırı ölçüde heyecanlı kimselerde görülebileceğini ifade eder. Freud , intiharın tam bir açıklamasının yapılamayacağını belirttikten sonra intiharın bilimsel yönden çözülmediğini söyler. Ona göre, intiharda önemli ölçüde "anxiety " etkilidir.
Edebiyatın yaşama tutunamayanları
Dünyanın önemli yazarlarından, Jack London , Stefan Zweig , Virginia Woolf, Ernest Hemingway, Sylvia Plath , gibi isimleri yaşadıkları olaylar, yalnızlık ve ruhsal çöküntüye dayanamayarak intihar etmiştir. İran edebiyatının büyük sanatçılarından Sadık Hidayet, "Gözlerimi geleceğe kapayıp; geçmişi unutmak istiyorum" diyerek Paris'teki evinde hava gazıyla intihar etmiştir.
Tanzimat döneminin en önemli gazetecilerinden ve eleştirmenlerinden Beşir Fuad'ın intiharı, bilinen en trajik intihardır. Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre gibi eserlerde de intihar kavramı işlenmiştir. İntihar sözcüğünün ilk defa 19. yüzyıl şairlerinden Âsaf'ın bir kasidesine redif olarak kullanıldığını görürüz. II. Meşrutiyet sonrasının en önemli isimlerinden Ziya Gökalp, fikrî buhranlarının da etkisiyle intihar girişiminde bulumuştur. İntiharı düşünen edebiyatçılardan biri de Sabahattin Ali'dir. Nabizâde Nazım'ın Zehra, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın çoğu eserinde, Fatma Aliye'nin, Muhâdarât isimli romanlarında intihar düşüncesi karakterlerin ruh dünyasında kesinlikle işlenmiştir.
İntihar eden roman karakterleri
William Shakespeare, Romeo ve Juliet
William Shakespeare'in Romeo ve Juliet adlı eserinde toplum baskısı ve birbirine düşman iki kabilenin kanunlarını aşamayan iki genç intiharı seçer. Shakespeare'in Othello adlı eserinde ise kıskançlık sonrası alınan yanlış bir kararla karısını öldüren Othello'nun gerçekleri öğrendikten sonra intihar etmesi anlatılır.
Goethe, Genç Werther’in Acıları
Goethe, Genç Werther'in Acıları
Goethe'nin bir zamanlar intihar salgını yaratan ve yıllarca yayınlanması yasaklanan ünlü eseri Genç Werther'in Acıları da dünyanın katı gerçekleriyle uyuşamayan hayalperest bir gencin ıstıraplarını konu edinir. Goethe'nin yaşadığı olaylardan esinlenerek kurguladığı bu romanın kahramanı Werther, Albert adında bir delikanlıyla nişanlı olan Lotte'ye âşık olur. Nişanlısının yokluğundan da yararlanarak Lotte'yle görüşür. Werther, kızın nişanlısının geri dönüp kızla evlenmesini ve bu ikilinin mutlu bir aile kurmalarını kaldıramayarak intihar eder.