Yeni takvim ve saat Müslüman halkı nasıl etkiledi?
Yaşam döngüsünü hissetmediğimiz anlar bütünüdür zaman. Çabuk geçtiği an ile ağır ve soğuk adımlarını hissettiğimiz an, gerçek zamanın ne demek olduğunun peşine düşürür bizi. Ancak işin tuhaf yanı, zamanı bölmek için oluşan ikilemler silsilesinde bulunuyor. Takvim ve saat sisteminin ülkemizde değişmesiyle hayatımızda neler oldu? Hangi değerleri yok ettik? Edebiyatımız bu durumları nasıl kaleme aldı? İşte, yabancı saatin hayatımıza girmesiyle istilanın en gizlisi ve tesirlisi…
Giriş Tarihi: 27.06.2019
17:35
Güncelleme Tarihi: 27.06.2019
18:08
Bütün kazancını yatırdığı bu saatlerin ileride çok para getireceğine ve yaşlılık günlerinde rahat edeceğine kendini inandıran Tahsin Efendi'nin en büyük derdi, uğraşa didine tamir ettiği saatlerin ayarlarını bir türlü tutturamamasıymış. Hiçbiri vaktinde çalmayan ve her biri başka bir zamanı gösteren bu saatleri tamir ve ayar etmekle ömür tüketirmiş. Gururuna dokunan bu başarısızlığı uzun süre gizlemiş ama nereye kadar?
Saatler onun için makine değil, âdeta birer canlı varlıkmış. Olmayan kadınları, kızları, oğulları gibi sevdiği saatlerinin hâlsizlikleri, yorgun, nezleli ve bronşitli sesleri yüzünden üzülüyor, onları tedavi edemediği için çaresiz kalmış bir babanın azabını yaşıyormuş. Sonunda saatlerin hasta seslerini ve ayarsızlıklarını zamanın bozukluğuna, fena gidişata bağlayan Tahsin Efendi'nin en büyük arzusu, "dünya kargaşa lığının bir remzi gibi duyduğu bu felâket"in sona ermesi ve bütün saatlerin "mübarek bir dakika içinde birleşerek saat başlarını hep birden, hep beraber çaldıklarını duymakmış!"
Bu mucizenin gerçekleştiğini göremeden hayata veda eden Tahsin Efendi'nin saatlerden ibaret olan terekesi hiç para etmemiş. Fakat mahalleli onu öteki dünyaya böyle meyus göndermek istemediği için anlamlı bir efsane üretmekte gecikmemiş. Abdülhak Şinasi, bu efsaneyi, "müşterek muhayyile"nin ona "bir hüsnü şahadet mahiyetinde lâyık bulduğu bu ölüm destanını" ayaklı bir gazete olan Hamamcı Necibe Hanım'ın ağzından anlatır:
"Nasıl, duymamış mıydık? Meğer zavallı Tahsin Efendi'nin, tam halet-i nezie gireceği anda, ne mübarek ve Allah'ın ne sevgili bir kulu olduğu malûm olmuştu. İşte, efendim, tam o can çekişmeğe başlarken, evin içinde kiler, etrafta ne kadar kırılmış durmuş saat varsa, Allah'ın büyüklüğü ile bunların hepsinin birden saniyesi saniye sine işlemeğe başladığını görmesinler mi? Bir de, saat başı gelip de, bütün o başıboş işleyen bozuk çalar saatlerin hep birden gürül gürül on ikiyi çalmağa başladığını duymasınlar mı?
Herkes evvelâ hayret içinde kalmış, sonra, Allah'ın rahmetini anlamışlar. Bütün ömrü boyunca beklediği bu muradına eren Tahsin Efendi de, yatağı içinden, bu hâdisenin kıymetini âtisini temin eden bir beşaret haberi gibi idrak etmiş! Keramet getiren saatlerin sesleri birbirinin içine giriyormuş ve Tahsin Efendi de bu saatlerin çok eski ve emektarlarından biriymiş gibi, son hırıltılı nefeslerini tam bu anda vermeğe başlayarak bütün ömründe beklediği bu ahengi doya doya gönlüne sindire sindire, derin bir haz içinde, bütün işlerinin düzeldiğini ve artık muradına erdiğini anlaya anlaya rahmet-i rahmana kavuşmuş!"
'Fahim Bey ve Biz'de de Fahim Bey'in karısı Saffet Hanım'ın saatlerle Tahsin Efendi'ninkine benzer bir ilişkisi vardır. Sinirli olduğu günlerde, büyük duvar saatlerinin işlerken çıkardıkları sesleri, hülyalarının tatlı birtakım vaatlerle mırıldanışları gibi değil, beynine vurulan çekiç ve tokmak sesleri gibi duyan hanımefendi, "başka günler ayar edip kurmaya o kadar itina ettiği bütün saatlerini, o sofadaki kuyruklu saati, o duvarda asılı çalar saatleri, o aynanın önündeki münebbihli saati ve hatta çok kere hırkasının üst mendil cebinde duran mineli, kıymetli hususî saatini, güya onlara bir ceza vermek ve onlardan intikam almak ister gibi kurmaz, onları durmuş oldukları meyus bir saniyede bırakırmış."