Yeni takvim ve saat Müslüman halkı nasıl etkiledi?
Yaşam döngüsünü hissetmediğimiz anlar bütünüdür zaman. Çabuk geçtiği an ile ağır ve soğuk adımlarını hissettiğimiz an, gerçek zamanın ne demek olduğunun peşine düşürür bizi. Ancak işin tuhaf yanı, zamanı bölmek için oluşan ikilemler silsilesinde bulunuyor. Takvim ve saat sisteminin ülkemizde değişmesiyle hayatımızda neler oldu? Hangi değerleri yok ettik? Edebiyatımız bu durumları nasıl kaleme aldı? İşte, yabancı saatin hayatımıza girmesiyle istilanın en gizlisi ve tesirlisi…
Giriş Tarihi: 27.06.2019
17:35
Güncelleme Tarihi: 27.06.2019
18:08
Yahya Kemal, İstanbul'un fethinden söz ettiği bir yazısında "Takvimlerin de dini, imanı, vicdanı var." der. Ona göre mesela "Sene 857" deyince İslâm'ın İstanbul'a girişi hissedilir; bu tarihte anlı şanlı bir tınnet vardır. "Bir can çekişme, bir ufunet, bir günlük kokusu"nun hissedildiği 1453 rakamı telaffuz edilince de, tam aksine Bizans'ın düşüşü idrak edilir. "Bu rakamların biri Müslüman[dır], biri değil!"
Takvim ve saat sistemindeki değişiklik, dünyaya bakışımızda, hayat tarzımızda ve zaman idrakimizde köklü bir değişikliği, daha doğrusu değişiklik arzu ve iradesini temsil ediyordu. Hicrî takvim ay yılı esasına dayandığı için "sene-i devriye"ler hep başka günlerde ve mevsimlerde idrak edilir. Hiç şüphesiz, Hicrî takvim kusurlu bir takvimdi, fakat sene-i devriyeleri başka başka mevsimlerde yaşamak hayatımıza ayrı bir renk ve zenginlik kazandırırdı.
Ahmet Hâşim'e göre, yabancı saatin hayatımıza girişi 'istilaların en gizlisi ve en tesirlisi'ydi. Saatle zamanı ölçen âleti değil, zamanın kendisini, başka bir deyişle, zamanı idrak şeklimizi kasteden bu büyük şair, eskiden kendi hayat tarzımıza göre 'saat'lere ve 'gün'lere sahip olduğumuzu söylediği "Müslüman Saati" başlıklı güzel yazısında şöyle diyordu:
"Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ziyaları tayin ederdi. Madenden sağlam kapaklar altında mahfuz tutulan eski masum saatlerin yelkovanları yorgun böcek ayakları tarzında, güneşin sema üzerindeki seyriyle az çok münase betdâr bir hesaba tebaan, minenin rakamları üzerinde yürür ve sahiplerini, zamandan takribî bir sıhhatle haberdar ederlerdi. Ecnebi saati ibtilâsından evvel bu iklimde (...) bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uza nan yirmi dört saatlik 'gün' tanınmazdı. Ziyada başlayıp ziyada biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı."
Modern saatin kabulü ve ezanî saatin camilere, türbelere ve muvakkithanelere terk edilmesi, Hâşim'e göre, hayata bakış tarzımızı derin bir biçimde değiştirdi. Eski saatler babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği, hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş, kayıtsız ve dost saatlerdi.