🔶 Medine'de Peygamber (SAV) mescidinin hemen bitişiğinde üzeri hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik ve bu gölgeliği yuva bellemiş bir garip yürek. Ne ailesi ne malı vardı, O'nun (RA). Tek sermayesi Allah (CC) ve Resulü'ne (SAV) duyduğu derin muhabbetti. Bu muhabbet onun için dünya ve içindeki her şeyden çok daha değerliydi. Bu yüzden günlerini çok sevdiği Peygamberi'nin (SAV) yanında geçirirdi, hep. O'nun (SAV) her bir meclisine katılır, her bir sözüne dikkat kesilir ve büyük bir ilgiyle onu dinlerdi. Dinlemek, onun için asla pasif bir eylem değildi. Dinlemek, onun için kulaktan kalbe giden esaslı bir işti...
🔶 Nebi'ye (SAV) giden ve Peygamber (SAV) ait olan her bir söz bir anda adeta bir mücevher olur ve mahfazasında korunurdu. İşte bu mücevherleri korumaktı O'nun (RA) yegane meşgalesi. Böylelikle O (RA), aslında mücevherlere sahip bir fakir idi. İsmi mi? İslam'la tanışmadan evvel güneşin kulu derlerdi ona, İslam'dan sonra Rahman'ın kulu oldu. Abdulşems olan ismini Abdurrahman olarak değiştirmedi, sadece. Değişen dünyasıydı, bir de kedileri vardı çok sevip de kucağından indirmediği. O yüzden isminden çok künyesi ile bilinirdi. Kediler babası yani Ebû Hureyre (RA) de denirdi, ona kedilerine izafetle.
🔶 Ebû Hureyre (RA) Yemen'den gelip de Peygamber'e (SAV) iman ettiğinden beridir onsuz geçen yıllarına hayıflanarak onsuz geçen zamanların adeta acısını çıkararak hiç yanından ayrılmadı, çok sevdiği Resulü'nün (SAV)... İslam'dan uzak kaldığı yıllarını telafi etmek için adeta gecesini de gündüzünü de bu yola adadı.
🔶 Medine'de arkadaşlarının malı mülkü ilgilenmek zorunda oldukları hurma bahçeleri vardı. Muhacirler ise vakitlerini çoğunu çarşı, pazarda ticaretle geçirirlerdi. Allah Resulü'ne (SAV) en yakınlarından olan Hz. Ebubekir'in (RA) evi mescide uzak olduğu için Hz. Ömer'i (RA) de işleri meşgul ettiği için Peygamber (SAV) ile birlikte olma konusunda Ebû Hureyre (RA) kadar şanslı değillerdi. O (RA), Nebi'nin (SAV) hemen yanında suffede yaşar, O'nun (SAV) yanında bulunur. Karın tokluğuna onun yanından hiç ayrılmazdı. Çoğu zaman Peygamber'in (SAV) ikramlarıyla karnını doyurur, O'nun (SAV) sofrasından nasiplenirdi.
🔶 O'nunla (SAV) birlikte çoğu zaman aç gezerdi, Allah Resulü'nün (SAV) ikramları veya Müslümanların yardımları bulunmadığı vakit karnını doyurmaktan aciz kalır, açlıktan karnına taş dahi bağlardı. Hatta bir defasında açlıktan bayılmıştı da onu deli sanmışlardı. Deli değildi, divaneydi ancak kendini, dünyayı ve dünyalığı unutacak kadar çok severdi, Peygamber'i (SAV). Hayatını O'na (SAV) ve O'nun (SAV) mübarek sözlerine adayacak kadar O'nun (SAV) divanesiydi. Kendisini unutup da günlerce aç gezdiği vakitlerde Allah Resulü (SAV) onun halinden anlar ve O'nu (RA) hane-i saadete getirerek yemeğini onunla paylaşırdı.
🔶 Yine böyle açlığın dayanılmaz bir hâl aldığı zamanda Medine sokaklarına çıktı, Ebû Hureyre (RA). Amacı bir Müslüman kardeşinin derdini anlayıp da açlığını gidermesiydi. İşlek yollardan birinde durup oradan geçenlere bir ayet hakkında bir soru sormaya karar verdi. Soracağı ayeti herkesten çok bilmesine rağmen bu bahaneyle karnının doyurulmasını sağlayabilirdi, belki.
