Dilimizde 'şeriat' hakkında bilinen en yaygın deyimin 'şeriatın kestiği parmak acımaz' olması biraz gariptir. İnsanlık için en geniş rahmet olabilecek bir kapıyı böyle bir deyimle belleğe yerleştirmek, ciddi bir dikkat kaymasına yol açmış, şeriat denilince kuralı, kural denilince de cezayı hatırlamamıza hizmet etmiş olabilir. Bununla birlikte deyimde yine de bir zarafet, incelik, Allah'a teslimiyet ve rıza fikri de saklanmıştır. Çünkü deyim, daha ağır bir ceza olan el kesmeyi 'parmak kesmek' şeklinde yorumlayarak ilahi kurallar karşısında teslimiyeti, kaçmama cesaretini ve sabrı talim eder. Öte yandan kesilen parmağın acımaması ise cesaret, rıza ve teslimiyetin zarif ifadesidir. Herhalükarda bu deyim veya başka sözlerle şeriat ile kurallar, bilhassa da cezalar arasında bir ilişki kurulmuş olması üzerinde dikkatle düşünmek gerekir.
Gerçekte 'şeriat' denilince akla gelmesi gereken ilk şey, kolaylık, rahatlık ve genişlik, bütün bunların nedeni olan sonsuz merhamet olabilirdi. Her şeyden önce şeriat yol anlamı taşıyan bir kelimedir. Dinde yol anlamı taşıyan bir çok kelime vardır, bunu biliyoruz. Bunun nedeni dünyanın bir menzil, insan hayatının ise birçok menzilden oluşan uzun ve çetrefilli bir yolculuk olarak telakki edilmiş olmasıdır. Bu itibarla dünya o uzun yolculuğun sadece bir durağı, birçok menzilinden sadece bir menzilidir. O zaman şeriat, yol anlamıyla dinin ana ruhunu temsil eden kurucu bir kavramdır. Üstelik bu yol, din ve ahlak içinde karşılaştığımız özel ve dar yollardan ayrı olarak 'geniş yol/cadde' demektir. Şeriatın rahmet ve kolaylıkla özdeşleşmesi gereken yeri tam da burasıdır. 'En geniş yol' herkesin gidebildiği ve her insanın dahil olabileceği yol demektir.
Şeriat: Herkesin yürüyebileceği kadar genişlikte bir yol!
Şeriat dinin her bakımdan en kolay yorumu, kuralların en yumuşağı, her insanın yerine getirebileceği genel standardı temsil eder. Bu itibarla şeriatın geniş cadde anlamına gelmesi dikkate değer bir tanımlama olmalıdır. Geniş cadde üzerinde herkes yürüyebilir (Ehl-i sünnet için tek ilke hidayete mazhar olmak ilkesidir): Bu 'herkes', ırk, kabiliyet, sınıf, zaman ve mekan ayrımı yapmadan bütün akıl ve bedence yeterlilik sahiplerini kapsar. Söz konusu insanlardan birisi herhangi bir nedenle yapmak veya yapmamak şeklindeki bir hükmü yerine getiremiyorsa, meşru bir şekilde mazeretlidir. Şeriatın galiba en hoş tabirlerinden birisi mazur veya mazeretli tabiridir. Birçok insan çeşitli gerekçelerle geçici veya kalıcı olmak üzere mazeretlidir. Mazeret hükmü erteletse veya tamamen ortadan kaldırsa bile insanı caddeden çıkartmaz. Binaenaleyh müminlerin bir kısmı yaparak-terk ederek caddede yürürken bir kısmı mazeretli olarak onları seyrederek yürür, hiçbir şey yapmaya ihtiyaç olmaz, kimsenin ötekine bir üstünlüğü olmaz. Bu itibarla şeriat bütün dindarlar arasında mutlak eşitlik ilkesidir; kapıdan giren her insan şu veya bu şekilde eşit kabul edilir. Vakıa şeriatı en geniş cadde haline getiren nedenlerden birisi de budur. Bu meyanda Mutezile kelamcıları ile Ehl-i sünnet arasındaki görüş ayrılığı caddeye itibarını vermekle ilgilidir. Mutezile caddede bulunmayı velayetin yeter ve lazım sebebi sayarken Ehl-i sünnet buna iştirak etmekle birlikte caddenin özel yollarında yürüyen insanların nail olabileceği başka ihsanları da dikkate alır. Bu durumda onlar, genel velilikten özel veliliği istinbat edebilecek bir bakış açısı ortaya koyarlar. Öyle veya böyle, her insanı necata taşıyan şey, şeriat caddesidir.
Caddenin rahmet ve kolaylık olması yürüyenlerin çokluğuyla doğrudan ilgilidir: Bir yerde ne kadar çok insan yürürse, kurallar onlara göre belirlenir, onlara göre hafifler. 'Kervanın reisi arda kalan' ise kervanın bereketi de arda kalanı beklemektir.
Şeriatın kolaylığı her şeyi ilkece mubah saymasıyla ilgilidir. Eşyada asıl olan şey ibaha yani mubah olmaktır. Bu ilke bütün hükümlerde dikkate alınabilecek genel bir ilkedir. Böyle olunca kurallar, yasaklar ve emirler, özel durumlarda ortaya çıkan istisnai haller iken aslolan serbestliktir: Kural istisnadır.
İslam'ın çevresindeki köklü gelenekleri dikkate alınca, şeriatın emir ve yasaklarının ideal bir insan yetiştirmek için yeterli gelemezdi (Örnek olarak aylarca aç kalan insanlara mukabil orucu düşünebiliriz). Şeriatın yani ana caddenin kuralları sıradan insan için düşünülmüş, kolay ve basitlik ilkesiyle belirlenmiş kurallardır. Buna rağmen şeriat insanı velayete ve necata taşıyabilir. Neden? Çünkü şeriat kurallarının zorluğu veya büyüklüğü ile veya insanın gayretiyle değil, ilkesel bir değişim ile insanı dönüştürür. Bu ilke insanın mülkiyet fikrini temelden değiştirerek onu Allah'a bağlamasıdır. Şeriat üzerinde düşünürken akla gelmesi gereken en temel mesele, mülkiyet telakkisindeki değişimdir. Şeriatı kadim veya modern bilhassa toplumsal geleneklerden ayrıştıran şey de mülkiyeti Allah'a bırakarak hayatı bir emanet olarak görmeyi telkin ve talim etmesidir. İşte insanı dönüştüren şey bu emanet bilincidir ve bu bilinç şeriatın ilkesidir (besmele bu değişimi ifade eder gerçekte). Mülkiyetteki değişim şeriatta iman ile anlatılır. Allah'a iman etmek güç, kuvvet ve iktidar sahibi olarak O'na inanmak, gücü ve kudreti kendinde ve bağlı olduğun cemiyette görmemek demektir. İbadetler ise mülkiyetteki bu değişimin ve emanet inancının bir göstergesidir.
Ekrem Demirli