Arama

İsmail Güleç
Haziran 7, 2019
Sivâsî ve Asaf Hâlet Çelebi’ye aynı şeyleri terennüm ettiren ne idi?

Mutasavvıfların üzerinde özenle durdukları konuların başında kalbin temizlenmesi gelir. Kalbin temizlenmesi ise iki aşamalıdır. İlki Yunus Emre'nin gönül pasını yumak olarak tarif ettiği gönlü kötü düşüncelerden arındırmak, ikinci aşama ise iyi ve güzel şeyler de olsa bu dünyaya ait olan nesnelere, kavramlara ve şahıslara olan sevgiyi oradan kaldırmaktır. Bunlardan ilki şeriat ile, ikincisi de tarikat ile olur. Böylece boşalan gönül Allah ve sevgisi ile dolacaktır. Buna da marifet denir. Marifet sahibi olduktan sonra da hakikat kendiliğinden gelecektir. Tasavvuf yolcusunun arzularının en önemlisi de budur.

Mesele mühim olunca özellikle mürşit mesabesinde olan mutasavvıflar bu konuda özlü sözler ve şiirler söylemişler, müritlerine ve takipçilerine gönlü temizlemenin yollarını anlatmışlar, cesaretlendirici ve ümit verici vaaz u nasihatlerde buluna gelmişlerdir.

Aynı zamanda şair olan mutasavvıflar bu durumu şiirlerinde mutlaka dile getirmişler ve veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Şemsedddin Sivâsî'nin (1520-1597) bir nutkunu örnek olarak vereyim. Ancak yazmadan önce şairi hakkında kısa bilgi vereyim.

Beyitlerini alıntılayacağım mutasavvıf şair Şemseddin Sivasî Horasan'dan Tokat'a gelen bir şeyhin oğludur. Uzun yıllar Sivas'ta yaşadığı ve orada vefat ettiği için Sivasî olarak bilindi. Bir Halveti şeyhi olan Sivasi'nin birçok eseri var. Üniversite hocalığını bırakıp tekkeye geçenlerden o da. Yeğeni Abdülmecid Sivasî İstanbul'a gelerek irşat faaliyetlerini sürdürdü ve İstanbul'da vefat etti. Kadızadeliler ile Sivasîler arasındaki kavganın taraflarından biri de aynı zamanda Abdülmecid Efendi ve muhipleridir.

Şemsettin Sivâsî'nin pek bilinen bir nutkunda Hakk'a ulaşmanın yollarından bahseder. Bestelenen ve birçok sanatçı tarafından da seslendirilen bu nutkun ilk iki dizesi şöyledir.

Vâsıl olmaz kimse hakk'a cümleden dûr olmadan
Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede hakk
Pâdişâh konmaz saraya, hâne mamûr olmadan

Her şeyden elini eteğini çekmeden ve uzaklaşmadan Hakk'a ulaşmak mümkün değil. Gönül nurla dolmadan hazinelerin açılması da mümkün değil.

Eğer Hakk'ın gönlüne tecelli etmesini istiyorsan masivayı, Hak'tan gayrı olan her şeyi, gönlünden çıkarmalısın, onları düşünmemeli, aklına getirmemelisin. Çünkü evi güzelleştirmeden ve temizlemeden sahibi olan gelip oraya oturmaz.

Gönül, Yunus Emre diliyle söylersek Çalab'ın tahtıdır ve Hakk'ın durağıdır. Ama Hakk'ın gönle girmesi için önce temizlenmesi gerektiğini veciz bir şekilde söyler Sivasî.

Sivasî'den beş asır sonra yaşayan bir diğer mistik şair Asaf Halet Çelebi de gönül temizliğinden bahseder ama farklı bir biçimde ve tonda. O, Hak'tan uzaklaştıran şeyleri putlara benzetir. İbrahim başlıklı meşhur şiiri şöyle başlar.

ibrahim
içimdeki putları devir

elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

Şairin muhatabı İbrahim'in yerine koyduğu ve benzettiği kendisidir. Daha sonra İbrahim'den, yani kendisinden putları kırma konusunda kendisine yardım etmesini ister.

İçimdeki putları devir
elindeki baltayla

Şair, Hz. İbrahim'in puthaneye giderek tüm putları kırdıktan sonra elindeki baltayı en büyük puta asması olayına telmihte bulunur. Akla gelen ikinci şey ise İbrahim'in de makamının olduğu Kabe'deki putların temizlenmesidir. Çünkü edebiyatımızda gönlün Kabe'ye benzetilmesi sıkça görülür.

Gel gönül Kabe'sin ziyaret kıl
Kim oluptur makâm-ı İbrahim (Ahmet Paşa)

Şairin kendisine seslendiği ve gönlündeki onu hakikatten uzaklaştıran arzu ve heveslere benzettiği putlardan temizlemesini ister. Ancak bu o kadar kolay olmaz. Çünkü;

kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

Şair cevabını bildiği bir soruyu soruyor aslında. İbrahim'in kırdığı putların yerine yenilerini koyanlar putların kırılmasından hoşlanmayan Nemrud'un adamları. İnsan için düşündüğümüzde ise Nemrud'un yerini bu sefer şeytan alıyor. Çünkü şeytan kişinin Allah'a yaklaşmasını istemez. İnsan gönlündeki putlar kırdıkça, önündeki duvarları yıktıkça şeytan yeni duvarlar örer. O halde putları bir kez yıkmak ve kırmak yetmiyor, şeytanın putları tekrar koyabileceği imkânı ve şartları bulamaması lazım. Şairin burada bir gayret içinde olduğunu, kırmaya çalıştığı putların yerine hemen yenisinin konulduğunu, şeytanın kendisini rahat bırakmadığını görüyoruz.

Şairin kendisine veya okura sorduğu bu soru aslında içine düştüğü bir durumu, bir sıkıntıyı ifade etmekten başka bir şey değil. Başlangıçta bu dünyaya ait nesnelerin sevgisi olarak yer alan putlar yıkıldıktan sonra yeniden yerine başka putların konulması akla seyr ü sülukunda yolundan vazgeçirmek, çeldirmek, ayaklarını kaydırmak için kalbe ilham edilen muhabbetleri getiriyor.

Biri mürşid, diğeri henüz mürit, biri klasik diğeri yeni iki şairimizin gönlün temizlenmesi gerektiğini biri muhatabına diğeri kendisine telkin ettiğini görüyoruz. Tasavvuf öyle bir şeydir ki hangi tarikat veya yol olursa olsun hep aynı şarkıyı terennüm eder. Farklı olan besteler ve güftelerdir. Mana değişmez. Değil 500, binlerce sene geçse bile.

Cümlenin maksudu bir amma rivâyet muhtelif

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN