Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Eylül 3, 2018
İslâm’ın tarihe bakışı

Tarihten gereken ve beklenen faydanın sağlanabilmesi bu ilmin sağlıklı ve eksiksiz bir tarifinin yapılmasına bağlıdır. Tarih ilmini insanlığın yararına sunabilmek veya toplumları bu ilimden yararlandırabilmek, bu ilmi tam anlamıyla kavramakla mümkündür. Tarih ilmi insanoğlunun zaman birimine ihtiyaç duymasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar kişisel yaşamayı sürdürebilmek için toplumsal yaşamayı da gerekli görünce zaman birimine ihtiyaç duymuştur. Zaman birimi de toplu halde yaşamanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Tarih zaman olgusuyla tespit edilir. Bu da ay ve güneş sisteminin nasıl meydana geldiğinin bilgisine kavuşmakla elde edilmiş bir bilgidir.

İslam ümmeti olarak tarihte oluşturduğumuz medeniyet ve elde ettiğimiz ilmi düzeye yeniden kavuşup İslam medeniyetini yeniden ihya edebilmek, bu medeniyetin çöküşünde yaptığımız ihmalleri ve yanlışlıkları ve bu alanlardaki zaaflarımızı çok iyi tespit edebilmek için tarihimizi yeniden sağlıklı bir şekilde okuyup yorumlamamıza bağlıdır. Onun için öncelikle tarih ilminin tarifini doğruya en yakın bir şekilde gerekli tüm kural ve ölçüleriyle yapmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.

"Tarih insanlık hayatında meydana gelen olayların bütünü olduğu gibi aynı zamanda bu olup biten olayların tümünün belirli bir düzen ve te'lif anlayışıyla ifade edilmesidir." Bu ifadeleri açarsak; "Tarih insanlık hayatında meydana gelen olayların bütünüdür" derken insanların eylemleri ve insanlarla ilgili olayları kastediyoruz. "Bu olayların tümünün bir düzen ve te'lif anlayışıyla ifade edilmesidir" derken de tarihin tamamen insanların fiilleri olduğu kastedilmektedir. Çünkü olup biten her şeyin kesin olarak te'lif edilip yazılması ve tarihi bilgiler arasına girmesi mümkün değildir. Ama gerek olup bitenler gerekse olduktan sonra tespit edilip kaleme alınan tarih insanlığın eseri ve fiilleridir. Olayları da yapan, bu olayları da bir düzen içinde kaleme alan odur. Dolayısıyla "tarih nedir?" diye sorulacak bir soruya verilecek genel bir cevap şöyle olabilir:

"Tarih geçmişin bilgisini sistemli bir şekilde günümüze aktaran bir ilimdir. Geçmişte kalan ve bütün beşeriyeti ilgilendiren olayların hikayelerinden ibarettir." Aynı türden olan olayların bir araya gelerek belli kanun ve prensipler dahilinde bu kanun ve prensiplerden elde edilen sonuçlarla olayların nasıl meydana geldiğini kavramamıza yardımcı olan bir ilimdir. Tarih olaylar zinciri demektir. Geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan geçmiştekilerin yaşadıkları hayat ile ilgili bilgilerdir. Tarih ümmetlerin geçmişi ile ilgili bilgiler yığını olup, toplumların bugününü anlamaya yarayan bir araç, geleceklerini daha güzel görmeye imkan veren bir disiplindir. Tarih geçmişte meydana gelen olaylar hakkında sözlü ve yazılı olarak bize intikal eden belgeler ilmidir. Geçmiş ile günümüz arasında kurulan bir diyalog, geçmişin ve bugünün olaylarını, insanlığın tecrübe ve kabiliyetlerini inceleyen bir ilimdir.

Önce olaylar meydana gelir sonra bu olaylar şahitleri tarafından sözlü anlatımla dile getirilir ve ardından bu anlatımlar çeşitli yollarla belge olacak şekilde kaleme dökülür. Bu bilgiler bazen bir sikke üzerinde, bazen bir sarayın kapısındaki bir kitabede, bazen bir mabedin duvarındaki kayıtlarda, bazen de bir sarayda veya ilim adamlarının evlerinde geriye bırakılan yazılı bilgi ve belgelerdir. Zamanla bu kalıntıların korunması, bilgi ve belgelerin yazılması veya derlenmesi olayı gerçekleşir. Bu işlemin yapılmasına da tarih yazıcılığı adını veriyoruz. Kısaca tarih: "bir kuşaktan diğer kuşağa intikal eden bilgi ve olayların hikayeleridir." Bu intikal işini de tarihçiler yüklenir. Her hal-ü kârda tarih insanın eylemleridir. Diğer bir tabirle bir olayın tarihî bir olay olduğunu söyleyebilmek için insan ile ilgili veya insanı ilgilendiren bir olay olmalıdır.

