Bundan önceki yazımızda Hz. Musa'nın (AS) Mısır'ı terk etmek zorunda kaldığı olaydan ve kaçarak geldiği Medyen şehrinde Hz. Şuayb (AS) ile tanışmasından bahsetmiştik. Kader-i ilahi onun, Kutlu Elçiler'den birine damat olmasını ve bu sayede Rabbanî himayenin devamını takdir etmişti…
Hz. Şuayb'ın (AS) teklifi üzerine Safura isimli kızıyla evlenen Hz. Musa (AS) için Medyen şehrinde yeni bir hayat başlamıştı artık… Anlaşma şartlarında sekiz ya da on yıl hizmet seçeneği bulunmakla beraber Hz. Musa (AS) bu süreyi on yıl olarak tamamlamış, kayınpederi de güttüğü koyunların tamamını sürü olarak damadına ve kızına hediye etmişti.
Hz. Musa'nın, (AS) peygamberlerin ortak mesleği olan çobanlık işini üstlenerek bu sayede dilsiz varlıkların sevk ve idaresini öğrenmesi yanında Medyen'de geçirdiği yıllar, asıl onun için, derin hayat tecrübesine sahip kayınpederinden ilim, irfan ve hikmet eğitimi almasına imkan vermişti. Böylece Peygamber Hz. Şuayb (AS) bir süre sonra peygamberlik görevi üstlenecek damadının ilim ve hikmet sahibi olmasında önemli bir vesile olmuştu…
On yılın sonunda Hz. Musa (AS) kayınpederinden izin isteyerek Mısır'a dönmek üzere ailesiyle beraber yola çıkmıştı… Bu yolculuk, onun hayatında yaşayacağı ikinci hicretti aynı zamanda…
Hicret esnasında verilen kutsal görev…
Beraberinde kayınpederinin hediye ettiği koyun sürüsü ve eşiyle beraber Mısır'a doğru yol alırken, şiddetli bir yağmurun bastırdığı bir kış akşamında geceyi geçirmek üzere Tûr Dağı'nın eteklerinde bir mağaraya sığındılar. İçinde bulundukları şartlar; bu soğuk, karanlık ve yağmurlu gecede ateşe ve ışığa muhtaç kılmıştı onları… Bir ara Hz. Musa (AS) uzaktan yanmakta olan bir ateşin ışığını fark etti. Hemen eşine oraya kadar gidip ateşin başındaki kişiden yol hakkında bilgi alacağını ve kendilerine ateş yakıp ısınabilmeleri için bir parça kor ateş getireceğini söyledi ve eşine oradan ayrılmamasını tembihledi… Aslında Allah Teâlâ (CC) Hz. Musa'yı (AS) yalnız bir şekilde muhatap almak ve kutsal vazifesini ona tevdi etmek için en muhtaç oldukları ateşi vesile kılmıştı… Bu olay Kur'an-ı Kerim'de farklı surelerde anlatılmaktadır. Biz sadece Tâ-Hâ Suresindeki anlatımla yaşananları incelemek istiyoruz. Geliniz önce bu surenin 9 - 24. ayetlerine bakalım:
"Mûsâ ile ilgili bilgi sana erişti mi? Hani o bir ateş görmüş ve ailesine şöyle demişti: "Siz bekleyin, (şu uzakta) bir ateş bulunduğunu fark ettim; belki ondan size bir kor parçası getiririm veya ateşin başında bir kılavuz bulurum."
Ateşin yanına geldiğinde kendisine "Ey Mûsâ!" diye seslenildi. "İyi bil ki ben, evet yalnız ben senin Rabbinim. Şimdi artık pabuçlarını çıkar, çünkü şu anda sen Kutsal Vadide; Tuvâ'dasın.
Ben (peygamberlik için) seni seçtim. Şimdi sen de sana vahy edilecek olana iyice kulak ver. Kuşkusuz ben, Allah'ım! Benden başka tanrı yoktur. O halde sen de yalnız bana kulluk et ve beni hatırında tutmak için namazı kıl.
Onun vaktini herkesten gizlemiş olsam da her bir kişinin yapıp ettiğinin karşılığını görmesi için kıyamet mutlaka gelecektir. Ona inanmayan ve kendi tutkularının peşinden gidenler, sakın seni ona inanmaktan alıkoymasın, sonra sen de helâk olursun!
Nedir o sağ elindeki, ey Mûsâ? Dedi ki: "O benim asâmdır. (Yorulunca) ona dayanır, koyunlarıma onunla yaprak silkelerim. Onunla daha başka ihtiyaçlarımı da görürüm.
Allah buyurdu: "Onu yere at bakalım ey Mûsâ!" Yere atınca bir de ne görsün, o akıp giden bir yılan oluvermiş!
Allah, "Tut onu ve korkma, biz onu hemen eski haline döndüreceğiz" buyurdu. "Şimdi de elini koynuna sok, -hastalıktan dolayı değil- sadece bir diğer mûcize olarak elin bembeyaz çıkacaktır.
