Önceki yazımızda Allah Teâlâ'nın, "O erler ki…" diyerek Kur'an-ı Kerim'de övgüyle bahsettiği kullarından; kadın ve erkekler olarak "kendilerini ne ticaretin ne de alışverişin -yani onları dünyaya bağlayan unsurların- Allah'ı anmaktan, namazlarını eda etmekten ve zekatlarını vermekten alıkoyamadığı" kimselerden bahsetmiştik… Bu kulların bir özelliği de onların, "kalplerin ve gözlerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkan kişiler" olmalarıdır. Kur'an-ı Kerim, "Onların, Allah Teâlâ tarafından, yaptıklarından daha güzeliyle ödüllendirileceğini ve daha fazlasını da kendi lütuf ve ihsanıyla vereceğini, çünkü Allah'ın dilediği kullarını hesapsız bir şekilde rızıklandıracağını" müjdelemektedir. (Bkz. Nûr, 36-38)
Bu özenilecek tablodan çıkarılacak ders bellidir: Dünya hayatının içinde "olmazsa olmaz" şekilde var olan sınavlar, engeller ve tutkular, kişiyi dünyaya bağlayan ve çoğu zaman da ona üstünlük sağlayarak Rabbini anmaktan, O'na kulluğunu gereği gibi yapmaktan alıkoymaktadır. Aslında insandan, Rabbini hatırlamak, O'nu anmak ve unutmamak adına hem dünyanın hem de dünya hayatında kendisine "engel" teşkil edecek her şeyin farkında olması istenir pek çok ayette… Lâkin, büyüklerimizin, "hafıza-i beşer nisyân ile mâlüldür" vecizesiyle ifade ettikleri üzere, nisyan (unutmak) ile mâlül bir hafızaya sahip olan insanoğlu bu farkındalık şuurunu çoğu kez gösteremez ve dahası, İslam âlimlerinin ifadesiyle, "varlıklar için Allah'ı en az anan, insandır…"
Bugün sizlere, ilim, irfan ve hikmet hazinesi Kur'an-ı Kerim'den insan psikolojisini bize çok net bir surette gösteren ve ortaya koyan bir ayet-i kerimeyi aktarmaya çalışacağız. İnsanın, öncelikle kendisinin, duygularının, düşüncelerinin, niyetlerinin, amellerinin… Kısacası fâni olan bu dünya hayatının farkında olmasını telkin eden ve iki cihanda da kaybedenlerden olmaması için uyarıda bulunan bu ayetin bize önemli bir mesajının olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ayetin, sekülerizm denilen anlayışa ve yine dünyaya bel bağlamamayı telkin eden tüm dinlerin ve ideolojilerin mensupları da dahil bütün insanlığı etkisi ve baskısı altına alan "dünyevileşme" belâsına dikkat çektiğini; inanç, ibadet ve samimiyet noktalarında ise ne kadar büyük kayıplar içinde olduğumuzu ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.
Geliniz şimdi öncelikle ilahî beyana kulak verelim:
"İnsanlar içinde kimileri vardır ki, Allah'a şartlı olarak (köşesinden kenarından tutarak) kulluk eder. Öyle ki, kendisine bir iyilik denk gelirse bundan pek memnun olur, ama başına bir imtihan sıkıntısı gelse hemen yüz çevirir. Böyleleri dünyasını da âhiretini de yitirmiştir. Apaçık hüsran işte budur!.." (Hac, 11)
İslam âlimleri tarafından Kur'an-ı Kerim'in en dikkat çekici sûrelerden biri olarak kabul edilen Hac suresinin bu ve ardından gelen ayetleri, insanlar içinde Allah'a şartlı olarak iman eden ya da iman ediyor gibi duranların varlığını ortaya koymaktadır. Ayete dair bilgiler, bugün seküler hayatın pençesinde iman ve ibadetini kaybetmek tehlikesi yaşayan kimselerin benzerlerinin, ayetlerin indiği dönemde de var olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ilginç benzerlikler, günümüz müslümanları olarak bizlerin kritik durumda olduğumuzu da orta yere sermektedir.
