Yeni takvim ve saat Müslüman halkı nasıl etkiledi?
Yaşam döngüsünü hissetmediğimiz anlar bütünüdür zaman. Çabuk geçtiği an ile ağır ve soğuk adımlarını hissettiğimiz an, gerçek zamanın ne demek olduğunun peşine düşürür bizi. Ancak işin tuhaf yanı, zamanı bölmek için oluşan ikilemler silsilesinde bulunuyor. Takvim ve saat sisteminin ülkemizde değişmesiyle hayatımızda neler oldu? Hangi değerleri yok ettik? Edebiyatımız bu durumları nasıl kaleme aldı? İşte, yabancı saatin hayatımıza girmesiyle istilanın en gizlisi ve tesirlisi…
Giriş Tarihi: 27.06.2019
17:35
Güncelleme Tarihi: 27.06.2019
18:08
Rumelihisarı'nda, Bey Camii'nin yanındaki muvakkithanede görevli olan saat meraklısı Tahsin Efendi, elinden her iş geldiği için konu komşunun yardımına koşan, özellikle bozulan saatlerin hazır elleri dokunur dokunmaz mucizevî bir şekilde işlemeye başladığı yaşlı bir adamdır. Pahalı ve nadir saatlerin başkenti olarak gördüğü İstanbul'a ara sıra değerli saatleri görmek için gider, müşterilerinin kendisine tamir için getirdikleri hâlis altından imal edilmiş, Avrupa'nın ünlü fabrikalarının markalarını taşıyan saatleri gördükçe böyle bir saate sahip olmayı hayal edermiş.
Saatlere öylesine tutkunmuş ki bütün vaktini, sıhhatini ve parasını onlara harcamış. Başkalarının yüzüne bile bakmayacakları, artık tamir edilemeyeceğine kanaat getirdikleri için sahiplerince elden çıkarılan, bir daha çalışmamak üzere durmuş eski saatleri toplar, biriktirirmiş. Fakir evi zamanla yeni ve eski, değerli ve değersiz, her biri farklı bir şekil ve heybette, bazıları çok tuhaf saatlerle dolup taşmış. Aşı boyalı ve kurt yenikli ahşap mahfazaları içinde, üzerlerinde eski harflerle London yazsa da çehreleri Müslüman'a benzeyen yer saatlerinden duvarlarda alafranga bir eda ile işleyip duran kısa rakkaslı ve guguklu saatlere kadar her türlü çalar saat...
Bütün kazancını yatırdığı bu saatlerin ileride çok para getireceğine ve yaşlılık günlerinde rahat edeceğine kendini inandıran Tahsin Efendi'nin en büyük derdi, uğraşa didine tamir ettiği saatlerin ayarlarını bir türlü tutturamamasıymış. Hiçbiri vaktinde çalmayan ve her biri başka bir zamanı gösteren bu saatleri tamir ve ayar etmekle ömür tüketirmiş. Gururuna dokunan bu başarısızlığı uzun süre gizlemiş ama nereye kadar?
Saatler onun için makine değil, âdeta birer canlı varlıkmış. Olmayan kadınları, kızları, oğulları gibi sevdiği saatlerinin hâlsizlikleri, yorgun, nezleli ve bronşitli sesleri yüzünden üzülüyor, onları tedavi edemediği için çaresiz kalmış bir babanın azabını yaşıyormuş. Sonunda saatlerin hasta seslerini ve ayarsızlıklarını zamanın bozukluğuna, fena gidişata bağlayan Tahsin Efendi'nin en büyük arzusu, "dünya kargaşa lığının bir remzi gibi duyduğu bu felâket"in sona ermesi ve bütün saatlerin "mübarek bir dakika içinde birleşerek saat başlarını hep birden, hep beraber çaldıklarını duymakmış!"
Bu mucizenin gerçekleştiğini göremeden hayata veda eden Tahsin Efendi'nin saatlerden ibaret olan terekesi hiç para etmemiş. Fakat mahalleli onu öteki dünyaya böyle meyus göndermek istemediği için anlamlı bir efsane üretmekte gecikmemiş. Abdülhak Şinasi, bu efsaneyi, "müşterek muhayyile"nin ona "bir hüsnü şahadet mahiyetinde lâyık bulduğu bu ölüm destanını" ayaklı bir gazete olan Hamamcı Necibe Hanım'ın ağzından anlatır: