İslâm'ın beş şartından biridir hac. O da namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak gibi son aşamasını İslâmiyet'in teşkil ettiği tevhid dininin bir farizasıdır. İşte o kutsal yolculuğa ilişkin, Fikriyat.com yazarları duygu ve düşünce dünyamızı aydınlatan yazıları ile mukaddes yolculara ışık tutuyor.
Sevgili Peygamberimizin (sav) neredeyse her bir mekân ve her bir zaman diliminde çok mânidar bir niyaz ile Mevlâmıza yalvardığını görüyoruz.
Haccın manevi bereketinden istifade etmenin en güzel ve sağlam yolu, kişinin dilinde bu duaların, kalbinde de bu duaların oluşturduğu hissiyatın mevcut olmasıdır. Bunu başarabilen her bir hacı adayı için, yaşadığı günler, saatler ve anlar; tarifi imkânsız güzellikte hatıralar olarak nakşolunacaktır hafızasına…
Allah Teâlâ'nın, her yolcunun olmazsa olmaz şartıyla baktığı yol azığını, "en hayırlı azık" olarak nitelediği "takvâ" ile ilişkilendirmesi dikkat çekicidir.
Demek ki, hac yolculuğunda takvâ, kişinin her daim yanı başında durmalıdır. Peki, mümin takvâyı nasıl anlamalıdır? En özlü ifadesiyle takvâ, "kulun, kulluk bilincini; ruhunda, düşüncelerinde ve davranışlarında, düşünmesi, duyması ve yaşamasıdır." Bu duygu ve düşünceye sahip olan mümin, "müttaki"dir.
Yoksa, takvâyı sadece "Allah'tan korkmak" şeklinde düşünecek olursak, bu derin muhtevayı oldukça daraltmış oluruz.