Mizaç kavramı tıp ilmi başta olmak üzere psikoloji, felsefe ve eğitim alanlarıyla yakından ilgilidir. İnsanın bedenî ve ruhî yapısında mizacın etkili olduğu bilinmektedir. Bu konuyu ima ve işaret eden bazı dini metin ve yorumlar da bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâla, Âdem'i yeryüzünün her tarafından aldığı bir avuç topraktan yarattı. Bu sebeple insanoğlu, renk ve karakter olarak yeryüzünün renkleri ve tabiatı kadar değişik şekillerde dünyaya geldi. Onlardan kimisi kızıl, kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi de bunların karışımı olarak doğarken, kimisi yumuşak, kimisi sert, kimisi kötü kimisi de iyi huylu olarak dünyaya geldi." (Ebû Dâvûd, "Sünnet", 16). Dolayısıyla insan da toprak gibi yeryüzünün bütün karakterlerini taşır. Hadis-i şerifteki benzetmeden anlaşıldığına göre bu renkler insanların ve toprağın dış görünüşleriyle ilgili olduğu kadar, insanların içyapılarıyla da ilgilidir. Nitekim yumuşak huylu kişi, engebesiz araziye (sehl), sert mizaçlı kişi sarp araziye (hazen), imanlı insan verimli toprağa (tayyib) ve inkârcı insan verimsiz toprağa (habis) benzetilmiştir. Bu hadis, kısmen insanın doğuştan getirdiği huylara işaret ederken, kısmen de yaşadığı iklim ve çevreye atıfta bulunur. Örneğin İbn Haldûn, çeşitli ırk ve milletlerde farklı mizaç ve karakter tiplerinin görülmesinde iklimler, besinler, geçinme ve beslenme biçimleri gibi faktörlerin etkisinin bulunduğunu söylemiştir. Ona göre ayrıca kişilerin uğraştıkları iş ve meslek kollarının, toplumsal konumlarının kişilik ve mizaçlarının şekillenmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Âdem'in yaratıldığı madde, çeşitli ayetlerde değişik terimlerle ifade edilmektedir. Fahreddin er-Râzî bunları şöyle sıralamaktadır: Toprak (türâb), su (mâ'), çamur (tîn), akışkan veya süzme çamur (sülâle min tîn), yapışkan çamur (tîn lâzib), kurumuş çamur (salsâl). Salsâl Kur'an'da farklı ifadelerle tekrarlanmıştır (bk. el-Hicr 15/26, 28, 33; er-Rahmân 55/14). Râzî'ye göre bunların ilkinde "porselen gibi ses çıkaran (fehhâr) kurumuş çamur", ikincisinde "bir müddet suda kaldığından rengi siyahlaşmaya yüz tutmuş madde (hame')", üçüncüsünde de "kokusu değişmiş madde (mesnûn)" kastedilir (bk. Mefâtîhu'l-gayb, VIII, 74-75). Bütün bunlar insanın suyla karışık topraktan yaratıldığını ifade etmektedir.
Mizacın tıp ilmiyle de yakın ilişkisi bulunmaktadır. Bu anlamdaki mizaç teorisi insanın sağlık veya hastalık durumlarını ifade eden daha çok bedeni yapılara işaret eder. Nitekim mizaç Osmanlı dönemi sözlüklerde şöyle tanımlanır: Bir bilim terimi olarak mizaç, ıstılahat-ı sıhhıyyeden olup, vücûd-i insanda, vezâif-i uzviyyeden birinin, sairleri üzerine galebesinden hâsıl olan keyfiyete ıtlak olunur ki, dört nevidir: Demevî, asabi, safrâvî, balgamî mizaçlar. (Miralay Remzi, Lügat-ı Remzi, II, 496-497). Bu tıp teorisinin tarihi eski Mısır'a kadar dayanır. Vücut salgılarının vücuttaki fonksiyonuna göre beden ve ruh sağlığının tespitini öngören bu teori Galen tıbbı olarak da adlandırılmıştır. Buna göre Kan, Balgam, Sarı Safra ve Siyah Safradan oluşan dört temel vücut sıvısı (ahlât-ı erbaa) vücutta dengede olursa sağlık, sıvılarda dengesizlik baş gösterirse hastalık meydana gelmektedir. Galen'in geliştirmiş olduğu bu Mizâc teorisi ve onun bir uzantısı olan mizaç temelli kişilik kuramı, İslam düşüncesinde de kabul görmüş, hekimlerin ve filozofların uğraş alanlarından biri haline gelmiştir.