🔶 Arkadaşlarından biri evine çağırıp da ikramda bulunsa şu halde ona ne iyi gelecekti. Kafası bu düşüncelerle meşgulken birden Hz. Ebubekir'in (RA) geldiğini fark etti. Ona bir ayet hakkında soru sordu, ancak Ebubekir (RA) biraz konuşup gitti. Kendisini anlamamıştı, çaresiz boynunu büktü derken Hz. Ömer'in (RA) yaklaştığını gördü ona da aynı şekilde bir ayet sordu. Amacı belliydi, ancak Hz. Ömer (RA) de onun halinden anlamamış bir şeyler anlatıp gitmişti. Sonra Resululah (SAV) görüldü, O'nun (RA) halinden anlamıştı ve ona tatlı tatlı gülümseyerek "Hadi benimle gel dedi." Birlikte Allah Resulü'nün (SAV) evine gittiler.
🔶 Ebû Hureyre (RA) mahcup bir eda ile eve girmek için izin istedi. Girmesini söyledi, Nebi (SAV). Evdeyse sadece bir tas süt bulunmaktaydı. Resulü Ekrem (SAV) süte baktıktan sonra Ebû Hureyre'ye (RA) suffeye gidip orada kim varsa çağırmasını istedi. Allah Resulü (SAV), evinde bulunan yiyecekleri her zaman İslam'ın misafirleri dediği suffe talebeleriyle paylaşırdı, anlaşılan bugün de onlara bu sütten verecekti. Ancak açlıktan kıvranan Ebû Hureyre (RA), bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. "Bir tas süt onca kişiye nasıl yetecek hele ki ben bu kadar açken." diye içinden geçirdi. Birazcık güç toplayabilmek için o süte en çok kendisinin ihtiyacı olduğu düşüncesiyle istemeyerek de olsa arkadaşlarını çağırmaya gitti. Biraz sonra herkes hane-i saadetteki yerini aldı.
🔶 Allah Resulü (SAV) Ebû Hureyre'ye (RA) sırayla arkadaşlarına kaptaki sütü ikram etmesini söyledi. Ebû Hureyre (RA) arkadaşlarına sütü uzattığında her biri kana kana ondan içiyor, bir diğerine veriyordu. O da aynı şekilde doyuncaya kadar sütten içiyor; yanındakini uzatıyordu. Bu şekilde sonuncu arkadaşı da sütten içmiş ve Ebu Hureyre (RA) kapı içindeki sütle birlikte Allah Resulü'ne (SAV) iade etmişti.
🔶 Resulü Ekrem (SAV) ise kabı aldıktan sonra gülümseyerek ona "Senle ben kaldık, hadi otur sen de iç." demişti. Ebû Hureyre (RA) sütü almış doyuncaya kadar içmişti. Resulullah (SAV) biraz daha içmesini söylemiş o da devam etmişti. Ta ki artık içecek hâli kalmamış ve Allah Resulü (SAV) dönerek "Seni hak dini olarak gönderen Allah'a (CC) yemin olsun ki içecek yerim kalmadı." demişti. Bunun üzerine Resulullah (SAV), Allah'a (SAV) hamd edip besmele çekerek kalan sütü içmişti.
🔶 Peygamber'in (SAV) sofrasında sadece mide değil kalbi de doyardı ve Ebû Hureyre 'nin (RA) kalbi, onun muhabbetinden en çok nasiplenenler arasındaydı. Her şeyden geçip dünyadan yüz çevirip de her anını ona, onun mübarek sözlerine ayırmak ona nasip olmuştu. Öyle ki gündüzleri Peygamberi'nin (SAV) yanından ayrılmayan Ebû Hureyre (RA) gecesini de üçe ayırır. Bir kısmında namaz kılar, bir kısmında uyur, kalanında da Allah Resulü'nün (SAV) sözlerini müzakere ederdi.
🔶 O'nun (RA) en büyük varlığı hafızasını işlediği her biri birbirinden değerli olan Allah Resulü (SAV) mübarek sözleriydi. O'nun (SAV) vefatından sonra da Ebû Hureyre (RA), Peygamber (SAV) mescidinde hadisleri nakletmeye devam etti. Çok sevdiği Peygamber (SAV) ile hangi güzel anısı gözünde canlanırdı, bilinmez. Mescid-i Nebevi'de hadis naklederken Ebû Hureyre (RA) gözyaşlarına hiç hakim olamazdı.