Örtü ve Delil Anlamıyla Perde: Metafizik Düşüncede bir Paradoks
Gecenin en karanlık anı aydınlığa en yakın zamanıdır deriz, kaybolmaya yüz tutmuş umudumuzu canlandırmak, son dikkatimizi toplayarak maksada varmak için. Bunu derken amaçlarımızla aramıza girmiş olan karanlığın bir kısmının amaca yakın, diğer kısmının da ona temas ettiğini fark etmiş bir şekilde tecrübeye dayanırız: Bizden önce birisi bunu tecrübe etmiş, bize aktarmış, biz de o tecrübeyle güçlüğe karşı direnç toplamak isteriz. "Her güçlüğün ardından bir kolaylık vardır" ise âyet-i kerîmeden mülhem bir deyim olarak yerleşmiştir dilimize. Âyet-i kerîme güçlük ile kolaylığın ilişkisini beraberlik ilişkisi şeklinde beyan etmiş olsa bile, biz onu 'ardından' beklemiş, kolaylığın ancak daha sonra gerçekleşebileceğini ummuş olabiliriz. Halbuki edatların birbirlerinin yerine kullanılabileceğini dikkate alsak, belki de âyet-i kerîmede "Her güçlük içinde saklı bir kolaylık vardır" kastedilmiş olabilir. Bu sayede bizce birbirine zıt olan şeyler arasındaki tezat yüksek bir tefekkürle güçlü bir ilişkiye, daha çok da sebep-sonuca dönüşmüş, hayatın kendisi karmaşık ve hayret verici bir şekilde ortaya çıkmış olur. Gerçekte zihnimizde hadiseler ve varlıklar arasındaki tezadı büyütüp kolaylık ile güçlüğü birbirinin zıddı sayan düşüncemizden daha çok duygularımız, korkularımız, yanlış yorumladığımız geçmişimiz olabilir.
İlâhî isimler teorisinden dünyayı yorumlayan metafizikçiler, hayat içinde ortaya çıkan bu paradoksları önce birbirleriyle, daha çok da esastaki iyimser varlık anlayışıyla ilişkilendirirler; güçlüğün içindeki genişliğe ve kolaylığa dikkat çekerler. Başta ortaya çıkan zorluklar, bir müjdeci gibi, içinden kolaylığı doğuran vesileler haline gelir. Büyük sûfî şairin "Niyâzî'yi ağlattığından bellidir ki cemâle/ihsâna kastın var" demesi bu paradoks ilişkisini anlatmaktadır: Allah insanı ağlatıyorsa mutlaka ihsân edeceği için ağlatmıştır.
Günlük hayatta kullanmaya aşina olduğumuz böyle tabirler, metafizikçi düşünürlerin teorilerinde 'perde: imkan ve engel' diye başlıklandırabileceğimiz ve halihazırda çağdaş düşüncelerde anlamı olan bir teoride açıklanır. Başka bir anlatımla 'perde (hicab)/engel' tabirinin içerdiği ikircikli anlam, metafizikçiler tarafından tahlil edilmiş, her şeyin ikili bir doğaya sahip olduğu, her şeyde baskın ve edilgen kısım ile birlikte ikili bir doğanın bulunduğu söylenmiştir. Biz bir şeyi baskın kısmıyla görür, öyle idrak ederiz belki, lakin o baskın doğanın örttüğü bir de 'mağlup' taraf vardır. Bu ikinci taraf ise henüz ortaya çıkmamış olabilir, fakat yakın bir zamanda ortaya çıkan hadiseyi başka bir tarafa doğru çekmeye adaydır. Bu yaklaşımla birlikte her bir şey, görünüşte bir hâl ve özellikte tezahür ederken potansiyeliyle başka bir şeyi daha içerir.
