Hz. Peygamber 'Bilen (öğreten) ol, öğrenen ol, bir de bu ikisini seven ol; öteki şeytandır' buyurdu. Bu hadis-i şerif İslam cemiyetinde bilgi ve alimlere sevgi ve saygının yaygınlaşması kadar kitabın, kalemin ve kağıdın muteber nesneler sayılmasının ilkesi olmuştur. Büyük ahlakçılar arasında sırf yazılı bir kağıda hürmet vesilesiyle velayet derecesine mazhar olan insanlar ile -menkıbevi bir anlatımda- duvardaki Mushaf-ı Şerif'e hürmet ederek uykusuz sabahlayan Osman Gazi aynı kaynaktan beslenen örnekler olarak yer etmiştir belleklerimize. Sevmek ile onun davranış şekli olan hürmet hiç kuşkusuz bir kabiliyet emaresidir: neyi seviyorsak kabiliyetimiz ona dönüktür ve gerçekte herkes kendi kabiliyetine aşıktır. Sevdiğimiz ile aramızda yakınlık ve benzeşme bulunduğu için onu seviyoruz; aslında onun üzerinden kendimizi seviyoruz. 'İnsan sevdiğidir!' sadece sonuçta varılan hali anlatmaz, başta da geçerli bir ilkedir. Hz. Peygamber 'Kişi sevdiğiyle beraberdir' ve 'Kişi dostunun dini üzeredir' derken seven ile sevilen arasındaki bu derin irtibata dikkatimizi çekmiştir; bu, hem bir ikaz hem de müjdedir. İnsanın kendini tanımasının en açık yollarından birisi sevdiği şeyler veya kişileri bir ayna addederek 'sevdiğinin aynasında' kendine bakmasıdır. Kabiliyet imkan bulunca bilfiil görünerek saklı hazineyi izhar eder. Her bir insanın 'kenz-i mahfi'den nasibi vardır. İnsan için saadet ve kemal hali budur: kabiliyet zuhura merbuttur. Kabiliyet imkan bulamadığında dağınık ilgilerde zayıf formlardan beslenerek kendini muhafaza eder. 'Kursakta kalan' kabiliyetin kendini tatmin edebildiği en alt seviyeyi anlatır. Hobilerimiz ortaya çıkma imkanı bulamamış veya ihmale unutulmuş kabiliyetlerimize verdiğimiz teselli mükafatıdır.
Bilgiyi sevmenin göstergelerinden birisi kitap almak, okur-yazarların ürünlerini takip etmek, kütüphane oluşturmaktır. Hemen her toplumda okunduğundan daha çok kitap satılır. Kitabın satılması ile okunması ayrı süreçlerde değerlendirilecek hususlardır: Kitapların baskı tarzı, satılabilir olmaları için özenle hazırlanan kapakları, tercih edilen kağıtlar vs. bu olguya işaret eder. Geçmişte ve günümüzde bir çok insan okumasa bile kitaplarla evlerini kütüphane haline getirmiş, hiç aşina olmadığı kitabı satın alarak o dünyanın içinde yer almak istemiştir. Hiç kuşkusuz kitap sevgisi de insanın kabiliyetin hangi yöne olduğunu gösterir. Kitabı sevmek bir kabiliyet göstergesidir. Müslüman toplumlarda 'kitap satın almak' sevap işlerden sayılır. Bu anlayışın modernleşme sürecinde de varlığını sürdürdüğüne şahit oluruz. İnsanların sanatsal ürünlerle ilgilenmesi, ev ve işyerlerini onlarla süslemiş anlaşılır bir durumdur. Hemen bütün dönemlerde sanat ürünleri bilime göre daha çok himayeye mazhardı; bilim tarihçisi Taşköprülüzade Osmanlı toplumunda şiire ve sanata gösterilen ilginin bilimden esirgenmesini eleştirmişti.
Osmanlı toplumunda imkan ve servet sahiplerinin tedarik ettiği eserleri havi kıymetli kütüphaneler büyük kütüphanelerde vakfedenlerin isimleri altında hizmet vermektedir. Günümüzde de pek çok insan amatör bir uğraş şeklinde özel kütüphane oluşturuyor, zengin kitaplıkları evlerinde muhafaza ediyor. Hiç kuşkusuz bu kitap sevgisi, hadis-i şerifte beyan edilen 'bilgiyi seven' olmak iradesinden beslenen dini ve ahlaki bir erdemdir. Amatör bir ilgiyle kitap toplayan bu insanlar, muhtemelen imkan oluşmadığı için bazen başka nedenlerle kabiliyetlerini istedikleri yönde geliştirmemiş; daha sonra kabiliyet kendine bir yol aramış, su yolunu bulmuş, 'saklı hazine'yi izhar etmiştir. En müessir dua gizli dua, yani kabiliyetin duasıdır.
SADAKA-İ CARİYE SÜNNETİNİN İHYASI: ÖZEL KÜTÜPHANELERİN HİZMETE AÇILMASI
Hz. Peygamber bir hadis-i şerifinde ölen insanın amel defterinin kapanacağını ve geride üç hayrın devam edeceğini buyurdu. Bunlar, insanlara hizmet eden bilgi, sadaka-i cariye, yani devam eden hayırlar ve salih evlattır. Hadis-i şerifin bu özel kütüphaneler bağlamında yeniden hatırlanmasına ihtiyaç vardır. Büyük bir emek ve hürmet duygusuyla tedarik edilmiş özel kütüphaneler 'sadaka-i cariye' ve 'yararlanılan ilim' kapsamındaki hayırlar arasında değerlendirilir. Okuma Evleri gündeme gelmişken, yapılması gereken işlerden birisi özel kütüphanelerin hizmete sunulması için alt yapı çalışmaları yapmaktır. Evlerdeki zengin kütüphaneler için uygun projeler hazırlayarak kitapların geniş kesimlere ve özellikle talebelere açılması teşvik edilmelidir. Bir kitap okunduğunda değer taşıyabilir; kitap stoklamak, yıllarca yüzüne bakılmadan bir kitabı bekletmek, hayrı ve sadakayı atıl haline getirmekten başka bir anlam taşımaz. Bu amaçla belediyeler ve ilgili kurumlar özel kütüphane sahiplerine teklifler hazırlayarak kitapların ilgililere ulaşmasına hizmet etmelidir. Bazı büyük kütüphanelerde özel koleksiyonlara yer verilmektedir; ancak büyük bir kütüphanede zaten bulunabilecek kitapları oraya bağışlamak uygun görünmüyordur. Halbuki bir mahalleye açılacak okuma evi daha cazip gelebilir. Okuma evlerine ise kitaplarını bağışlayan veya vakfeden hayır sahiplerinin isimleri verilerek bir hayrın devamı teminat altına alınmış olur. 'Kim bir hayra delalet ederse onu payanlar gibi sevap alır.'