Mütercim Âsım Efendi, sözlükte mizacı şöyle tanımlamıştır: [el-Mizâc] bir şeye katılıp karıştırılmakla bâis-i terkip olan şeye denir; "katınkı" tabir olunur. Meselâ bedenin mizacı, tabâyi-i erbaadan bedenin medar-ı terkibi olan tabiattır. Malum ola ki indel-muhakkikîn mizac-ı beden anasır-ı erbaanın eczaları birbirlerine mümasil ve müterekkib ve mütecanis olup beynlerinde fiil ve infial vukuundan keyfiyyât-ı erbaa beyninde hâsıl bir keyfiyyet-i mutavassıtadır… Meselâ hararet ve bürudet ve rutubet ve yübuset mizaçtır. Kezalik demevî ve safrâvîlik mizaçtır. Ve sû-i mizaç dedikleri işbu mizacın mütegayyir olmasıdır, soğuktan ya sıcaktan veya sair arızadan olur, onun için ilaçla tadil-i mizaca muhtaçtır. Ve sû-i mizaç ya har ya bâriddir ya ratb ya yâbis ya müfred ya mürekkeptir. Bunlardan her biri maddi ya gayr-i maddidir. (Kâmûsu'l-muhît Tercümesi, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2013, c. 1, s. 1053).
Mizacın psikolojik faktörlerle de yakından ilgisi vardır. Örneğin üzüntü, korku gibi haller, beslenmeye ve büyümeye engel olabilmekte, bedenin mizacını etkileyip onu bozabilmektedir. Aynı şekilde bir kimsenin çektiği acı ve hüzün, çevresindekileri etkileyebilmektedir. İbn Sînâ, kişinin yaşadığı coğrafî bölgenin mizacını etkilediğini, mesela kuzeyde yaşayan insanların su ile olan meşguliyetlerinin fazlalığı nedeniyle daha nemli bir mizaca sahip olduklarını, güneyde yaşayanların ise daha kuru bir mizaca sahip olduklarını söyler. İklimlerin de sertlik, yumuşaklık bakımından insanın mizacını etkilediğini vücudun, her mevsimde yeni bir denge durumuna dönüştüğünü belirtir. İbn Sînâ'ya göre yiyecek ve içecekler, bilgisizce ve sağlıksız şekilde tüketildiğinde mizaçların dengeden sapmasına yol açarken, dengeli şekilde beslenildiğine ise mizacı da dengeleyecektir. Dört sıvıdan oluşan mizaç dengesi bozulan kişiye fazla olan sıvıyı dengelemek için zıttı olan gıdayı vererek dengeleme yapılır. Örneğin aşırı üzgün (melankolik) olan kişinin mizacında baskın durumdaki soğuk ve kuru nitelikli kara safrayı dengelemek için, sıcak sıvılar tüketmesi sağlanır. Dolayısıyla dört sıvıdan birini baskın olarak taşıyanların kişilik yapılarını etkiledikleri kabul edilmiştir. Yani dört sıvı ve onlara nisbet edilen sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve yaşlık şeklindeki nitelikler, tarihi süreçte Müslüman bilim adamları tarafından psikolojik mizaç teorilerinin geliştirilmesine yol açmıştır. İyimser (demevî / sanguin), soğukkanlı (balgamî / flegmatique), asabî (safravî / colérique / sarı safra) ve melankolik (sevdâî / mélancolique) şeklinde psikolojik tiplemeler yapılmıştır. Ayrıca sıcak tabiatlı (mahrûr), soğuk tabiatlı (mebrûd), kuru tabiatlı (yâbis) ve yaş tabiatlı (mertûb) şeklinde dört niteliğe dayalı karakter tasnifleri de yapılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hutbe okurken bir zat gelmiş, biraz sonra yerini yavaş yavaş gölgeye terk edecek olan güneşlik bir yere durmuş ve Hz. Peygamber'i dinlemeye başlamıştı. Hz. Peygamber onu bu halde görünce biraz sonra güneşle gölge arasında kalacağını anladığı için ona tamamen gölgeye çekilmesini emretmiş, o zat da bu emre uyarak gölgeye çekilmiştir. Bu hadis-i şerife göre Hz. Peygamber'in, vücudunun bir kısmını gölgeye alıp da bir kısmını güneşte bırakmayı yasakladığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu durumda insan vücudu birbirine zıt iki müessirin etkisinde kalacak, böylece mizacı bozulacaktır. Bu bozulma neticesinde ise vücut sıhhatini kaybedecektir.