Teorinin unsurları Aristocu potansiyel-fiil (kuvve-fiil) teorisine uzansa bile, teoriye şekil veren esas düşünce, ilâhî isimler teorisine dayanan iyimser varlık telakkisidir. İlâhî isimler teorisi, görünüşte zıt anlamlardan oluşan isimlerin gerçekte bir kaynağa dayanmasından -ki o kaynak saf iyi ve hayırdır- hareketle âlemde ortaya çıkan tezatlı durumların daha derin bir iyiliğe işaret edeceğini, işin iç yüzüyle dışı arasındaki tezadın 'sabır (vaktini beklemek)' ile aşılarak büyük hayra erişebileceğimizi gösteren bir teoridir. Hadiseler üzerinde ortaya çıkan engeller ve sıkıntı verici durumlar bir perde gibi meselenin iç yüzünden habersiz kılsa bile, perde bir delil gibi ikili doğayla bize başka bir şey söyler.
İlâhî isimler teorisinin perde üzerinden dile getirdiği yorum tarzı metafizik düşüncenin istilzam ettiği bir zorunluluktur, çünkü perdeleri gerçek şeyler kabul ettiğimizde Tanrı perdelerin ardında bir yerde edilgen halde kalacak demektir. Halbuki teorinin söylediği ilk şey, Tanrı'nın görünmek iradesine sahip bir hakikat olduğudur. Tanrı görünmek ve zuhur etmek istiyorsa O'nun karşısında -veya üzerinde- gerçek perdenin olması ancak görece ve izafi bir anlamda olabilir. Bu görece olanın yeri ise insan idraki, gözü ve tecrübe dünyasından başka bir yer değildir. O zaman perde, ardındaki hakikatle ilişkisi cihetiyle bir tür oyun gibi bize gizlerken gösteren; gösterirken başka bir yönü fark ettirmekle bizi şaşırtan bir rol oynayacak, bu süreç ise bizim hayatımızın paradokslarında ortaya çıkacaktır. Metafizikçilerin hayatı bir tür 'cilve (gösterirken gizleme veya tersi)' olarak okumalarının anlamı budur.
Metafizikçi düşünürler 'perde' teorilerini izah ederken önce birçok geleneğin (ezelî madde, karanlık, kötülük fikrini benimseyenler) yaklaşımlarını anlamsız kılacak şekilde, Tanrı'yı perdelemenin imkansızlığından söz ederler. Tanrı açıklığın şiddeti nedeniyle görülmez, yakınlıktan başka perdesi ise yoktur. Molla Câmi, "Gizli ayân hep sen imişsin" derken bu çelişkiye dikkat çeker: İnsan Tanrı'yı 'perde' ardında ararken gerçekte Tanrı âşikâr olandır ve görülmeyişinin/bilinmeyişinin nedeni âşikârlığın kendisidir. O zaman perdeleri (hicab) 'gerçek durumlar' olarak kabul etmek, Tanrı'nın bunların ardında veya içinde saklandığını düşünmek, ilâhî isimler teorisi tarafından boşa çıkartılması gereken kuruntudan ibarettir. Hz. Peygamber "Allah'ın karanlık (zulmanî) ve nuranî perdeleri vardır" demiştir, fakat bu durum perdeleri kesif varlık tarzlarına döndürmeyi gerektirmez. Bu itibarla 'perde (hicab)' kısmı altına giren şeyler, müspet anlamlarıyla tamamen başka bir istikamette yorumlanan delilin bir türü haline gelirler. Perde bir yanıyla bizim önümüzü kapatırken aynı zamanda bize yürüyeceğimiz (istidlal) yolu göstererek müspet anlamını ortaya çıkartır. Şu halde perde, insan gerçekliğiyle uyumlu bir şekilde 'daralmış yoldur' ve maksada hicab yani perdeden gidilebilir.
Perdenin bu doğasını anlayabilmek için günlük dildeki kullanımına bakmak gerekir. Perde bir şeyi örterken aynı zamanda bir kısmıyla ona temas etmeyi sürdürür. O zaman perde hem gören hem engelleyendir: Örten ve gören olarak perde ise insanın varoluştaki yerini anlatır. İnsan kendi varlığıyla (bedensel varlığı) hakikati örten olduğu kadar aynı zamanda o varlık tarzıyla hakikate en yakın olan şeydir.
Ekrem Demirli
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.