İndiler gökten melekler saf saf
Kıldılar evin Kâbe gibi tavaf
Mevlid'in Velâdet Bahri'nde geçen bu beyti hemen hatırlamışsınızdır. Hz. Peygamber'in dünyayı teşrifinden sonra Amine Hatun'u ziyarete gelen meleklerin anlatıldığı bölümde bu ve takip eden beyitleri nakleden Hz. Peygamber'den arkadaşı ve sıradan bir postacı imiş gibi bahseden popüler bir ilahiyat araştırmacısı, Mevlid'e ve Bîcân kardeşlerin Envaru'l-âşıkîn ve Muhammediye isimli eserlerin gerçek İslam'ın yanında paralel bir İslam icad etmesine izin verdiği ve Kur'an'ı, tebası gayrımüslimlerin diline tercüme edilmesine izin vermediği için Osmanlı Devleti'ni ve ulemasını eleştiriyordu. Katıldığı TV programının sunucusu ile bir olup adı geçen eserlerde verilen bilgilerin kaynaklarda olmadığını, Mevlid okumanın şirk olduğunu ve camilerin şirk koşmak yeri olmadığını, Cenab-ı Allah'tan başkasına dua edilemeyeceğini, Mevlid'in şiir ve musiki olduğun ve bunların camide olmaması gerektiğini, Mevlid'in paralel Kur'an olduğunu ve Mevlid okumanın ibadet sayılmayacağını ve bunun dinde zam olacağını söyleyip durdu. Bunları istiskâl ederek müstehzi bir dil ile söylerken de garip bir keyf hali içinde idiler.
Bu iddialı sözlerin doğruluğu bir kenara müddeilerin dinden, tarihten, sosyolojiden, insan ve doğasının gerçeklerinden bihaber olduklarını söylemeliyim. Düşüncelerini kendilerinin deyimi ile putlaştıran bu kişilerin iddialarının aksine Mevlid, Muhammediye ve Envâru'l-Âşıkîn isimli eserlerde verilen her bir bilgi, başta Kur'an olmak üzere hadislere ve erken dönemde telif edilen kaynaklara dayalıdır. İddiaların tümüne cevap vermek bu yazının sınırlarını aşacağı için programda zikredilen beyti ele alacağım.
Süleyman Çelebi'nin, gökten meleklerin saf saf inip Hz. Peygamber'in doğduğu evi Kâbe'yi tavaf eder gibi etrafında dolaştıklarını söylediği bu beyit ile ilgili iki rivayet nakledeceğim. İlki yazdığı tabakat kitabıyla tanınan hadis, siyer, tarih ve ensâb âlimi İbn Saad'ın (ö. 845) Tabâkât'ın'dan. İslam Ansiklopedisi'nde verilen bilgiye göre bu eser, İbn İshak'ın İbn Hişâm yoluyla günümüze ulaşan es-Sîretü'n-Nebeviyye'siyle Vâkıdî'nin Kitâbü'l-Meġāzî'sinden sonra Hz. Peygamber'in hayatı ve şahsiyeti üzerine kaleme alınmış elde mevcut eserlerin üçüncüsü. Oradan bir rivayeti naklediyorum:
Hazret-i Âmine'nin bildirdiğine göre kendisi ne hâmileliği ne de doğum esnâsında hiçbir zahmet çekmemiş ve Allah Resûlü dünyâya gelirken doğu ile batı arasını aydınlatan bir nûrun kendisinden çıktığını görmüştür. Peygamber temiz bir şekilde, ellerini yere dayayarak doğmuş ve başını semâya kaldırmıştır.
Aynı konuda Mâlikî kadısı, hadis, fıkıh ve dil âlimi Kadı İyaz'ın (ö. 1149) meşhur eş-Şifâ'sından iki rivayet daha nakledelim:
Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifa şunları söylemiştir: "Hz. Peygamber doğduğunda doğu ile batı arası aydınlandı. Etraf o kadar aydınlandı ki Rum köşklerini rahatlıkla görebildim.
Osman b. Ebi'l-Âs'ın annesi, Hz. Muhammed'in doğduğu sırada yıldızların semadan aşağıya doğru sarktığını ve etrafı aydınlığa boğduğunu anlatır.
Beyitte dile getirilen melekler meselesi ile merhum hafız, hoca ve şeyh Muzaffer Ozak Efendi'nin kaleme aldığı İrşat nâm eserin ikinci cildinde İbn Abbas'ın şu rivayetini aktaracağım:
Semadan melekler nazil olup Hz. Amine'nin etrafını sardılar. Sultan Amine'yi ortaya aldılar. Ta ki ona hiç bir zarar erişmeye... O meleklerden bir melek nida eyleyip dedi ki: "Ya Amine! Ben sana karnında olan veledi (çocuğu) hayır ve bereketle müjdelerim. Zira O evlad-ı mükerrem, cümle rasullerin seyyidi ve imamıdır. Allah-ü Teâlâ'nın Evveli ve Ahirinin üzerine hüccettir. Bu masum doğduğunda, bu dua ile onu yaratana sığındır.
Mevlid'in müellifi Süleyman Çelebi'nin dini ilimleri tedrîs ve tahsîl etmiş bir hoca ve Emir Sultan'ın imamı olduğunu düşündüğümüzde bu kaynakları bilmemesi mümkün müdür?
Bir de işin edebiyat kısmı var. Şairler bir olayı en güzel şekilde muhataplarına aktarmak isterler. Bunu yaparken de söz sanatlarından yararlanırlar. Meleklerin gökten saf saf inmeleri şairin çizdiği bir tasavvurdur, bir ressamın çizdiği resim ne ise şairin yaptığı da odur. Meleklerin aşağıya nasıl indiklerini ifade etmek şairin bileceği bir şey ve bunu da şairce bir hissediş ile dile getirmekte. Saf saf denilmesi ile meleklerin Allah'ın onlara verdiği göreve göre derecelenerek ve belli bir tertip içinde Hz. Peygamber'i ziyaret ettiklerini ifade etmek içindir. Bunu yaparken de dinleyenlerin gerçek hayatında yaptıkları gibi bir bebeği önce aile fertleri, sonra aileye yakınlığına göre akraba ve komşuların ziyaret etmesinden yardım alarak meleklerin de kendi mertebelerine göre ayrı ayrı gruplanarak ziyaret ettiklerini anlamda eksiklik kalmayacak şekilde aktaran bir dil ile ifade eder. Başarısı da olgunun, dinleyenin zihnine olduğu gibi aktarılmasından gelir.
Evin Kâbe gibi tavaf edilmesi ise bir başka benzetmedir. Konuşan hocalar için ne anlam ifade eder bilmem ama bu milletin çocukları için Hz. Peygamber ile ilgili her yer ve şey değerli ve kutsaldır. Şair, Hz. Peygamber'in doğduğu evin de Kâbe gibi kutsal ve değerli olduğunu benzetme yoluyla ifade eder. Kısaca şairin söylediği şey, Hz. Peygamber dünyayı teşrif ettiğinde ruhani varlıkların da ziyaret ettiği ve evinin onu sevenlerce kutsal kabul edildiğidir. Sakalının bir telini bile asırlardan saklayan bu millet doğduğu eve saygı göstermez mi?
Bu şekilde baştan sonra Mevlid'de verilen bilgilerin hepsinin kaynakları verilebilir. Mevlid, iddia edilenin aksine Süleyman Çelebi'nin başta Kur'an olmak üzere, hadis, siyer, mağazi, hasais, şemail kitaplarından süzerek aldığı bilgileri halkın anlayacağı bir dille ve severek okuyup dinleyeceği bir üslupta kaleme aldığı edebi bir metindir. Aynı zamanda Mevlid'in girişi ve Tevhîd bahri, onun Allah'ın güzel isimleri ile birlikte zâtî ve subûtî sıfatlarının anlatıldığı bir akait kitabı gibidir.
Vesiletü'n-Necât'ı yani Mevlîd'i Hz. Peygamber'in doğumundan bahseden bir şiir olarak görmek, o kitabı hiç anlamadığımızı gösterir. Vesiletü'n-Necât imanın ve İslam'ın şartları ile başlar. Diğer peygamberler hakkında verilen kısa bilgi ile devam eder. Hz. Peygamber'i doğumunda vefatına kadar anlatırken yeri geldikçe ayet ve hadislere göndermede bulunur. Böylece sıradan bir Müslümanın bilmesi gereken bilgiler, duygular da katılarak bir daha unutulmayacak şekilde anlatılır. Vesiletü'n-Necât dinin temel umdelerinin anlatıldığı ve öğretildiği muhtasar siyer, akâit ve ilmihal kitabıdır, bir başvuru eseridir.
Müddeilerin diğer iddialarına da yarın devam edelim.
İsmail Güleç