Mizacın, iç huzur, ahlak ve eğitimle de yakın ilişkisi vardır. Ahlaki anlamda olgun kişiler, etraflarına olumlu enerji verirler. Onların iç huzurları ve olgun kişilikleri mizaçlarına yansır ve çevrelerini de bu yönde etkilerler. Nitekim Hz. Peygamber'in konuşmalarının, muhataplarında mizaç olarak büyük bir mehabet uyandırdığı belirtilir. Bu mehabet ve hâkimiyet, insanlar üzerinde olumlu etki yapan, onların sempatisini üzerine çeken bir ağırbaşlılıktır. Mesela, Abdullah b. Selam'ın İslam'a girişi, Peygamber Efendimizde, peygamberlere has böylesi bir ciddiyet görme sonucu hâsıl olmuştur. Tane tane konuştuğu ve zaman zaman da, cümlelerini üçer kere veya daha çok tekrarladığı yine bu eserlerde nakledilmektedir. (Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet- Ömer Rıza Doğrul tercümesi-I, 787).
Tasavvuftaki insan eğitiminde de mizaca ehemmiyet verilmiştir. Tasavvuf yoluna giren kişinin mizacı dikkate alınarak manevi kemale yolculuğu (seyr-i sülük) öngörülmüştür. Burada alınan gıdadan, uygulanan zikirlere kadar geniş bir tecrübi birikim söz konusudur. Günümüz bazı eğitim sistemlerinde de kişilik tipi olarak birbirinden farklı dokuz mizaçtan söz edilmektedir. Her insanda bunlardan birinin baskın olduğu kabul edilir. Bunlar mükemmeliyetçi, duygusal, hırslı, anlam ve özgünlük arayan, bilgiye derin meraklı, güven odaklı, yeniliğe ve keşfe meraklı, güç odaklı ve huzur arayan mizaç şeklindedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, mizaç teorilerinin yanlış ve aşırı bir şekilde abartılması neticesinde meselenin astrolojiye götürülmemesidir. Modern tıbbın ulaştığı imkânlardan istifade edilerek, kadim tıp teorilerinin geçerliliği test edilebileceği gibi, bazı açılardan da bu kadim teorilerden istifade edilmesi mümkündür. Bu klasik teorileri tamamen reddetmek yerine araştırmalara konu edinip geçerliliğini sürdüren kısımlarından faydalanmak makul olsa gerektir. Çoğunlukla koruyucu tıp niteliği taşıyan bu teoriler, modern tıbbın ilaç sanayiine dayalı getirdiği maddi ve sıhhi olumsuzlukları kısmen azaltabilir.
Kaynaklar
https://katalog.marmara.edu.tr/eyayin/tez/T0092992.pdf
Ayşegül Demirhan Erdemir, "Ahlât-ı Erbaa", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahlat-i-erbaa (18.02.2020).
Hayati Hökelekli, "Şahsiyet", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sahsiyet (19.02.2020).
Ömer Türker, "Nefis", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/nefis#2-islam-dusuncesi (19.02.2020).
Süleyman Hayri Bolay, "Âdem", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/adem--peygamber (19.02.2020).
Doç. Dr. Murat Şimşek