İşte insanlığın yaşayıp da geride bıraktığı olayları ve bu olayların bıraktığı maddi izler ve belgelerin incelenmesi, tasnifi, yorumlanması ve bütün bunların yazıya dökülmesi tarih yazıcılığını ortaya çıkarmıştır. Olayları araştırmak, gerçekleri ortaya çıkarmak ve mazide yaşananları bütün boyutlarıyla ele alıp yazmak, bilimsel bir tasnif ve belli ilkeler ve kanunlar çerçevesinde gerçekleştirildiğine göre bu bir ilim olup buna tarih ilmi adı verilmiştir. Bu ilim hayal ve felsefi düşünceler üzerinde değil, bizzat yaşanan ve müşahede edilen olaylar üzerine bina edilmiş bir ilimdir. Olayların yakından izlenmesi, incelenmesi, yorumlanması ve felsefi boyutunun ele alınması, aralarında bağ kurularak tarihçi tarafından dikkatle incelenip yazılması olayı gerçekleşir. Tarihçilik ve tarih yazıcılığı da böyle ortaya çıkmıştır.

Yer küresinde yaratılan ilk insan ve ilk uyarıcı peygamber Hz. Adem'den bugüne kadar gelen ve kıyamete kadar devam edecek olan Ademoğullarının hayatında yaşanan olaylar "insanlığın biyografisi" olarak tarihi oluşturmaktadır. Tarih, gelip geçmiş ümmetlerin nerede, ne zaman, hangi olayı nasıl yaşadıklarını, toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini ele alıp daha sonraki nesillere ibret alsınlar ve düşülen hatalara tekrar düşmesinler diye derlenen bilgilerdir. Onun için tarih masal değildir. Meydana gelen olayları bir hikaye üslûbu içinde anlatmaz. Olayların sosyal, ekonomik, hukuki ve psikolojik yanlarını ele alıp sebep ve sonuçlarıyla değerlendirir. Olayların geçmişte yaşanıp gitmesi ile unutulup yok olmasına müsaade edilmeden yaşanan hadiseler, ifade ettiğimiz çerçevede ele alınmış ve geçmişte bıraktığı izlerle günümüzde bunların yorumlanıp bunlardan dersler çıkarılması için tasnif edilmiş ve insanlığın istifadesine sunulmuştur. Dolayısıyla tarihi daha sonraki nesillere aktarırken insanların inançlarını, hukuk anlayışlarını, dini ve sosyal hayatlarını, yönetim biçimlerini göz önünde bulundurarak anlatmak gerekir. Tarihin konusu geçmişte kalan olayları ve bunların yorumu ile ilgili olmasına rağmen bu yorumlardan çıkarılan hükümler sadece geçmiş olaylarla sınırlı değildir. Bu yorumlar içinde yaşanılan dönem ile geleceği de kapsamaktadır. Yorumcu tarih anlayışı insanı tanıma, onu yönlendirme ve geleceğini denetleme kaynaklarından birisidir.

Tarih kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de geçmediği bilinmektedir. Her ne kadar bizzat "tarih" sözcüğünün Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)'in hadislerinde de yer almadığı ifade edilse de eskiden meydana gelmiş olaylar hakkında aktarılan bilgi anlamında "rivayet" kelimesinin asr-ı saadette çok kullanıldığı ve bilindiği hususu da bir gerçektir. Kur'an, "Allah'ın günleri" deyimini insan bilgisinin üçüncü kaynağı olan tarih anlamında kullanmıştır. Hz. Peygamber'in de "sizden önceki toplumlarda şöyle bir olay olmuştur" diye anlatımda bulunduğunu biliyoruz. Bu da tarihten ibret alınması için Rasulullah'ın mazideki olayları bize aktarmasıdır ki tarih budur.

Konuya devam edeceğiz…

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN