Arama

Ekrem Demirli
Eylül 19, 2022
Emanet Telakkisi ve Cezalar

Emanet ve Cezalar

Birisi size mutlak ve değişmez bir yasa olarak 'şeriat kısası emreder' dediğinde, 'namaz kılmayın, çünkü Allah namaza yaklaşmayın' demiş gibi ayet-i kerimeyi noksan okuduğunu düşünün. Şeriatın ruhunu belirleyen 'emanet' telakkisi yasaların ana fikrini belirler, her kuralı ve her yasayı önceki geleneklere göre temelli bir şekilde dönüştürür, ona yeni bir istikamet çizer. Bu değişimin gözüktüğü en iyi alanlardan birisi kısas, yani nahak yere öldürülenin mukabilinde katilin -sadece onun- öldürülmesidir. Kur'an-ı Kerim'de; 'Kısasta sizin için hayat vardır' denilir. Ayet-i kerimeyi bu şekilde okuyan birçok insan için katilin suçunun cezası mutlaka kısas olmalıdır. Bu konuda geri adım atmak veya gevşek davranmak, şeriata karşı işlenmiş bir suçtur. Günümüzde dünyanın bir bölümünde idam cezaları hukuka ve ahlaka uygun görülmemiş, bu cezaların değiştirilmesi arzu edilmiştir. Böyle tartışmalar ülkemizde ortaya çıktığında mütedeyyin kesimler genellikle idam cezasından yana tavır alırken zihinlerinin arka planında sürekli aynı gerekçe bulunmuştur.

Halbuki kısastan söz eden ayet-i kerimenin tümü okunduğunda, zihnimizde asırlardan beri yerleşmiş kanaatin değişeceği muhtemeldir. Kelamın devamında; 'Kim (öldüren) kardeşini affederse, bu, daha hayırlıdır' denilir.

Kan davası mı iyi korur, kısas mı: Din toplumu tehlikeye açmış olabilir mi?

Kısasın hangi cezanın yerine ikame edildiği kadar cezanın hemen yanında affın zikredilmesi dinin gelenekleri hangi istikamette dönüştürmek istediğini anlamamız bakımından iyi bir örnektir. Kısasın hangi cezanın yerine ikame edildiğini hatırlayarak başlayalım: Kısas kan davalarının, yıllar, bazen on yıllarca süren intikam savaşlarının yerine getirilmiş görece daha basit ve caydırıcılığı -kan davalarına göre- daha az olan bir cezadır. Ana fikri ise hayatın korunması kadar suçların bireyselliği ve hepsinden önemlisi suçlar karşısında insanların eşitliğidir.

Birinci yönden kısasa bakacak olursak, kısas kan davasının yerine getirilen daha az caydırıcı bir cezadır. Kan davası bilhassa kabile örfünün geçerli olduğu yerlerde sınırlarına ve sorumlularına bakılmadan güdülen bir intikam davasıdır. Kan davasının bu yanı yani herhangi bir sınır ve sorumlu ayrımı yapmadan suçun işlendiği kabilenin bütün üyelerinin hedef olarak seçilmesi, uygun bir güvenlik aracı teşkil etmiş olmalıdır. Buna bir tür 'müteselsil kefalet' tarzıyla kabilenin birbirini kontrolü diyebiliriz. Çünkü böyle bir durumda kabilenin ortak aklı bireyleri sorumluluk altında tutacak, herkes ötekinin hayat hakkını dikkate alarak sorumlu ve dikkatli davranacaktır; en azından kendi ailesini daha çok düşünmek zorunda kalacaktır. Çünkü içlerinden birisinin işleyeceği suç, müşterek olarak ötekilerin hayatını da tehlikeye atacak, bu durumda bir suçlu bütün kabileyi hedef haline getirecektir. Böyle bir durumda bir kabile öteki kabile karşısında daha dikkatli davranır, bu tutum ise toplumu koruyan geniş bir kontrol sistemine dönüşür. Din önce bu ortak suç anlayışını değiştirerek 'her suçlu kendi suçunu kendi çeker' diye bir ilkeyle müteselsil kefaleti ortadan kaldırdı. Bu meyanda dinin sorumlulukları bireyselleştirme ilkesi -eski düzeni mağara sayarsak- mağaradan çıkmanın en önemli merhalesi olabilir. Fakat öldürme söz konusu olduğunda kabilenin ortak sorumluluk duygusunun ortadan kalkması öldürme fiilini daha kolay hale getirir, toplum görece daha güvensiz hale düşebilirdi. Öldüren kişi mutlaka emindir ki, suçu nedeniyle sadece kendisi cezalandırılacak, ailesi veya başka kişiler onun suçunun cezasını çekmeyecek, onlar hukuk tarafından dikkatle korunacaklardır. Din suçu bireyselleştirmekle insanı toplumsal örf ve gelenek mağarasından çıkartmak istemiş fakat işi burada bırakmamış, iki önemli değişim daha ortaya koymuştur:

Bunların birincisi suçlarda eşitlik ilkesidir. Doğrusu bu da insanlığın binlerce yılda oluşturduğu tecrübelerin paranteze alınarak yeni bir zaman ve yeni bir değerler kümesinin inşası sürecinde belirleyici bir ilkedir. Bu meyanda öldüren ve ölen kim olursa olsun birebir cezalandırmanın adaletin gereği sayılması günümüzde bile insan zihninin tam olarak kabul edebileceği bir yaklaşım değildir. Hz. Ömer'i bir köle şehit etmişti. Hz. Ömer'e mukabil bir kölenin kısas yoluyla öldürülecek olması kamu vicdanını nasıl tatmin edebilirdi ki? (Katil ölmemiş olsaydı muhtemelen Hz. Ömer onu affedecekti.) Suç karşısında eşitlik fikri ancak bireysel ve toplumsal (kabile) geleneksel mülkiyet telakkisinin yıkılmasıyla anlaşılabilecek bir durumdur. Binaenaleyh bu da toplumu belirli ölçüde güvensiz kılabilecek bir mağara yıkımıdır.

İkincisi ise (üçüncüsü) bu ikisi kadar ehemmiyetli olduğu halde ihmal edilmiş bir ilkedir: İlahi kelam; 'Kim kardeşini affederse bu daha hayırlıdır' der. Bu üslup yani, bir şey söyleyerek onu daha büyük hayırla değiştirmek üslubu ilahi kelamda sıkça görebileceğimiz bir yaklaşımdır. Mesela 'azıklarınızı alın fakat en hayırlı azık takvadır' veya 'güzel elbiselerinizi giyin, en iyi elbise takvadır' gibi ayet-i kerimeler akla gelebilir. Acaba bunlarda bize ne söylendi? Azıklanmak mı takva mı emredildi? Güzel ve değerli elbiseler giymek mi takva elbisesini kuşanmak mı söylendi? İşte tıpkı bu ayet-i kerimeler gibi şunu sormamız lazım: Allah bize ne buyurdu: 'Kısas yapın mı dedi, affedin mi dedi?' Dinin ruhu hangisine daha uygundur?

Meseleye ilahi iradenin maksadı bakımından bakınca, maksadın affa doğru terakki etmek olduğu anlaşılıyor. Din önce kan davalarını ve intikamları yasakladı, sonra kısası bir vakıa olarak tespit etti, işin zor ve büyük kısmını ise sona bıraktı: affetmek! Hayatın en çetin sınavında bile maktulün varislerine 'affı' ahlak olarak gösterebilmek, dinin ruhunu teşkil eden emanet telakkisinin bir yansımasından başka bir şey değildir. O zaman ayet-i kerimeyi şöyle okuyabiliriz:

Dinin talebi affetmek iken bunu başaramayacağımızı bildiği için kısas ile yetinerek intikam ve kan davası üzere kurulu mülkiyet, benlik ve kabile değerlerinden kopmamızı istemiştir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN