Bilmeceler hayatımızdan yavaş yavaş çıkıyor. Yerini ise ilk duyduğumuzda bize komik gelen ama insana bir şey katmayan, o anı eğlenceli hale getiren tek katmanlı çözümü basit olduğu halde cevabı hemen akla gelmeyen "Dört tane fil taksiye nasıl biner?" gibi Amerikan bilmeceleri adı verilen bilmeceler alıyor. Bu bilmeceyi babalarımıza dedelerimize sorsak 'o ne biçim bilmece' der gibi yüzümüze bakarlardı. Çünkü onlar hiçbir filin taksiye sığamayacağını düşünür ve akıllarına cevap olarak mantıklı bir şey gelmezdi. Oysa cevabı fillerin sığıp sığmayacağı ile ilgili değil, çok basit: İkisi öne, ikisi arkaya biner.
Bizim gülüp geçtiğimiz bu fıkradan daha sonra aklımızda bir şey kalır mı? Hayır. Cevaplamak için herhangi bir kültür birikimine ihtiyacımız var mı? O da hayır.
Bizim bilmecelerde de buna benzer fizik kurallarını zorlayan ifadeler var. Ama bizde bilmeceyi soran da sorulan da onun bilmecede adı geçen nesne ile ilgili olmadığını bilir ve sorulan nesne ile soruda geçen nesne arasında bir benzerlik arar. Nasıl mı? Şöyle:
Kat kattır katmer değil, kırmızıdır biber değil.
Bu bilmecenin cevabı gül. Gülün biçimi ile rengi gül ile ilgisi olmayan iki nesne üzerinden soruluyor. Katmer ile biberin gül ile bir arada düşünülmesi pek mümkün değil. Sorulan sorunun cevabı sorudan daha ziyade sorulanın zihninde kuracağı ilgide. Bu soruyu cevaplama çalışan kişi sorunun cevabını ne katmerde ne de biberde arar. Kat kat olan kırmızı renkli bir şey düşünür. Bu şiirlerde de görülen bir özellik. Ama ikisi öne ikisi arkaya biner'de herhangi bir şiirsellik yok. Bu bilmecelere muhatap olan çocukların büyüyünce şiirden anlamaması mümkün mü? Bu da bahs-i diğer. Geçelim.
Bilmeceler bir sınavdır aynı zamanda
Konunun bir başka tarafı daha var. Bilmecelerin çağrışım alanlarından bahsetmiştik. Bunlar bazen zihin faaliyetleri ile halledilir. Ama bazen de bilmeceyi çözmek için zihnin yanı sıra zengin bir kültür ve birikimin olması gerekir. Ne demek istediğimi bir örnekle anlatayım.
Ah umutlar umutlar,
Yusuf'u yedi kurtlar
Ayaklarından emer,
Tepesinden yumurtlar
Bu bilmece iki bölümden oluşuyor. İlkinde sorulan nesne ile ilgili tarihsel bir olaya telmih var; umut, Yusuf ve onu yiyen kurtlar. İkincisinde ise sorulan nesnenin özellikleri var. Dolayısıyla bu bilmeceyi zenginleştiren tarihsel bilgiden habersiz birisi için bu bilmece eksik kalacaktır.
Bilmeceyi çözmeye çalışalım. Umut, Yusuf ve kurtlar bize Kuran'da en güzel kıssa olarak zikredilen Hz. Yusuf'u hatırlatıyor. Yusuf'u kıskanan kardeşleri, Hz. Yakup'un tüm itirazlarına rağmen ısrarla onu götürdüler, bir kuyuya attılar. Babalarına da kurt yedi, dediler ve kanlı gömleği gösterdiler. İlk iki mısrada hatırlatılan olay bu. Hz. Yusuf Kıssası da iki bölümden oluşuyor. Mısır'a kadar geçen süre ve Mısır hayatı. Bilmecenin ilk kısmı Hz. Yusuf'un hayatının ilk devresi ile ilgili. Son iki mısra ise Hz. Yusuf'un sonraki hayatı ile ilgili ve bu dönemde geçen bir olay soruluyor. Sorulan olay kardeşlerinin, Mısır'a kıtlık yıllarında ihtiyaçları olan bir nesneyi alacaklarını umut ederek gelmeleri ve o esnada cereyan eden konuşmalar. Kardeşleri, Mısır maliye bakanının kuyuya bıraktıkları kardeşleri olduğunu bilmeden buğday istediler. Hz. Yusuf da onlara istediklerini verdi. İşte bilmecenin cevabı burada gizli.
Buğday başağı ayaklarından yani köklerinden beslenir ve buğday sapın en üst kısmında olur. Köklerinden beslenip tepesinden meyve veya ürün veren birçok bitki vardır. Eğer Yusuf kıssasındaki buğday meselesi bilinmezse bu bilmecenin cevabı da bilinmemiş olur.
Eh madem ramazandayız, bir de onunla ilgili bilmece soralım.
Bir dedem var uzun mu uzun,
Yılda verir otuz salkım üzüm,
Akını yesem haram,
Karasını yesem sevap.
Burada da Ramazan üzüm üzerinden sorulmuş. Dedem yıl oluyor. Salkım üzümler ise günler. Her salkımın bir kısmı beyaz bir kısmı kara üzüm. Doğal olarak beyazlar günü, karalar da geceyi temsil ediyor. Kriptoyu çözdüğümüze göre normal haliyle tekrar soralım: Her senede gündüzleri yemeyip geceleri yediğimiz 30 gün hangi aydır?
Meşhur bir bilgi yarışmasında ülkemizin en iyi okullarından mezun birinin orucu ve iftarı bilemediğini görünce seneler önce şahit olduğum bir olay aklıma geldi. Sıcak bir yaz günü, evin bahçesinde çalışan bir işçiye evin hanımı su getirir. Oruç olduğunu söyler ve içmez. Bu sefer o hanım, imam efendiye söyle sana izin versin, bu kadar sıcakta su içmeden nasıl oruç tutulur, der. Ve ne yazık ki hayatında din ve gelenek adına hiçbir şey öğrenmeden büyüyen o kadar çok insan var ki aramızda.
O halde şöyle bir soru soralım. Eskiden okuma yazma bilmeyenlerin bile bildikleri bu sıradan bilmeceleri günümüzde üniversite mezunlarının bilememesinin sebebi ne olabilir?
Siz bu sorunun cevabını düşünedurun biz tekrar günümüzde bilmece niyetine sorulan sorulara dönelim.
Peki taksiye binen dört filden hangisi arabayı kullanır? Cevap: Ehliyeti olan.
Bilmecelerin hayatımızdan çıkmaları ile neler kaybettiğimizi düşünebiliyor musunuz?