Böylece sana büyük mûcizelerimizden bir kısmını göstermiş olalım. Şimdi sen Firavun'a git, çünkü o sınırı çok aştı."
Uzaktan gördüğü ve yanan bir ateş olarak zannettiği ışığın kaynağına ulaştığında uzaklara ulaşan ışığın bir ağaçtan geldiğini fark ettiği esnada Allah Teâlâ'nın (CC) sesiyle karşılaşmıştı Hz. Musa (AS)… Karanlık bir gecede etkileyici bir nur kaynağı ve Alemlerin Rabbinin sesi… Yaşananlar, aynı zamanda çıkarılabilecek derslerin kaynağı olarak da görülebilir. Şöyle ki, Allah Teâlâ (CC) bu söyleşi için sadece Hz. Musa'yı (AS) kendisine yaklaştırmış, kökü Hz. İbrahim'e (AS) ulaşan peygamberler soyundan gelen birine; bir süre Hz. Şuayb'ın (AS) manevi eğitimine muhatap kıldığı ve kendisine ilim ve hikmet bahşettiği bu aziz kuluna kutlu elçilik vazifesini tebliğ etmişti… Ona, kendisine imanı, ibadeti, ahiret inancını telkin ettikten sonra kutlu görevini ifa ederken güçlü kılmak için lûtfettiği mucizelerini tanıtmıştı… Ancak bir incelikle…
Allah Teâlâ'nın huzurunda Hz. Musa'nın yaşadıkları…
Karanlık bir gecede, ağaçtan yayılan parlak ışığın altında, elindeyken yere attığı asanın birden kocaman bir yılana dönüşmesi, insanın tahammül etmesi zor durumlardan biri olsa gerek… Nitekim güçlü kuvvetli bir yapıda olmasına rağmen, konuyu anlatan başka ayetlerde ifade edildiğine göre "Hz. Musa bu durumda çok korkmuş ve ardına bakmadan kaçmıştır." Allah Teâlâ'nın (CC), "Ey Musa korkma! Benim huzurumda elçilerim korkmaz, onu eski haline döndüreceğiz" (bkz. Kasas, 13; Neml, 10) hitabıyla rahatlayan Hz. Musa (AS) tekrar onu tuttuğundan asâsının eski haline geldiğini görmüştü… Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Allah Teâlâ'nın, biraz sonra kocaman bir yılana dönüşen şeyin aslında biraz önce elinde tuttuğu asâ olduğuna önce onu inandırmasıdır. Kısaca onu buna hazırlamasıdır… Bunun için elindekinin ne olduğunu sormuş ve Hz. Musa (AS) da yıllardır elinden düşürmediği asâsı hakkında açıklamalarda bulunmuştur.
Eğitimde "Hazır bulunuşluk" kavramının, kişinin yeni karşılaşacağı durumlarda uyumu ve öğrenmesi açısından son derece önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Kanaatimizce bunun en etkileyici örneklerinden biri de Hz. Musa'nın (AS) bu yolculuğunda Allah Teâlâ'nın (CC) kendisine vereceği büyük mucizenin, elindeki bir dal parçası olan asâsıyla gerçekleşeceğini göstermesi esnasında ona yaşatmış olduğu "hazır bulunuşluk" durumudur…
Tâ-Hâ Suresinden aktardığımız bu ayetler hakkında şunları eklemek isteriz sözlerimize… Mekke'de nazil olan bu surenin içeriği, Sevgili Peygamberimize (SAV) ve müminlere teselli verip onların moralini yükseltmeyi amaçladığını göstermektedir. Sûreye, Allah'ın (CC) kudretine dikkat çeken ifadelerle başlanmış, ardından Hz. Mûsâ'nın (AS) Firavun'la mücadelesine, Cenâb-ı Hakk'ın İsrâiloğulları'na lûtfettiği nimetlere ve onların hatalı tutumlarına geniş bir biçimde yer verilmiştir.
Bir hadis-i şerifte anlatıldığına göre, "Tâ-Hâ ve Yâsîn sûrelerini işiten melekler şöyle demişlerdir: Bunların kendilerine gönderileceği ümmete ne mutlu, bunları taşıyan gönüllere ne mutlu, bunları okuyan dillere ne mutlu!"
Hz. Musa'nın (AS) Allah Teâlâ ile söyleştiği bu zaman diliminde onun Rabbi tarafından elçilik vazifesiyle görevlendirilişinden sonra birtakım talepleri olduğunu görmekteyiz. Dilerseniz pek çok hikmetlerle dolu bu kısmı da yine ilgili surenin diğer ayetlerinden önümüzdeki yazımızda ele alalım.
Mübarek Cuma gününün feyiz bereketinin sizin de üzerinize olması dileğiyle sağlıcakla kalınız efendim.
Mehmet Emin Ay