Dünya tarihinde adaletiyle maruf iki şöhret ve alem vardır. Bunlardan birisi İranlıdır ve hakkında Hazreti Peygamberin 'onun döneminde dünyaya gelmek isterdim' dediği mervidir. Bu tarihi şahsiyet Enuşirvan'dır. Adaletiyle ün yapmış bir yöneticidir. Denildiği gibi kainat denge ve adalet üzerine kuruludur. Adalet saparsa dünyanın dengesi bozulur. Enuşirvan'ın adaletle ilgili uygulamaları darb-ı mesel olmuştur. Dilden dile günümüze kadar aktarılmaktadır. Necaşi ise hoşgörüsüyle tanınmıştır. Günümüzde kimi Batılı ülkeler sözgelimi Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Kanada Başbakanı Justin Trudeau kısmen de olsa bu isimlere benzemektedirler. Onların kademi üzeredirler. Modern dönemde numuneleridirler. Enuşirvan adalet yolundan ayrılmamış ve uğruna gözünü kırpmamıştır. Hatta rivayete göre bir Arap kafilesinin mallarına el koyduğu için oğlunu bile idam etmekte tereddüt etmemiştir. Hazreti Ömer de benzeri davranışlar sergilemiştir. Sözgelimi kendisinden sonra oğlunu tensip etmesini istediklerinde 'Hattap oğullarından bir kurban yeter' diye mukabele etmiş ve bu teklifi reddetmiştir. O bu sözleriyle halifeyi ümmetin fedaisi olarak görmüş olmaktadır. Sonuç itibarıyla, gerekçesi ne olursa olsun; tedvir ettiği ve yönettiği rejim ve devlet (hilafet) yasama açısından ilahi, temsili anlamda cumhuriyettir. Dolayısıyla ikisini harmanladığımızda karşımızı 'ilahi cumhuriyet' çıkmaktadır. Bu açıdan Abdullah İbni Ömer'i veliaht ataması mer'i rejim açısından uygun düşmezdi. Evet! Hazreti Ebubekir istihlafta bulunmuş yani yerine sahabelerin daha sonra onayına bağlı olarak yürürlüğe girecek ya da girmeyecek bir atamada bulunmuş lakin bu atadığı kişi ehil olduğu gibi onunla akrabalık bağı da bulunmamaktadır. Aksi halde bu hanedanlığa kapı aralardı. Yerleşik rejimin ihlali olurdu. İbni Ömer'in fetvaları azimete dayansa da siyasi görüşleri daha çok ruhsatı akla getirmekte idi. Fetvada titiz siyasi tavırda esnek idi. Tefrite uygun düşüyordu. Tarihten süzülen bilgiler ışığında Abdullah İbni Ömer'in siyasi olarak kırılgan bir tabiatı vardı ve atanması veya seçilmesi halinde babası gibi adaleti temine muktedir olması zor görünüyordu. Adaleti gözetemeyecekti. Tarihi gelişmeler bunu göstermiştir. Yumuşak, halim selim ve uyumlu bir karakteri vardır. Bu açıdan hilafetin yani İslami rejimin bilahare hanedan haline gelmesine, Emevileşmesine bir nevi katkı sunmuştur.
Eski hikemiyat kitaplarında Enuşirvan ismine çok atıf vardır. Anonim hikayeler genellikle onun üzerinden anlatılır, ona mal edilir. Bir anlamda hikemiyatın ustalarının miri malı olmuştur. Onun üzerinden adalet anekdotları dile getirilir. Sadi Şirazi bazı hikmetlerini adil sultan Enuşirvan üzerinden dile getirir. Bostan ve Gülistan adlı hikmetnamesinde onu şöyle tarif ve tasvir eder:
Kafir olan adil Enuşirvan'ın güzel bir çiçek bahçesinde mışıl mışıl uyuduğunu görenler kendisine hayretle sormuşlar: "Böyle huzurlu bir ortamı, yeri nasıl bulabildin?" O da dile gelmiş cevap vermiş: "Suçlulara acımadım ve masumlara dokunmadım…" Bu anlatımda kusurlu bir yön var. O da Enuşirvan'ın hem adil hem de kafir olarak tanıtılması. Kafir adam adil olamaz mı, diye de sorulabilir. Bu Kur'an ruhuna pek uygun değildir. 'İnne'ş Şirke Le zulmün azim/Şirk büyük bir zulümdür' buyurmaktadır. En büyük zulüm Allah'a ortak koşmak ve şirktir. Zira kainatın temelini, en bedihi gerçeği inkardır. İmani gerçekleri örtmek ve gizlemektir. Dolayısıyla adil Enuşirvan dedikten sonra pirimiz Sadi Şirazi keşke kafir ifadesini kullanmasaydı. Ama bu kullanım anlatımı zenginleştirmek için biraz sanat katmak olarak da görülebilir.
Hazreti Ömer için de benzeri bir tablo anlatılır. Medine dışından gelen kervanlar veya heyetler gelip Hazreti Ömer'in nerede olduğunu sorduklarında genelde bir ağacın gölgesinde uyuduğu cevabını alırlar ve aradıklarını anılan yerde bulurlar. Elbette Hazreti Ömer her daim uyuyor değildir. Kaylule/siesta yaptığını varsayabiliriz. Lakin burada hayret-engiz olan şey bir ağacın gölgesinde tek başına kaygısız bir biçimde koruma olmadan uyuması ve uyuyabilmesidir. Zira devlet yönetenler genellikle risk altındadırlar. Nitekim, Hazreti Ömer bilahare Muğire ibni Şube'nin kölesi Ebu Lü'lü tarafından öldürülmüştür. Buna rağmen Hazreti Ömer koruma ihtiyacı duymadan tek başına gölge altında uyuyabilmektedir. Bu İslam adaleti sayesinde olabilmiştir. Nitekim, Hazreti Peygamber İslam barışı ve sağladığı istikrar altında "Gün gelecek Hîre'den Hadramût'a kadar bir kadın, tek başına yolculuk yapabilecektir' diye haber vermiştir. Dediği gibi de çıkmıştır.
Enuşirvan'a sordukları gibi bu rahat ve huzuru nasıl temin ettiği sorulduğunda Hazreti Ömer'in cevabı darb-ı mesel hükmüne geçmiştir. Onun adına şöyle ifade edilmiştir: Hakemde, Adelte, Eminte ve Nimte! Yönettin, adaleti temin ettin, güvende oldun ve uyudun! Demek ki rahat ve huzurlu uyumanın ilacı ve tiryakı adaleti temin etmektir. Güvenlik ardından gelmektedir. Birbirini tamamlayan menzillerdir. Hazreti Ömer adaleti sağladıktan sonra kendini güvende hissetmiş ve bu suretle tenhalarda uyuyabilmiştir. Yönetici sınıfı için rahat uyumanın reçetesi budur. Reaya huzur bulduğunda halifenin de uykusu kaçmaz!