"Allah'a, 'köşesinden kenarından tutarak' ibadet etmek ne demek?
Ayette geçen bir tespit dikkat çekmektedir: "Ya'budullâhe alâ harfin"… Kur'an-ı Kerim'in anlam dünyamıza dahil ettiği hususlardan biridir bu ifade… Dilimizdeki edebî tasvir yardımıyla Allah Teâlâ'nın ebedî kelâmını anlamak ve karşılık bulmaya çalıştığımızda, Tefsir kaynaklarındaki bilgiler yardımıyla bu ifadeye karşılık şu cümleyi kurabiliriz: Allah Teâlâ'ya, köşesinden kenarından tutarak, şartlı niyet ve üstünkörü davranışlarla kulluk etmek… Evet, 11. ayet-i kerimenin içindeki bilgiler, Allah'a kulluğunu dünya hayatındaki rahatlık şartına bağlayan bu insanların tipik davranışlarını tasvir etmektedir. Zayıf bir imanla inanan bu kimselerin işleri rast gittikçe Allah'a kulluk etmekten memnun oldukları, bir sınava muhatap olduğunda ya da sıradan bir sıkıntıya mâruz kaldığında ise hemen bu zayıf imanını bile terk ederek Allah'ın dışındaki "dünyalık"lardan medet umdukları ifade edilmektedir.
Şimdi bir nebze etrafımızda olup bitenlere ve günümüz insanının söylemlerine bakalım. Nasıl yerine getirdiğini hem Allah'ın hem de kendisinin iyi bildiği herhangi bir ibadetten sonra "biz vazifemizi yaptık, Allah kabul etsin" diyen bir anlayış sahibi, ibadetini kabul etmesi için adeta Allah'a talimat verdiğinin farkında bile değildir! Bu ve buna benzer cümleleri kurmakta sakınca görmeyenler, dünya işleri iyi gittiğinde, "ibadetlerin kendilerine zevk verdiğini" ifade ederken, muhatap oldukları sınavlar esnasında "Bunlar neden bizim başımıza geliyor anlamıyorum?.. Allah hep bizi mi buluyor?" diyebilmektedirler.
Zayıf da olsa yüreğinde taşıdığı iman ile inandığı Allah tarafından kendisine bir iyilik ulaşsa, gönlü onunla huzura kavuşan bu kimseler, fakirlik, hastalık veya başarısızlık gibi sınavlarla muhatap olunca ilk iş olarak ibadeti terk etmektedirler. Batıda yapılan araştırmalar, seküler anlayışın, insanlarda Tanrıya inancı ve dua etme davranışını zayıflattığını ortaya koyarken maalesef İslam dünyasında da müslümanların, özellikle de gençlerin, Allah inancı, Peygambere iman ve dua etme bilincinde ciddi sayılabilecek problemler yaşamasına sebep olmuştur. Bu ayet adeta şunu ortaya koymaktadır: Ayette özellikleri çok veciz ifadelerle ortaya konulan kimseler, Allah'ın istediği gibi kul olmaya çalışmak yerine, O'nun, hep kendilerinin istedikleri gibi davranmasını beklemektedirler. Eksik ibadetlerini tam kabul eden, dualarına karşılık verip isteklerini yerine getiren bir Yüce Varlık!..
Sözlerimizin sonunda şunu ifade etmek isteriz: Allah'ın ve Peygamberinin emrettiği hususlar hepsi birer "ibadet" hükmündedirler ve ibadetler ancak samimiyetle, içtenlikle yapılırsa, yürekte taşınan imanı besleyebilirler. Kıyısından köşesinden tutularak yapılan ibadetlerin ise kişiyi yaşadığı sınavlarda güçlü kılacak bir kudrete sahip olduğu söylenemez. Velhâsıl, ayet-i kerimenin dikkat çektiği konu herhalde en çok günümüz insanını ve özellikle de müslümanlar olarak bizleri ilgilendiriyor.
Hayırlı, huzurlu ve bereketli bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Mehmet Emin Ay